Star TV'de yayınlanan 17 Nisan 2007 tarihli Objektif Programında
Sayın Adnan Oktar ile Yapılan Röportajın Deşifresi

Kadir Çelik: Hoşgeldiniz.

Adnan Oktar: Hoşbulduk teşekkür ederim.

Kadir Çelik: Ben sizinle ilk defa karşılaşıyorum.

Adnan Oktar: Doğru.

Kadir Çelik: Peki niçin kendinizi toplumun içinde çok göstermiyorsunuz?

Adnan Oktar: Kader böyleymiş demek ki Allah’ın takdiri nasib bugünmüş bu şekilde oldu.

Kadir Çelik: Yani sadece ben değil ama toplumdaki insanlar da Adnan Oktar'ı toplumun içinde herhangi bir yerde görmüyorlar görmediler de.

Adnan Oktar: Evet.

Kadir Çelik: Sizin tercihiniz mi böyle yaşamak.

Adnan Oktar: Evet ben çok gözönünde olmak istemiyorum ama eğer bunda fayda varsa, görünmede konuşmada fayda varsa görüşürüz tabii.

Kadir Çelik: Bugüne kadar niçin konuşmadınız ben ilk defa bir televizyon programına katıldığınızı hatırlıyorum, ilk midir bu?

Adnan Oktar: Evet epey oldu, bir hayli oldu. Aslında biraz da samimi olmayan televizyon programlarından kaynaklanıyordu. Yani, çünkü kullanılıyordu biliyorsunuz samimi verilen bir demeç samimi olan bir açıklama çok garip ve çirkin yorumlanabiliyordu daha önce.

Kadir Çelik: Bugüne kadar niçin konuşmadınız yani sadece o konuşmamak kişileri samimi bulmamaktan mı kaynaklanıyor?

Adnan Oktar: Tabii ki, yani hepsini tenzih ederim ama genellikle çok bu konuda mağdur olduk, ne zaman iyi niyetle bir açıklama yapsam, bir demeç versem çok olumsuz değerlendirildim.

Kadir Çelik: Peki bunda sizin hiç suçunuz yok mu yani çok içe dönük yaşamak medyadan çok kopuk yaşamak bunlara neden olmuş olamaz mı?

Adnan Oktar: Ama her seferinde bu bu şekilde oluyordu çok denedim. Yani çok denedik geçmişteki gazete haberlerine bakarsanız bunu görürsünüz bu konuda çok fazla tecrübem olduğu için mecburen böyle bir uygulama yapmak durumunda kaldım.

Kadir Çelik: Peki Adnan Oktar kimdir?

Adnan Oktar: Adnan Oktar...

Kadir Çelik: Yani kamuoyunda halk arasında Adnan Oktar denilince insanların belki ortak buluşma noktaları vardır, sizin kimliğiniz kişiliğiniz hakkında tanımlamalar da... Ama siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Adnan Oktar: Ben Allah’ı çok seviyorum. Allah’tan çok korkan bir insanım. Allah’ın yarattıklarına çok sevgi duyuyorum genel olarak insanları çok severim. Barış, sevgi, kardeşlik benim istediğim şeyler. Kargaşadan hoşlanmam bağırtı çağırtı gerilimden hoşlanmam.

Kadir Çelik: Peki Adnan Oktar yani tanımlarken sadece Allah’ı çok seven ve Allah’tan çok korkan bir kişi midir Adnan Oktar?

Adnan Oktar: Allah’ın bir kuluyum ben.

Kadir Çelik: Biz de Allah’ın kuluyuz ama herhalde sizin Kadir Çelik'ten bir farkınız olmalı, veya benim sizden bir farkım olmalı insanların hepsi bir değiller Allah’ın kulu olmak tamam eyvallah.

Adnan Oktar: Ben Adnan Oktar'ım, siz Kadir Çeliksiniz o kadar. Hepimiz Allah’ın kuluyuz birşey yok yani dünya hayatı kısadır imtihana geliyoruz imtihan bitince de Allah’ın huzuruna gideceğiz karışık birşey yok.

Kadir Çelik: Ama sizin etrafınızda bir takım insanlar var, genç insanlar ve o insanlar size inanıyorlar ve güveniyorlar ve sizinle birlikteler. Niçin o insanlar benimle değil de sizinle birlikte?

Adnan Oktar: Tabii ben bir fikir savunuyorum bir düşüncem var bu bir düşünce birliği, fikir birliği oluyor bundan kaynaklanıyor.

Kadir Çelik: Nedir o fikir, o düşünce?

Adnan Oktar: Kuran'a dayalı sevgi, merhamet, şefkat, dostluk, iyi olan herşey, güzel olan herşey...

Kadir Çelik: Bulunduğunuz ortamlar polis tarafından basıldı. Siz cezaevinde yattınız. Onun dışında Bakırköy'de akıl hastanesinde bulundunuz, ordan size bir rapor verildi değil mi?

Adnan Oktar: Evet.

Kadir Çelik: Yani sizin ruhsal durumunuzun sağlıklı olmadığı konusunda bir rapor var.

Adnan Oktar: Bu rapor sonradan birkaç defa bozuldu askeri hastanece bozuldu hem de üst ihtisas kurumunca bozuldu. O bir oyundur, hatta ben askerliğimi de askeri hastanede aldığım raporla sağlam raporuyla askerliğimi de yaptım.

Kadir Çelik: Yaptınız mı askerliğinizi?

Adnan Oktar: Tabii ki.

Kadir Çelik: Ne zaman yaptınız?

Adnan Oktar: Yani o zamanlar paralıydı biliyorsunuz o şekilde.

Kadir Çelik: Yani paralı askerlik mi yaptınız?

Adnan Oktar: Evet. Evet yani o paralı askerlik müraacat edilince...

Kadir Çelik: Yani yurtdışında çalışıyor olanlara gösterilen...

Adnan Oktar: Hayır, hayır.

Kadir Çelik: Kısa süre anladım.

Adnan Oktar: Kısa sürede değil, yaş belirli bir yaşa gelindikten sonra para ödendikten sonra askerlik yapılmadan askerlik bitirilebiliyor yani kanuna göre.

Kadir Çelik: Yani siz askere gitmeden para vererek askerlik yapmış mı görünüyorsunuz?

Adnan Oktar: Evet.

Kadir Çelik: Böyle bir kanun mu var ben bilmiyorum açıkcası?

Adnan Oktar: Var tabii, yani yaşı belirli bir yaşı doldurduktan sonra, askerlik kanununu incelerseniz  görürsünüz.

Kadir Çelik: Yani ne kadar bir bedel ödediniz bunun için?

Adnan Oktar: Tam hatırlamıyorum ama belirli bir bedeli var, bedelli askerlik kadar filan olması lazım.

Kadir Çelik: Ne zaman gerçekleşti bu?

Adnan Oktar: Ben cezaevinden çıktıktan sonra.

Kadir Çelik: Yani biz de zannediyorduk ki sizin Bakırköy'den verilen rapor dolayısıyla askere alınmadığınız, askerliğinizi yapmadığınız yani kamuoyu öyle biliyor.

Adnan Oktar: Hayır hayır üst ihtisasca bozuldu. Ayrıca askeri hastanede de bozuldu her iki raporu da ibraz edebilirim.

Adnan Oktar: İşte bu insan akıl hastasıdır. Bunun fikirlerine uymayın.

Kadir Çelik: Uyuşturucu kullanıyordur.

Adnan Oktar: Evet uyuşturucu kullanıyordur. Siz buna uymayın, itibar etmeyin diye psikolojik savaşın bir gereğiydi. O uyuşturucuyla ilgili de bir oyun oynadılar biliyorsunuz evimde kokain bulundu, bir de kanımda da kokain çıktı. Fakat biz bunun mahkemede, bir oyun olduğunu ve bunun emniyette oynanmış bir oyun olduğunu ispat ettik. Ve ben bundan da beraat ettim. Emniyette yemeğime katılarak verildiği tesbit edildi mahkeme kararıyla, rapor var tesbit edildi.

Kadir Çelik: Peki o zaman siz, emniyette sizi sorgulayan veya size o yemeği veren insanlardan davacı olmanız gerekirdi.

Adnan Oktar: Hayır olmadım. Devletle hiçbir zaman için davacı olmadım.

Kadir Çelik: Ama devletle davalı olmak değil o devletin görevini yerine getiren insanlar eğer görevlerini bu şeklide istismar ediyorlarsa ve bu da belgelenmişse bu kişilerden davacı olmak gerekirdi diye düşünüyorum.

Adnan Oktar: Yani henüz Türkiye'nin o ortama geldiğini zannetmiyorum. Yoksa bu da üstüne gidilebilecek bir konu tabi.

Kadir Çelik: Yoksa başınıza daha başka haller gelir diye endişe ettiğinizden mi davacı olmuyorsunuz?

Adnan Oktar: Hayır, hayır. Bu zaten devletin gözü önünde oldu. Normalde devletin zaten bunun üstüne gitmesi gerekiyordu, gitmediğine göre... Çünkü bu kokaini kim koydu diye aramadılar, bu kokaini bu yemeğine kim verdi diye de aramadılar aramadıklarına göre bütün kamuoyunun gözü önünde oldu bu demek ki yapacak bir şey yok.

Kadir Çelik: Peki niçin bu kadar üzerinize gelindiğine inanıyorsunuz?

Adnan Oktar: Her dava insanının üstüne gelinmiştir. Yani ben haşa kendimi büyük görmüyorum, ama peygamberler, onun yanında mücadele eden insanlar, sahabeler, Hz. İsa'nın havarileri, Hz. Musa'nın yanında olan talebeleri, hepsi eziyet görmüştür yani gerçek bir müslüman, gerçek bir dava adamı her zaman eziyet görür, baskı görür bu çok normaldir.

Kadir Çelik: Yani sizin müslümanlık adına verdiğiniz mücadele, savaş nedir, neyin mücadelesi?

Adnan Oktar: Müslümanlık sevgi, barış, kardeşliktir, iyi olan, güzel olan herşeyin savunulmasıdır ama tarihe baktığımızda mesela Peygamberimiz'e de mecnun denmiştir, deli denmiştir.

Kadir Çelik: Peki siz Mehdi'nin geleceğine inanıyor musunuz?

Adnan Oktar: Çok hoşsunuz siz. Tabii ki inanıyorum

Kadir Çelik: İnanıyorsunuz peki kitaplarınızda bununla ilgili bir tarif de var.

Adnan Oktar: Tıpatıp bana uyuyor tabii.

Kadir Çelik: Tıpatıp size uyuyor .

Adnan Oktar: Hiç önemli değil uyması. Bir insan ben Mehdi'yim derse dinden çıkar, müslümanlıkla alakası kalmaz, hiçbir şekilde  böyle bir şey söyleyemez.

Kadir Çelik: Peki o tarif niçin tıpatıp size uyuyor? Yani şekil olarak da ifade edildiği zaman sanki sizin fotoğrafınız yok yani orda, sadece ama sizin fotoğrafınız, sizin cisminiz orda tarif ediliyor.

Adnan Oktar: Yok doğru yani hadislere tam bir uyum var. Yani yüze yakın hadis var hakikaten tam bir uyum var.

Kadir Çelik: Size benziyor olması tesadüf mü?

Adnan Oktar: Tesadüf de olabilir niçin olmasın olabilir.

Kadir Çelik: Tesadüf mü değil mi?

Adnan Oktar: Olabilir tesadüftür yani benim öyle bir iddiam yok. Olmaz, öyle Kuran’a aykırı dine aykırı bir şeyin içine girmem. Yani hiç kimse böyle bir şey beklemesin benden. Böyle bir mantıksızlığın içine girmem ben.

Kadir Çelik: Peki ben Mehdi'yim dediniz mi?

Adnan Oktar: Asla asla demem.

Kadir Çelik: Peki sizi böyle görmek isteyenler oldu mu veya var mı?

Adnan Oktar: Ama her dönemde böyle bir hüsnü zan vardır. İnsanlar sevdiklerine, bütün dini cemaatlerde bütün bu tip topluluklarda sevdiklerine karşı bir Mehdi iddiası olur. Yani olabilir mi acaba diye şüphelenebilirler ama bu sadece bir şüpheden ibaret olur.

Kadir Çelik: Peki niçin yani sizde ne var ki sizin etrafınızdaki insanlar acaba Adnan Oktar  Mehdi mi şüphesine kapılıyorlar?

Adnan Oktar: Ben öyle bir iddia hiçbir yerde çocuklardan duymadım yani etrafımdan duymadım basından duyuyorum.

Kadir Çelik: Ama böyle görmek isteyen insanlar var herhalde.

Adnan Oktar: Tabii ki onun sebebi şu: Ben bu konuyu kitap olarak hazırladığım için çok detaylı hazırladım. Bu tarz kitap hazırlayan herkese Mehdi derler, denir. Yani mesela Vakit'in bir yazarı var ismini vermeyeyim. O da, bu konuda çok yazısı çıkıyor ona da Mehdi misin  acaba diyorlar. Başka kişiler de bunu söylemişti yazmıştı. Onlara da senin Mehdilik iddian mı var demişlerdi. Bu çok normal.

Kadir Çelik: Peki Mehdi'nin gelip gelmeyeceği konusunda da çok çeşitli tartışmalar var. Yani bir kısım diyor ki İslam anlayışında Kuran'da Mehdi'nin geleceğine dair bir şey yoktur. Ama siz ve sizin arkadaşlarınız Mehdi'nin geleceğini ciddi biçimde savunuyorlar ciddi savunucularından biri sizin arkadaşlarınız ve siz.

Adnan Oktar: Evet Nur Suresi'nde de başka ayetlerde de birçok ayette İslam'ın, İslam ahlakının dünyaya hakim olacağına dair açık ayetler var. Hiçbir kimse diyemez ki İslam ahlakı dünyaya asla hakim olmayacak, hiçbir zaman için hakim olamaz, diyemez. Mutlaka hakim olacak, hakim olunca da herhalde birileri bunu yapacak. Birileri buna vesile olacak. İşte buna vesile olan kişi ve kişileri biz o şekilde görüyoruz.

Kadir Çelik: Peki sizin etrafınızdaki arkadaşlara baktığımız zaman bu arkadaşların çok büyük bir bölümü çok iyi ailelerden geliyorlar, çok varlıklı ailelerden geliyorlar. Çok iyi eğitim almış çocuklar. Bu da mı bir tesadüf yoksa bu sizin seçiminiz mi?

Adnan Oktar: Genellikle iyi aileden gelen bir insan genellikle iyi aileden arkadaşları oluyor. Bu bir zincirleme yapılanma olmuş olur. Yani arkadaş silsilesi olur, arkadaş çekimi olur. Mesela iyi bir insan genellikle o tip bir insanla görüşüyor, bu çok normal.

Kadir Çelik: Ama yani bunların içinde hiç mesela memur çocuğu, işçi çocuğu...

Adnan Oktar: Yok yok, var.

Kadir Çelik: Var mı?

Adnan Oktar: Tabii.

Kadir Çelik: Son zamanlarda vardır o zaman.

Adnan Oktar: Yok her zaman oldu.

Kadir Çelik: Her zaman oldu.

Adnan Oktar: Tabi.

Kadir Çelik: Peki bu arkadaşların siz bunlara ne diyorsunuz? Yani biz zaman zaman programlarımızda bu arkadaşlarla konuşurken Adnan Hoca'nın müritleri veya Adnan Hoca'nın müridi diyoruz. Onlar da bunu reddediyorlar.

Adnan Oktar: Tabii ki yani müritlik şeyhlik mevzu bahis değil. Ben herhangi bir müslümanım, arkadaşlarım da herhangi bir müslüman. Dolayısıyla müslüman ismi yeterli. Yani müritlik, şeyhlik zaten o kelimenin oturmadığı, mantıksız olduğu çok açık görülüyor. Hiç kimse öyle bir iddiada bulunmadı bulunmaz da.

Kadir Çelik: Peki mürit değilse ne bu arkadaşlar.

Adnan Oktar: Arkadaş dost kardeş.

Kadir Çelik: Bu kadar mı?

Adnan Oktar: Tabii niçin mürit olsun? Çok garip böyle bir iddia çünkü ben onların en fazla ağabeysi olabilirim, kardeşi olabilirim.

Kadir Çelik: Bu kadar.

Adnan Oktar: Tabii ki.

Kadir Çelik: Başka bir sıfat yüklemeye gerek yok mu?

Adnan Oktar: Tabi, tabi.

Kadir Çelik: Sizden kopan insanlar da var, sizden ayrılan arkadaşlar da var onların da açıklamalarına bakıldığı zaman onlar da çok farklı şeyler söylüyorlar. Yani orada bir  esaret hayatı ne kadar ağırlıkta olur bilemiyorum ama oradan kopmanın sizin ve size yakın olan arkadaşların izni olmadan hayatı özgürce yaşayabilmenin mümkün olmadığını, sizden ayrıldıktan sonra söylüyorlar.

Adnan Oktar: Ama bir insanın konuşmasına genel olarak baktığımızda eğer mantıklıysa biz bunu kabul ederiz. Mesela bazen görüyorum, duyuyorum, 15 yıl o arkadaşlarla dostluk ettim ben diyor. 15. yılda onların çok hatalı olduğunu anladım diyor. İnsanlar buna, çok özür dilerim sırtıyla güler. 15 yıl bir insan birşeyi nasıl göremez? Bir insan eğer bir hata varsa, 15 yıl bunu nasıl fark edemez? Demek ki menfaatiyle çatışma olmuş, çıkarlarıyla çatışma olmuş, o sevgi nefrete dönüşmüş zaten öyle bir sevginin bize bir gereği yok, bana bir gereği yok.

Kadir Çelik: Ama 15 yıl sizinle birlikte olduysa, 15 yıl sonra hangi menfaatin bir çatışması sizi, o kişileri birbirinizden koparıyor, ayırıyor?

Adnan Oktar: Onu kendisine sormak lazım. Yani bu çok açık değil mi? Ben 15 yıl eğer birisinin yanlış olduğunu göremiyorsam, bu bir akli sorun getirmesi gerekir insana, aklında bir sorun olması lazım. Varsa hatta 15 saat içerisinde, 1.5 saat içerisinde, hatta ben 15 saniye içerisinde bir insanın anormal olduğunu anlayabilirim ve durmam öyle bir insanın yanında.

Kadir Çelik: Ama işte yani ifade ettiğiniz gibi.

Adnan Oktar: 15 yıl deli gibi sevecek, saygı duyacak, çok hürmet duyacak, ama bir gün birden menfaatiyle çatışacak ve o insandan nefret edecek.

Kadir Çelik: İşte ne oluyor, menfaatiyle çatışıyor da ne oluyor, 15 yıl sonra ne ortaya çıkıyor?

Adnan Oktar: Belki beklentileri vardır, belki çıkar beklentileri vardır.

Kadir Çelik: Sizden ne çıkar beklentisi olabilir?

Adnan Oktar: Benden değil de, çevremden olabilir.

Kadir Çelik: Bu akçeli bir beklenti midir?

Adnan Oktar: Olabilir tabi. Belki birgün zengin olacağını düşünmüştür, belki bir rant sağlayacağını düşünmüştür ama bakmıştır hiçbir çıkar yok, sadece Allah’ın rızası var, Allah’ın rahmeti için gayret eden insanlar var, çıkar olmayınca vazgeçmiş olabilir.

Kadir Çelik: Bunun için 15 yıl beklemeye gerek var mı?

Adnan Oktar: Ama zaten dengeli bir insan böyle bir ifadede bulunmaz. Yani dikkatlice düşünürse 15 yıl, 15 saat değil 15 yıl. 15 yıl bir insanın yanında birisi kalıyorsa onu gerçekten sevmiştir ve gerçekten saygı duymuş ve güvenmiştir. Canı istediğinde de çekip gittiğine göre tam bir hürriyet var demektir, kimse de ona niye gittin demediğine göre.

Kadir Çelik: O giden bazı insanlar hakkında da sonradan yine sizin arkadaşlarınızın bir takım ifadeleri de medyaya, kamuoyuna da yansıdı. O kişinin çirkinlikleri o kişiyi bayağılamak, aşağılamak için geçmişte de bu türden şeyleri yaşadık.

Adnan Oktar: Ben böyle şeylere şiddetle karşıyım hiçbir şekilde de öyle birşey yapmam, gidene de saygı duyarım yanıma gelip dost olmak isteyen insana da saygı duyarım. Giden de gelen de benim dostumdur, arkadaşımdır hiçbir şekilde öyle bir düşmanlığım olmaz.

Kadir Çelik: Sizin yanınızdaki arkadaşlar kolaylıkla sizden kopabilir mi?

Adnan Oktar: Tabii ki. Benimle dost olan bir insan, arkadaş olan bir insan görüşmek istemediğinde görüşmeyebilir. Mesela biz sizinle burada dostane konuşma yapıyoruz, şimdi siz burdan ayrılamayacak mısınız benim yanımdan?

Kadir Çelik: Ama yok, benim size karşı öyle bir bağlılığım yok, yani o çok başka bir şey.

Adnan Oktar: Ama biz sizleri seviyoruz.

 

Kadir Çelik: Peki bu kişiler bir kısmı aileleri işte görüyoruz, bizim programımıza da katıldılar ve o insanların size dönük, size yönelik çeşitli iddiaları var, bunlardan bir tanesi de deniyor ki Adnan Oktar çocuklarımızın beyinlerini yıkadı, onların beyinlerini aldı. Kendi düşüncelerini kendi aklını onların beyinlerine koydu. Ve o ne söylerse böyle artık hipnotize edilmiş kişi gibi onun her istediğini yapıyorlar.

Adnan Oktar: Hipnoz iddiasına aklı başında her insan güler geçer. Ben şu anda sizi hipnoz etmiyorum. Burada da arkadaşlar var kimseyi hipnoz etmiyorum. Görüştüğüm hiç kimse de hipnoz olmadı şu ana kadar bu çok mantıksız. Bahsettikleri kişiler 35-40 yaşında olan insanlar bir kere, o insanlara hakarettir bu. Çok saygıya uygun da değil. Tamamen hür iradedeleriyle hür düşünceleriyle samimi aldıkları kararlardır bunlar.

Kadir Çelik: Hangi kararlar bunlar?

Adnan Oktar: Ne karar alıyorlarsa.

Kadir Çelik: Ailelerinden kopmak, ayrı yaşamak...

Adnan Oktar: Hayır hayır ben onu desteklemiyorum. Yani fikirlerini düşüncelerini kastediyorum.

Kadir Çelik: Peki işte aileler çıkıyorlar, orada zaten asıl hedef sizsiniz. Adnan Oktar çocuklarımızın aklını çeldi, onların beynini yıkadı ve bizlerden o çocukları kopardı. Ve bizlere ailelerine karşı da bu çocukları düşman kıldı.

Adnan Oktar: Ben düşmanlığı değil her zaman dostluğu ve sevgiyi anlatırım, bir çok aile de var o yönde sizlerle de görüştürebilirim gerekirse. Yüzlerce öyle aile var. Herkes de o görüşte değil. O görüşte olan çok nadir insan var. Ben ailesiyle görüşmeyen bir insanı zorla görüştürtemem. Yani ona müdahele yapamam.

Kadir Çelik: Ama görüşmeme nedeni olarak siz gösteriliyorsunuz.

Adnan Oktar: Hayır hayır tamamen hür iradeleri ile aldıkları kararları onlar. Ben bilakis öyle şeyden hoşlanmam. Yani ailelere karşı ben şefkat duyuyorum. Hiç bir suçu günahı olmayan insanlar niçin görülmesin, ne mahsuru var? Ama bir ailevi bir problem var da onlara dayalı bir görüşmeme varsa ben ona bir şey diyemem. Zorlayamam.

Kadir Çelik: O genç arkadaşların anne ve babalarına yönelik ithamlarını ben çok çirkin değerlendiriyorum. Ve bizim Türk aile yapısına da çok uygun düşmediği inancındayım o ithamların. Yani ne olursa olsun anne ve baba bizim düşüncemizde, bizim yapımızda yücedir. Yerine çünkü koyabileceğimiz başka değer yoktur.

Adnan Oktar:  Tabi.

Kadir Çelik: Siz bu arkadaşlara hiç yol göstermiyor musunuz? Söylemiyor musunuz? Ne yapıyorsunuz, ne ediyorsunuz diye, demiyor musunuz?

Adnan Oktar: Ben genel olarak insanların hepsine şefkat duyarım. Özellikle yaşlılara daha da çok şefkat duyarım. Annelere babalara karşı da derin hürmet besliyorum ve sevgi duyuyorum. Öyle bir düşüncem ve teşvikim hiç bir zaman için  olmaz, olamaz.

Kadir Çelik: Peki onları uyarmak...

Adnan Oktar: Uyarıyorum tabi yani annesini babasını herkes çok sever benim arkadaşlarımdan çok kişiyle de görüştürebilirim sizi.

Kadir Çelik: Mesala Oktar Babuna'nın anne ve babasına yönelik ithamlarını...

Adnan Oktar: Onların kendi içlerindeki ailevi sorunlarını o kadar gerçekten bilmiyorum. Yani aralarında bir soğukluk var. Benim hiç hoşlandığım bir şey değil bu. Beni rahatsız ediyor. Yani istemem, tabi görüşmelerini isterim. Ama zorla da kollarından tutup...

Kadir Çelik: Bunda sizin payınız yok mu?

Adnan Oktar: Yok ben öyle şeyleri yani benim düşünceme zıt bu. Böyle şeyleri kabul etmem ben.

Kadir Çelik: Sizin yapınızda olan bir kişinin, annesine çok kötü ithamlarda bulunması, ya bu bir rahatsızlık verici bir durum değil midir? Siz bundan Adnan Oktar olarak rahatsız olmadınız mı ekranlarda, gazetelerde okuyunca, görünce, duyunca?

Adnan Oktar: Tabi ki ben. Yani karşılıklı kötü ithamları hiçbir zaman hiçbir yerde kabul etmem. Ben Türkiye'de, ben böyle bir olayın olmasını istemem. Herkesin birbirine güzel davranmasını, fikirlerine saygı duymasını, şahsına saygı duyulmasını, yani illa sevsin demiyorum ama, saygı duyabilir. Herkesin birbirine saygı duyması lazım. Türkiye'de bu gerilimin ortadan kalkması gerekir. Her düşünce -Marksistler de dahil, ateist de olabilir- hepsine saygı duyulması lazım.

Kadir Çelik: En son yaptığımız programda yine sizin yanınızdaki hanım arkadaşlar anneleri karşı karşıya geldiler. Orada da çok çirkin ithamlar geldi, yani mesala Hüma Hanım, Hüma Babuna dedi ki: "Oturuyorsunuz, siz hep dedikodu yapıyorsunuz, yiyorsunuz, içiyorsunuz, 90 kilo olmuşsunuz." Yani bilmiyorum bu...

Adnan Oktar: Gereksiz tabi. Biraz komik de, gereksiz. Herhalde birbirlerine karşı bir gerilime düşmüşler anladığım kadarıyla bir kırgınlık var. Tek taraflı vazgeçilse aslında ortalık da yatışırmış gibi geliyor bana kendi aralarında. Birilerinin onu yatıştırması gerekir.

Kadir Çelik: Ama Babuna ailesi, sizi, ciddi bir şekilde sizi hedef almış durumda.

Adnan Oktar: Beni ciddi anlamda çok seven de çok, ciddi anlamda hoşlanmayan da çok. Bu çok normal. Her fikir adamı için bu vardır. Yani her düşünceyi savunan için bu vardır. Parti liderleri için bu vardır. Mesela her parti liderinden nefret eden de vardır, çok seven de vardır. Bu çok makul.

Kadir Çelik: Peki Babuna ailesinin tüm fertlerinin, çocuklarının sizin yanınızda olması hatta anne ve babalarına cephe açarak yanında olması...

Adnan Oktar: Yanımda deyince şöyle yanlış anlaşılıyor, sanki böyle sağımda solumda oturuyorlar gibi, böyle bir şey yok.

Kadir Çelik: Yani anne ve babalarından size daha yakınlar. Bunu söyleyebiliriz herhalde.

Adnan Oktar: Seviyorlarsa Allah razı olsun. Bu güzel bir şey tabi. Yani o sevgiye layıksam güzel bir şey. Ama gerilim hiçbir zaman için istemem.

Kadir Çelik: Annelerden bir tanesi çocuğunun dövüldüğünü, ağır hakaretlere, ağır ithamlara ve şiddetli bir eyleme maruz kaldığını iddia ediyor, söylüyordu.

Adnan Oktar: Karınca ezmez derler ya. Ben öyle bir insanım, çok şefkatliyim.

Kadir Çelik: Yani siz ezmezsiniz de yanınızdakiler ezer.

Adnan Oktar: Hayır hayır benim arkadaşlarım son derece terbiyeli insanlardır.

Kadir Çelik: Yine Babuna ailesinin bir iddiası vardı. İşte torunlarının okula gönderilmediği buna sizin engel olduğunuz. Hatta Babunaların kızlarından birinin "yani ne gerek var biz zaten dünyayı ele geçireceğiz, onları Amerika da en güzel okullarda okutup oralardan diplomalar alırız" diye bir sözünü naklettiler bize.

Adnan Oktar: Bunlar espiri olarak değerlendirilebilecek şeyler.

Kadir Çelik: Öyle mi?

Adnan Oktar: Çok komik şeyler tabi.

Kadir Çelik: Adnan bey nasıl geçinirsiniz efendim siz? Yani geliriniz nedir? Ticaret mi yaparsınız, yoksa babadan kalma bir servetiniz var da onu mu harcarsınız?

Adnan Oktar: Tabiki bir ticari ufak tefek çalışmalarım oluyor arkadaşlarımla o tarzda bir çalışmam var eskiden beri. Ama ben öyle bir müsrif bir insan değilim, yani öyle dışarıda hayatı olan, bol bol para harcayan falan bir insan değilim. Ama kendime yetecek kadar bir ticari faaliyetim oluyor.

Kadir Çelik: Yoksa sorunun aslında nereye geleceğini herhalde biliyordunuz, yoksa o zengin aile çocuklarının varlıkları mı akıtılıyor? Çünkü bu da iddialar arasında.

Adnan Oktar: Ama ben çok sakin yaşayan bir insanım yani öyle bir şeyi harcayacak ortamım yok benim. Yani gazinoya gitmem, eğlenmeye gitmem, yani gidenler de olabilir tabikide. Fakat o parayı harcayacak benim bir ortamım olmuyor. Öyle bir iddianın olması için onu harcayacak bir yer olması lazım.

Kadir Çelik: Yaşadığınız alanlar çok lüks alanlar, mekanlar...

Adnan Oktar: Örnek?

Kadir Çelik: Kandilli'deki, Rasathane'nin altındaki yer, mesela Silivri'de bir çiftlik vardı, dehşetti. Çok ağdalı döşenmiş, Versace koltuklar var, pek çok tarihi eser var, yani orası bir köşk olmaktan öte, bir kaşane havasında.

Adnan Oktar: Kandilli'deki eve çok nadir olarak misafir olarak gittim. Silivri'deki çiftliğe hiç gitmedim. Bir kere dahi gitmedim.

Kadir Çelik: Efendim herhalde Gültepe'de bir gecekonduda yaşamıyorsunuz.

Adnan Oktar: Doğru ama denilen mekanlar doğru değil. Kaldığım yerler var tabiki ama orası değil.

Kadir Çelik: Orası değil?

Adnan Oktar: Değil.

Kadir Çelik: Oraları mütevazi döşenmiş alanlar mıdır?

Adnan Oktar: Mütevazi derken temiz güzel bakımlı yerler tabi ki.

Kadir Çelik: Peki o suyun kaynağı nereden Adnan Bey?

Adnan Oktar: Hangi suyun?

Kadir Çelik: Bilim Araştırma Vakfı'nın yaptığı pek çok iş var, işte konferanslar düzenleniyor, kitaplar yayınlanıyor ki, o kitaplar hem baskı kalitesiyle, hem kağıdıyla büyük maliyetler gerektiren şeyler. Nedir kaynağı?

Adnan Oktar: Onların hepsi vakıf defterinde mevcut. Vakıf kontrolünde de, devletin resmi görevlilerince de tespit edilebilen, imkanı olan bir konu bu.

Kadir Çelik: Ben de baktım o vakfın gelirleriyle o işleri yapabilmek mümkün değil Adnan Bey. Ama o kitapların kağıdını alamazsınız.

Adnan Oktar: Kitap, kitapla alakası yok vakfın. Onu kitap şirketi yapıyor.

Kadir Çelik: Yani bedava mı basıyor kitap şirketi bunu?

Adnan Oktar: Bilim Araştırma Vakfı'nın yaptığı faaliyetleri, Bilim Araştırma Vakfı kendi karşılıyor.

Kadir Çelik: Kitapları kim yayınlıyor?

Adnan Oktar: Harun Yahya kitaplarını Global Yayıncılık yapıyor.

Kadir Çelik: Ama herkese bedava gidiyor.

Adnan Oktar: Promosyon olarak tabi her yayınevi bunu yapar. Yani kitap tanıtmak için bunu yapar.

Kadir Çelik: Ama o promosyondan daha öte, mecliste bile biliyorsunuz tartışma konusu oldu sizin kitaplarınız.

Adnan Oktar: MaşaAllah. Eğer şirketin öyle bir bereketi varsa, Allah bereketini arttırsın ne diyeyim ben.

Kadir Çelik: Ama onları bedava göndermek için bir kaynak gerekli, bir parasal bir değer çünkü bu.

Adnan Oktar: Evet.

Kadir Çelik: Kitapları tartıya koysanız herhalde onlarca kilo gelir. Bir tanesinden söz ediyorum.

Adnan Oktar: MaşaAllah. Onu da yayınevine sormak lazım ben onunla ilgilenmiyorum.

Kadir Çelik: Sizin ilginiz yok siz sadece yazıyorsunuz?

Adnan Oktar: Ben ücret de almıyorum yazdığım kitaplardan.

Kadir Çelik: Peki o kitapları siz mi yazıyorsunuz? Yazmadığınız konusunda iddialar var.

Adnan Oktar: Peki ben diyorum ki, eğer ben yazmıyorsam, bunu yapabilecek dünyada, yüzlerce profesör var, yüzlerce grup var. Herhangi biri çıksın, bu kitapların benzeri bir kitap yazsın. Benim de bu kitapları yazmama gerek kalmaz o zaman.

Kadir Çelik: Sizin kitaplarda yazdığınız konularla ilgili bir eğitiminiz var mı?

Adnan Oktar: Her bilgi eğitimle elde edilmez.

Kadir Çelik: Mutlaka ama sizin o kitapların içindeki bilgiler çok derin bilgiyi ve eğitimi gerektiren bilgiler. Yani yüzeysel şeyler değil.

Adnan Oktar: Ama Kuran'da hikmet vardır. Yani bilgi, özü kapsıyan bilgi vardır ve hikmet vardır. O kitaplarda da özü kapsayan bilgi ve hikmet vardır. Yani demagoji yoktur. Bu çok önemli.

Kadir Çelik: Oradaki bazı şeyleri yazabilmek için bir tıp hekimi olmanız gerekir. Bazı hallerde biyoloji bilmeniz gerekir. Bazı hallerde fizik bilmeniz lazım.

Adnan Oktar: Ama onlar alıntı olan eserler. Yani onlar için benim laboratuvara girmeme gerek yok. Laboratuvara girmiş olan insanların hazır bilgisini alıyorum. O hazır bilgiyi kullanıyorum. Onlar dikkat ederseniz hepsi hazır bilgidir.

Kadir Çelik: Bir de onun dışında etrafınızdaki, yanınızdaki arkadaşlar yazıyorlar mı, onlar size hangi anlamda yardımcı olurlar?

Adnan Oktar: Tabi tercümede yardımcı olurlar, yani tercümede bana yardımcı olan insanlar var, bilgi toplamada yardımcı olan arkadaşlarım var tabiki. Ben o hazır bilgileri biraraya getirip, yorumlayıp, detaylandırıyorum ve redaktöre veriyorum. Ondan sonrasına karışmıyorum.

Kadir Çelik: Niçin müstear isim kullanıyorsunuz?

Adnan Oktar: Bunu bütün yazarlar kullanır.

Kadir Çelik: Yani kullandılar da, bir nedeni vardır mutlaka. Yani niçin Adnan Oktar değil de Harun Yahya. Harun ve Yahya isimlerinin bir anlamı var mı, özellikle kullanılmasının?

Adnan Oktar: Hayır, hayır.

Kadir Çelik: Niçin güldünüz?

Adnan Oktar: Geniş bir şüphecilik olduğu için.

Kadir Çelik: Ama gazeteci şüphecidir.

Adnan Oktar: Tamam bir şey demiyorum. Sizinki çok normal. Ben sadece o anda aldığım bir karar. "Bu kitaplara bir müstear isim bulalım" dedik, "ne diyelim, Harun Yahya diyelim" dedim. Ondan sonra o kaldı o şekliyle.

Kadir Çelik: Yani Harun ve Yahya isimlerinin bir anlam ifade etmesi....

Adnan Oktar: İki peygamber ismi.

Kadir Çelik: Yine o polis baskını sırasında ve yine daha önce, sizin hakkınızdaki suçlamalar içinde özellikle işin bir cinsel boyutu var ki, belki de o, toplumda onu okuyan insanlar sizden nefret etmişlerdir. Yani Adnan Oktar etrafındaki özellikle hanımları bir şekilde kullanan. Ben yani pek benim söyleyemeyeceğim onlarla çarpık ilişkiler içinde o insanlarla birlikte olan tanımı.

Adnan Oktar: İnsanları en çok etkileyecek suçlar zaten bu tarz suçlardır. Yani insanları en çok etkileyecek şuçlar seçiliyor dikkat edililirse. Yahut psikolojik savaşın insanları en sarsacak yönleri seçiliyor. Mesela deli, insanı çok etkiler. Bu adam delidir diyor ama biz bunu ispat ettik. Ordan o silahı kullanamıyorlar. Dikkat ederseniz artık kullanamıyorlar. Kokain kullanıyor diyorlardı onun da bir oyun olduğunu, onun da emniyette yemeğime verilerek içeceklerime konularak yapıldığını ispat ettim. Onu da artık kullanamıyorlar. Geriye neler kaldı? Bunlar kaldı. Bunlar da artık klasiktir.

Kadir Çelik: Cinsel sapkınlık olarak gösterilen olaylar toplumda size karşı nefret oluşmasına neden olan olaylar?

Adnan Oktar: Ama Müslüman gözüyle görmediği kulağıyla işitmediği bir şeye inanmaz. Bir fasık size bir haber getirdiğinde Allah bunu araştırın diyor. Buna inanılması dinde haramdır.

Kadir Çelik: Polisteki ifadelerde bunlar yer alıyordu.

Adnan Oktar: Ama bu işte tam olayın derin boyutu. Polisteki ifadeye inanılması çok büyük bir vicdansızlıktır. Polisteki ortamı bilmeyen bir insanın bunu söylemesi çok büyük bir vicdansızlıktır.

Kadir Çelik: Yani onları zorla mı imzaladınız?

Adnan Oktar: Bir insan kendi hakkında öyle konuşur mu, bir insan kendi hakkında öyle çirkin sözler eder mi, olacak şey mi? Tabi ki

Kadir Çelik: Yani önünüze ne konursa imzalar mısınız?

Adnan Oktar: Tabi ki, ben zaten orada herşeyi kabul ettim. Ne söylerseler kabul ettim. Hatta kendi  hayalimden düşündüm başka şeyleri de hoşlarına gitsin diye söyleyeyim dedim. Mesela şunu da ben yaptım, bunu da ben yaptım dedim, rahatlasınlar diye, çok gergin bir ortam vardı.

Kadir Çelik: Adnan Oktar ve arkadaşları kendi ayaklarına basan kişiler olduğu zaman bir iftira grubu haline dönüşebilir ve o insanları yıkmak içinde ellerinden gelen herşeyi yaparlar.

Adnan Oktar: Hayır. Ben sevgiye, merhamete, şefkate çok önem veren bir insanım. Çok merhametli bir insanım ve Allah’tan korkuyorum. Ben buna kaşı mücadale verirken buna ön ayak olan bir insan asla olmam.  Bu son derece mantıksız. Kuran ahlakında bunlar yok. Gece gündüz anlattığım verdiğim mücadelenin kökeninde sevgi var, şefkat var ve merhamet var.

Kadir Çelik: Ama efendim yıllardır devam eden bir Ebru Şimşek davası vardı. Orada işte arkadaşlar yargılandılar. Size isnad edilen bir takım suçlar vardı.

Adnan Oktar: Ben o çocuğun o duruma düşmesini istemezdim tabi ama kendisini bu olayın üzerine çok gitti. Gitmeseydi bu kendiliğinden kapanırdı. Bir kadının, bir genç kızın o konuma düşmesi tabi ki beni vicdanen rahatsız eder ama  o kadar mecbur etti ki mahkemede bunu ispat etmek zorunda kaldık.Yani iddialarımızın doğru olduğunu ispat ettik. Ağır ceza mahkemesi iddialarımızın doğru olduğunu kabul etti delilleriyle.

Kadir Çelik: Peki o çekilen görüntüler?

Adnan Oktar: Çekilen görüntülerle benim bulunduğum evin arasındaki farkı yine mahkemede ispat ettik. Benim bulunduğum evde tavan asmolen düz tavan, o gösterdikleri evlerde, çekim yapılan evde derin kirişler varmış ve küçük penceler var. Benim bulunduğum evde duvar boyu pencereler var.  Bunun yalan olduğunu biz buradan tamamen ispat ettik.

Kadir Çelik:  Yani sizin evinizde değil bir başka yerde ama sizin arkadaşlarınız tarafından çekildiği iddia edildi.

Adnan Oktar: Hayır, hayır,  hayır. O zaten orada olay bitmiyor zaten. O diyor bu o evde çekildi diyor. 

Kadir Çelik: Sizin evinizde çekildiği iddiası mı var?

Adnan Oktar: Tabi, tabi iddiası bu. Yani zaten oradan ispat edildi olmadığı, yani mahkeme bunu kabul etti. Ağır Ceza Mahkemesi olayın gerçek olduğunu ispat etti ve bizle alakası olmadığını da geniş bir açıklamayla şerh yaparak açıkladı mahkeme.

Kadir Çelik: Peki zaman zaman siyasi kişilerle de ihtilaflarınız oldu mesela bunlardan bir tanesi Doğru Yol Partisi başkanı Mehmet Ağar.

Adnan Oktar: Hayır ben hiç bir zaman için öyle bir düşünceyi savunmadım. O devirde psikolojik savaşın bir oyunuydu. Mehmet Ağar çevresi olan insan. Bu kişilerle mücadelede eğer onu olumsuz yönde yönlendirirsek bu, onlara da olumsuz yönde bakar ve dolayısıyla daha iyi netice alınır gibi yapılmış bir oyundur bu. Özellikle seçilmiştir o.

Kadir Çelik: Yani sizin arkadaşlarınızla otel lobisinde silahların çekildiği olaylar yaşandı.

Adnan Oktar: Hayır hayır o tamamen provokasyon ve oyundur.

Kadir Çelik: Ama o olaylar yaşandı. Yani otelin lobisinde.

Adnan Oktar: Evet doğru ama bir oyun bu.

Kadir Çelik: Bir dönem Tansu Çiller’e karşı bir yakınlığınız vardı.

Adnan Oktar: Evet.

Kadir Çelik: Neden bu yakınlık? Yani Tansu Çiller’in başbakanlığı, Tansu Çiller’in iktidarı niçin sizin ona destek vermenize neden oldu?

Adnan Oktar: Masum bir insan Tansu Çiller, temiz bir insan, saygı duyulacak bir insan. Ben ona saygı duyuyorum. Bu kadar, yani bunun dışında...

Kadir Çelik: Ama arkadaşlarınız da destek verdi, siz de destek verdiniz.

Adnan Oktar: Destek, kalbi bir destek.

Kadir Çelik: Ama o zaman sizin arkadaşlarınız da Tansu Hanım’ın yanındaydı.

Adnan Oktar: Evet Doğru Yol Partisi'nin bir toplantısına da katılmıştım. Doğru. Yani hükümet etmiş bir başbakanı sevmek, ona saygı duymak gayet normal.

Kadir Çelik: Sadece bu mu?

Adnan Oktar: Tabi ki bu kadar.

Kadir Çelik: Hiç görüştünüz mü kendisiyle?

Adnan Oktar: Hayır.

Kadir Çelik: Görüşmediniz. Bir dönem de sayın Necmettin Erbakan’a karşı bir yakınlığınız vardı, siz ve arkadaşlarınızın. Bunun nedeni?

Adnan Oktar: Ben Necmettin Erbakan’ı çok severim. Çok samimi bir insandır, çok candan bir insandır, dürüst bir insan, başbakanlık yapmış bir insan. Türkiye’de onun seveni de çok fazladır. Saygı duyduğum, sevgi duyduğum için ona da kalbi bir desteğim var tabi ki.

Kadir Çelik: Hiç biraraya geldiniz mi?

Adnan Oktar : Evet bir kere görüştüm. Elini öptüm.

Kadir Çelik: Arkadaşlarınız da destek veriyorlardı o zaman, o partiye de sayın Erbakan’a da. Bu sizin arzunuz isteğiniz doğrultusunda olmuyor muydu? Yani o arkadaşların münferiden kendi istekleri miydi?

Adnan Oktar: Ben genellikle sağı desteklerim. Yani açıkça söyleyeyim, MHP’yi desteklerim, DYP’yi desteklerim, Saadet’i desteklerim. Yani Allah’ı seven herkesi desteklerim. Allah’a mücadele insanlara karşı da fikri mücadele veririm, veriyorum.

Kadir Çelik: Peki niçin siyasilerle birlikte olmak onlara açıktan açığa destek vermek gereği duyuyorsunuz?

Adnan Oktar: Hayır, hayır, kalbi bir destek bu.

Kadir Çelik: Ama ben söylüyorum, yani yakınında da arkadaşlarınızın bulunduğu dönemler oldu, belki şu an olmayabilir ama bir şekilde siyasi partilerin içinde de mi olmak istiyorsunuz?

Adnan Oktar: Hayır. Hayır. Ben siyasetten kaçınan kişiliğim var. Bunu zaten hayatımla da gösterttim. Hiç bir şekilde makam mevki hırsıyla işim olmadı, olmaz da.

Kadir Çelik: Hayır, hayır. O siyasilerin gücünün sizin yanınızda olması isteğidir o. Yani illa bakan olmak milletvekili olmak olmayabilir.

Adnan Oktar: Ama o fikri mücadelede bir kalbi dostluk varsa o karşı tarafta da bir kalbi dostluk olur. Ama siyasi mücadelede bir maddi desteğim, fiili desteğim olmadı benim.

Kadir Çelik: Herhangi bir siyasi partinin içinde olmak onun gücünü yanınızda hissetmek gibi bir...

Adnan Oktar: Hayır, hayır. Sadece bir kalbi dostluk, insani bir dostluğum oldu, onların da bana karşı kalbi insani dostluğu oldu. Benim partileri tanımadan kaynaklanan bir çıkarım olmadı şimdiye kadar.

Kadir Çelik: Peki bir CHP’ye karşı böyle bir kalbi dostluğunuz, muhabbetiniz yok mu? Gerçi ben sağ partilere destek veririm dediniz ama?

Adnan Oktar: Deniz Baykal dindar bir insan. Ben onun, torunlarıyla camiyle gittiiğini gördüm gazete haberlerinde. Benim ona karşı bir sevgim, saygım var ama partinin genel politikasında tabi dine daha sıcak olmasını isterim.

Kadir Çelik: Adnan Bey yani siz olmasanız bu ülkede sevgi tohumları ekilmeyecek mi?

Adnan Oktar: Hayır herkes yapsın diyorum.

Kadir Çelik: Yani siz kendinizi bu işin tek sevdalısı, tek misyoneri olarak mı görüyorsunuz?

Adnan Oktar: Tabi ki değil, bunun için çalışan, gayret eden yüzlerce, binlerce, milyonlarca insanımız var, ben de onlardan birisiyim.

Adnan Oktar: Hayır, hayır bir müslümanın hedefini Allah belirlemiştir Kuran’da. Allah’ın rızası, rahmeti, cennetidir. Bunun üstünde diyor Allah, sadece Allah’ın rızası diyor. Mümin sadece Allah’ın rızası için yaşar. Dünyaya hakim olmak, dünyaya sevgi hakim olursa, dünyaya ben hakim olmuş olurum. Siz hakim olmuş olursunuz. Başkası hakim olur. Yani mühim olan insanların huzur içinde yaşaması, bu kargaşanın, fitnenin, terörün yeryüzünden kalkması, amaç bu.

Kadir Çelik: Siz ve arkadaşlarınız illegal bir grup musunuz?

Adnan Oktar: Bilim Araştırma Vakfı, illegal bir yapılanma değildir.

Kadir Çelik: Ama şimdi o vakfın kapatılmasıyla ilgili bir takım davalar var bildiğim kadarıyla?

Adnan Oktar: Ne kapatılmadık vakıfmış peki bu, şu ana kadar yıllardan beri böyle bir söz duyarız ve demek kapatılmadığına göre kapatılmayacak demektir.

Kadir Çelik: Peki cezaevine girdiğinizde neler yaşadınız?

Adnan Oktar: Hayır, hayır mesela ben tımarhaneye girdiğimde, oraya beni Allah’ın soktuğunu bildim, biliyordum ben. Oradan beni yine çıkaran da Allah’tı. Cezaevine sokan da Allah’tı, cezaevinden çıkaran da Allah’tı. Herşeyi Allah yapar, kaderdedir. Burada sizinle görüşmemiz de kaderde.

Kadir Çelik: Hala üniversitelerden kendinize taraftar bulma çabanız, gayretiniz var mı?

Adnan Oktar: Yok başından beri benim böyle bir tavrım olmadı. Benimle tanışmak isteyen benim yanıma geliyor. Ben kimseye “benim yanıma gelin” demedim.

Kadir Çelik: Ama birileri getiriyor. O getirenler de sizin arkadaşlarınız değil mi? Yani ben sizin evinizi bilmiyorum ki gelip sizi nasıl bulayım? Sizi tanıyan, sizi bilen birinin bana aracılık etmesi gerekir ki, ben sizinle yüzyüze geleyim.

Adnan Oktar: Doğru.

Kadir Çelik: İşte birisinin oraya getirmesi gerekiyor.

Adnan Oktar: Ama bir arkadaşıyla birisi tanıştırmak isterse bu da çok normaldir. Yani sevdiğim bir ağabeyim var, seni tanıştırmak istiyorum derse ben buna hayır demem. Tabi ki görüşmek isterim.

Kadir Çelik: Sizinle ilgili haber yapmamayı bir kısım gazeteciler yeğliyorlar.

Adnan Oktar: Ama iftira olmadıktan sonra haber yapılmasında bir mahsur yok. Ama iftira olunca ben hukuki olarak kendimi savunmak mecburiyetindeyim. Bu çok normal. Bu benim kanuni hakkım zaten.

Kadir Çelik: Ama onun ötesinde.  Ben sadece hukuk boyutunu söylemiyorum. Onun dışında da başka şeyler ortaya konuyor. Başka şeyler çıkartılıyor.

Adnan Oktar: Hayır hayır, illegal birşeyi asla kabul etmem. Şiddetle karşı olduğum birşey özellikle benim gibi bir fikir adamının, dava adamının böyle birşey yapması mümkün değil. Bu imkansız.

Kadir Çelik: Peki yapılanlar sizin bilginiz dışında mı yapılıyor?

Adnan Oktar: Tabiki provokasyon olarak yapılabilir. Çok dikkati çeken bir insanım, çok dikkati çeken bir fikir savunuyorum. Buna karşı provokasyon çok normal.

Kadir Çelik: Ama siz Oktar Babuna’ya mesela deseniz ki annene ve babana karşı ağır ithamlarda bulundun, bunları yapman yakışık almadı deseniz o ikinci defa onu kesinlikle yapmaz.

Adnan Oktar: Ama mesela vakıf başkanımız çıktı TV’de hatta söyledi, ben buna katılmıyorum dedi. Hatırladığım kadarıyla. Ama bunun dışında ne yapabiliriz ancak fikri olarak söyleyebiliriz, bunun dışında bir zorlama yapamayız, biz kimseye baskı yapamayız.

Kadir Çelik: Ama sizi daha fazla dinlerdi diye düşünüyorum. Yani en azından ikinci defa aynı şeyleri tekrarlamazdı.

Adnan Oktar: Vakıf başkanımız kanalıyla söylettim. Ama olaylar bu şekilde.

Kadir Çelik: Biz Oktar Babuna ile telefonda konuşurken veya diğer arkadaşlarla telefonda çünkü yüzyüze de gelmedik sanki onlar sizin yanınızdaymış veya sizin arkadaşlarınızla birlikteymiş ve birtakım bilgiler, düşünceler dikte ettiriliyormuş izlenimi verdi.

Adnan Oktar: Yok öyle birşeye benim ihtiyacım yok. Onun da ihtiyacı yok. Benim gördüğüm kadarıyla çok seri konuşan birisi. Öyle birşey yok. Ben de öyle birşeye karışmam. Özellikle çok uzak dururum böyle tartışmalardan, konuşmalardan. Hiç hoşlanmadığım birşey.

Kadir Çelik: Peki o tartışmaların faturasının size çıktığının farkında mısınız?

Adnan Oktar: Bu da Allah’ın bir takdiri, vardır bir hayır. Herşeyde bir hayır vardır. Allah’ın takdirinin dışında hiçbir olay olmaz. Herşey hayırla olur, herşeyde bir hikmet vardır. Onda da bir hikmet vardır.

Kadir Çelik: Peki sizin insanlarla ilgili tanımlamalarınızda tek ölçünüz din midir? Kişinin dindar olması mıdır? İyi bir müslüman olması mıdır?

Adnan Oktar:  Tabi ki ama bu çok normal. Yani benim kendi inancımdaki bir insanı sevmem çok normal ama her insana saygı duyarım. Fikirlerine saygı duyarım. Ama kendi inancımda olan, müslüman inancında olan herkese bir saygım olur. Gayri müslimlere de bir şefkat duyuyorum. Onlarla da öyle bir kin veya nefret tarzında birşeyim olmaz.

Kadir Çelik: Peki bu namazın vakitlerini üçe indirdiğiniz doğru mu?

Adnan Oktar: Yani bu o kadar mantıksız ki 1400 yıllık bir dini ben nasıl değiştireyim, niçin değiştireyim?