Türkiye’nin binlerce köyünden sadece biriydi Piran. Ancak, küçüklüğüne aldırış etmeden, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutmaya hazırlanıyordu. Piran Köyü, Bingöl’ün Ergani ilçesine bağlıydı. Tarih, 13 Şubat 1925’i gösteriyordu. Şeyh Sait ve arkadaşları ya da yandaşları, sonuçları bugün bile hâlâ tartışma konusu olan isyanı başlatmışlardı bu birkaç on hanelik köyden. Başkaldırı, Piran’dan genç Cumhuriyet’in Genç ilçesine, Muş’a, Çapakçur’a, Elazığ ve Palu’ya kadar yayıldı. Sonuçta, ordu isyanı bastırmakla görevlendirildi. Şeyh Sait ve arkadaşları yakalandı; yargılama sonucu 46 kişi idama, diğerleri ise kürek ve değişik hapis cezalarına çarptırıldı. Şeyh Sait ise 29 Haziran’da idam edildi.
Bu başkaldırı, kimilerine göre İngiltere’nin kışkırtmalarıyla gerçekleştirilen bir Kürt isyanıydı. Kimilerine göre Kürt-İslam, kimilerine göreyse şeriat ayaklanmasıydı. Nedeni her ne olursa olsun, Şeyh Sait bir Kürt’tü, bir isyanın başıydı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine bu kimliği ile damgasını vuracaktı.
Şeyh Sait öldü, ya fikirleri...
Bu kimlik, sadece Şeyh Sait’le sabit kalmadı. Neredeyse tüm sülalesini etkiledi; mallarına el konuldu, yıllarca süren sürgünler gerçekleştirildi. Ancak, dün olduğu gibi bugün de Şeyh Sait’in torunları sahnede.
Torunları asla Şeyh Sait’i inkâr etmiyor. Hatta onun isminden, özellikle siyasette nemalananlar bile var. Torunlardan bazıları, onun Atatürk tarafından kandırıldığını savunuyor. Kimileri ise, tartışmanın yersiz olduğunu, artık ruhunun rahat bırakılması gerektiğine inanıyor.
Torun Şeyh Saitleri, Türkiye siyasetinde aslında yakından tanıyoruz. Torunlardan AKP Diyarbakır Merkez İlçe Yöneticisi Muhammed Akar’ın verdiği bilgiye göre; AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Hak-Par Genel Başkanı Abdülmelik Fırat, Erzurum DEHAP İl Başkanı Biyadin Fırat, vefat eden ve beş dönem DYP’de milletvekili olan eski Meclis Başkanı Ali Rıza Septioğlu, RP ve ANAP’ta milletvekilliği yapan Suat Fırat ve Abdülvillah Fırat, son dönem Türkiye siyasetinde kendine yer bulan birkaç isim. Bugün hayatta olanlar, dün olduğu gibi bugün de Kürt sorunuyla yakından ilgileniyorlar.
Yine Akar’ın verdiği bilgiye göre, Şeyh Sait soyundan gelenlerin sayısı bugün yaklaşık iki bin civarında. Siyasetle uğraşanların sayısı ise oldukça fazla. Bunun nedenini ise, “Sıkıntı çekenler çözümü siyasette arıyor. Biz de az sıkıntı çekmedik” diyor.
Torunlar oldukça geniş bir yelpazede siyaset yapıyor. Şeyh Sait; AKP, RP, ANAP, DYP ve hatta DEHAP’a bile temsilci yollamış. Bugün en dikkat çeken siyasetçileri ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile Hak-Par Genel Başkanı Abdülmelik Fırat. Dengir Mir Mehmet Fırat, AKP’nin Kürt politikasına yön veren isim olarak biliniyor. Abdülmelik Fırat ise Kürt sorununun çözümüne yönelik fikirleri nedeniyle, “Dedesi gibi o da isyan ediyor” yorumlarının yapılmasına neden oluyor.
|
|
Abdülmelik Fırat
|
|
|
|
--------
Hak-Par Genel Başkanı
''MİT, PKK'yı kurdurtarak Kürt sorununu bataklığa sapladı''
DP ve
DYP'de milletvekilliği yapan Abdülmelik Fırat, 11.02.2002 tarihinde Hak ve
Özgürlükler Partisi'ni (Hak-Par) kurdu. Şeyh Sait'in torunlarından olan Fırat,
Kürt sorununun federalizm sistemiyle çözüleceğine inanıyor; bu çerçevede de
parti olarak bir kampanya başlattı.
- Sizi DEHAP’la ayıran en önemli özellik
nedir?
DEP-HADEP-DEHAP gibi partiler PKK’nın kurdurttuğu partilerdir. PKK,
Türkiye’deki derin devletle, Kürt sorununu bataklığa sürüklediği için; biz,
yurtsever Kürt halkının temsilcileri olarak siyasi harekete giriştik. Biz kitle
partisiyiz ve adil, hoşgörülü bir ülke istiyoruz.
Bize göre PKK’yı kurduran gladyo-derin devlettir. Türk-Kürt sorununda
dejenere etmeye muvaffak oldular, yani bataklığa sürüklediler. Bugün aydınlar
dahi Kürt sorununu tartışırken, PKK endeksli konuşuyor. Oysa Kürt aydınlarının
yüzde doksanından fazlası PKK siyasetine karşıdır. Bu aydınlarımızın çoğu da
zaten konuşamıyor, çünkü terörle karşı karşıya kalıyorlar. Hikmet Fidan olayı da
bunun en son örneğidir.
DEHAP’tan bir heyet, Kürt sorununu konuşmak, birlikte hareket etmek için
bizi ziyaret etti; bizse, “İllegal bir örgütten bağımsız hareket ederseniz,
demokratik çerçeveler içinde konuşabiliriz” dedik. Ama Hikmet Fidan olayından
sonra konuşamayacağımızı anladık.
- “PKK’yı Türk gladyosu kurdurttu” diyorsunuz. Kimdir bu
gladyo?
Bunu Öcalan da yazdığı kitapta kendisini MİT’ten zor kurtardığını
söylemiştir, ayrıca MİT’ten emekli olanların hatıratlarını yazıya dökenler de
anlatmıştır. Ayrıca, PKK’yı MİT’in kurdurttuğu, özellikle MİT’ten emekli
olanların sohbet esnasında verdikleri bilgilerdir. PKK sayesinde, Kürt sorununun
terör hareketi içinde kalması sağlanmaya çalışılmıştır.
“Mustafa Kemal sözünü tutmadı”
- Sizce gladyo ya da derin devlet PKK’yı
neden kurdurttu?
Kemalist sistem Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğunda, Kürtlere verdiği
sözleri tutmamıştır. Tabii bu sistem Stalin, Mussolini ve en son örneği de
Saddam rejimi gibidir. Varlığını devam ettirmek için şiddete başvurarak
direniyor. Kürtlerden gelen demokrasi taleplerine karşılık, bu sistemin devam
etmesi için başlatılan bir temizleme harekâtıdır. Resmi olarak 35 denilmesine
karşın, en az 55-60 bin Kürt insanı öldü. 4 bine yakın köy yandı. 3 milyona
yakın insan göç etti. Bunlar, var olan sistemin karakteri icabıdır. Halen de
devam ediyorlar.
“Biz, 1071 Malazgirt Savaşı sonrası bu topraklara geldik” diyorlar. Oysa
Kürtler binlerce yıldır bu topraklarda yaşamaktadırlar. Birinci Dünya Savaşı’nda
Kürt aydınlarıyla yapılan anlaşmalar, Mustafa Kemal tarafından 1924 Anayasası
ile inkâr edildi. Bu inkâra karşı Kürtlerde her zaman olduğu gibi teslimiyet
yok. Peki bunun çözümü nedir? Çözümü; tekrar 1920’lerden başlayarak geleceksin.
Nasıl ki Osmanlı’yı parçalandıktan sonra 20 devlet çıktıysa, bunların arasından
en güçlü Kürtler çıkabilirdi. Kürtler, Türk kardeşleri ile beraber bir devlet
kurma taraftarı oldular. Ve bunun ilk belgesi de Mustafa Kemal tarafından
1919’da Amasya Beyannamesi’nde yer aldı, hatta birçok beyanatında da yer aldı.
Ama 1924’te inkâr edilmiştir.
Kemalist sistem var olduğu sürece, Kürt sorunu da ortadan kalkmaz, yine
bu sistem var olduğu sürece Türkiye, AB’ye de giremez.
- “Kürt’üm, Tarafım, Talep Ediyorum” adlı bir kampanya
başlattınız ve bu kampanya çerçevesinde federalizm
istiyorsunuz.
Bugün AB’ye katılan birçok ülke federal sistemle idare ediliyor. AB de
konfederalizmdir. Ulusal devletlerin bir araya gelerek bir devlet kurmasıdır.
Bu, Osmanlı’daki eyalet sistemi gibidir. Bugün, Kürtlerin durumu Boşnaklara,
Arnavutlara vs. benzemiyor; çünkü onlar kendi devletlerinden bu ülkeye göç
etmişlerdir. Ama Kürtler, bu toprakların yerleşik halkıdırlar.
- Bu kampanyada AB’yi taraf olarak ilan
ediyorsunuz. Sorumluluk altına sokuyorsunuz.
AB, Türkiye’den birtakım iyileştirmeler istiyor. Biz bu iyileştirmelerin
gerçekleşmesi için taraflara yardımcı olmak istiyoruz.
- Federalizm isteğinizden dolayı, özellikle AB bürokrasisinden
herhangi bir destek gördünüz mü?
Türkiye’deki derin devlet ile PKK ilişkisini bilmelerine karşın,
bilmiyormuş gibi meseleye yaklaşıyorlar.
“Şeyh Sait, inkâra tepki
gösterdi”
- Hak-Par öncelikle bir Kürt partisi
mi?
Partimiz, Türkiye’de legal şartlarda kurulmuş bir parti. Bugünkü
anayasaya göre etnik gruba dayalı bir siyasi parti kurulamaz. Ama biz Kürt
sorununu öncelikli sorun kabul eden bir partiyiz. Federalizmi talep eden bir
siyasi hareketiz.
- Siyasi anlamda, sizin bu talepleriniz, “Şeyh Sait’in torunu da
isyanda” yorumlarının yapılmasına neden oluyor mu?
Şeyh Sait isyanı, inkâra karşı tepki gösteren bir harekettir.
Merkezi hükümet tarafından, “Biz bir anlaşma yapmıştık. Bu inkar, aldatma ve
hile nedeniyle oldu” demelerine fırsat verilmeden katliama tabi tutulmuşlardır.
--
Şeyh
Sait'in torunlarından, AKP Diyarbakır Merkez İlçe Yöneticisi
''Her sıkıntıda bizi şöyle bir yoklarlar''
“Hak-Par Genel Başkanı
Abdülmelik Fırat, benim babamla amca çocuklarıdır. Şeyh Sait ile kardeş
torunuyuz. Yani dedem ile Şeyh Sait kardeşlerdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı
Dengir Mir Mehmet Fırat ise uzaktan ahbap ve akrabamız” diyor, Muhammed Akar.
Yaklaşık bir yıl önce AKP’ye girmiş. 36 yaşındaki Akar, bugün AKP Diyarbakır
Merkez İlçe Yöneticisi ve avukat.
- Kürt sorununu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Ben, Sayın Başbakanımızın kimliği ve geçmişteki icraatları nedeniyle bu
partiye girdim. Galiba yıllar onun bu konuda da haklılığını ortaya koyacak.
Milliyetçilik kimden gelirse gelsin, ülkemize zarar verir. Biz ailecek büyük
tecrübeye sahibiz. Özellikle dedemiz Şeyh Sait’in olayından sonra, biz bir şeyin
farkına vardık. Şiddetle, kavgayla bir sorun çözülemiyor. Ancak diyalogla
çözülür.
- Şeyh Sait olayı tam olarak neydi?
Şeyh Sait olayı tam itibarıyla bir Kürt-İslam olayıydı. Doğru veya
yanlış; tepeden inme reaksiyonlara karşı bir direnişti. Olayı tarihçilere
bırakmak lazım. Tarihe mal olmuş bir sayfadır ve merhumun ruhunun da rahat
bırakılması taraftarıyız. Onun adının siyasete alet edilmesini istemiyoruz.
Bizde akrabalık bağları kuvvetlidir, akrabalarımızla sık sık görüşürüz.
- Abdülmelik Fırat’ın siyasi yaklaşımlarını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Onun kendi partisinin fikirleri var, bense AKP’liyim. Farklı
düşüncelerdeyiz. Ben, elbette ki partisinin fikirlerini ortaya koymasını
destekliyorum. Şiddet içermediği sürece. Ayrıca fikirlerin tartışılmasında fayda
var.
- Şeyh Sait’in torunları bugün kaç kişilik bir
nüfustur.
Yaklaşık 2 bin kişilik bir nüfusuz. Okumuş, aydın ve şehirli bir
kitledir. Genellikle Erzurum, Elazığ ve Diyarbakır’da ikâmet ediyoruz. Hemen her
ildeki akrabalarımız siyasete duyarlı. Sıkıntı yaşayanlar çözümde ısrarcı
olurlar, biz de yıllarca sıkıntı
gördük.
“Türkiye; Irak, Suriye ve İran’daki Kürtlere destek
olmalı”
- Dedenizden dolayı yaşadığınız sıkıntılar neler? Şeyh Sait’in
torunu olmak size avantaj ya da dezavantaj getiriyor
mu?
Avantajı; halkın bize mağdur kimliğimizden dolayı sevgi beslemesidir.
Yoksa dedemizden dolayı malımız, mülkümüz gitmiş, sürgünler yaşanmıştır. Babam
sürgünde doğmuş, büyümüştür. Avantajı pek de yok. Aksine sıkıntıları var; her
rejim sıkıntısında bizi şöyle bir yoklarlar. Şeyh Sait ailesi bu ülkeye küskün
değildir.
- Sizce Kürt sorunu nasıl
çözülür?
Türkiye’nin uzun yıllara dayanan bir demokrasi tecrübesi var, bu
tecrübeyle aşacaktır. Diyarbakır elbette ki bu sorunun tam merkezindedir; Kuzey
Irak’taki, İran ve Suriye’deki gelişmeler dikkate alındığında, buradaki Kürtler
elbetteki olumsuz yönde etkilenebilir, ama iktisadi kalkınmamızı tamamlarsak
hiçbir sorun kalmaz. Aslında Türkiye, demokrasi tecrübesiyle de hareket ederek;
Irak’taki, İran’daki, Suriye’deki Kürtlere sahip çıkmalıdır. Yani oradaki
hükümetleri insan hakları açısından uyarabilmelidir. Sadece Kürtlere değil, tüm
insan hakları ihlali yaşayanlara yönelik bunu yapabilmelidir. Türkiye bölünme
fobisini aşmalıdır, çünkü buna kimsenin gücü yetmez.
- Federalizm, özerklik gibi istekler
var.
Bunları tartışmaktan korkmamalıyız. Korkmamız, zayıflığımızı gösterir. Bu
arada, ben yaklaşık 10 yıldır, Türkiye’deki, özellikle de bu bölgedeki gayri
Müslimlere gönüllü destek veriyorum, gönüllü avukatlık hizmetinde
bulunuyorum.
---
Haber: Cemal SUBAŞI
|