ABD’den sonra Avrupa’da da etkisini hızla gösteren ve tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz yatırımcıları sakin limanlara itmeye devam etmektedir. Ancak bu arayış zaman zaman serbest piyasa ekonomilerini zor durumda bırakmakta ve siyasi endişeleri ekonomik endişelerle birleştirerek devletleri para piyasalarına müdahale etmeye yönlendirmektedir. Bu çalışmada da büyük bir deprem ve ardından gelen yıkıcı bir tsunami sonrasında bile güvenilirliğini ve istikrarını yitirmeyen bir ekonomi olarak Japonya ve Japon Yeni üzerinde durulacaktır.
1998’lerde Japon Yeninin, dolar karşısında en düşük değerine ulaşarak, Amerikan Dolarına karşı değeri 142 olmuştur. Amerikan Dolarının dış ticarette kullanılan esas para birimi olarak yenin dolar karşısındaki değerinin yüksek olması, Japon mallarının Japonya dışında daha pahalı olması anlamına gelmektedir. Bu ise yurtdışında Japon mallarının daha az insan tarafından satın alınmasına neden olmaktadır. Bu da Japon halkının yurtdışından ithal edilen malları daha ucuza almaları anlamına gelmektedir. Netice olarak Japon Yeninin değerinin yüksek olması, Japon mallarının hem içeride hem de dışarıda tüketiminin az olması demektir. Bu faktörlerse devleti Yenin değerini düşürmeye ve dolayısıyla ticaret fazlasının giderilmesine yöneltmektedir.
Yenin değerinin iki ülke vatandaşlarının yaşam standartlarını ne derece değiştirdiğini geçmişle günümüzü kıyaslayarak gözlemlemek mümkündür. Yenin dolara karşı değerinin 240 olduğu 1970’li yıllarda iki ülke arasında ticaretin yanında turizmin de gelişmiş olduğu görülmektedir. Yenin dolar karşısında güçlendiği daha sonraki yıllarda bu ilişkiler daha ticari bir zemine oturmak zorunda kalmıştır. Çünkü güçlenen yen karşında Japonya’daki fiyat artışı nedeniyle ürün almak bir yana turistik geziler bile bütçeleri zorlamaya başlamıştır. Bu tarihten itibaren iş adamları Japon mallarıyla ilgilenmek yerine Japonlara göre ucuz olan kendi mallarını satmak için Japonya’ya yönelmiştir. Japon mallarını alabilmek için dünya pazarının yene ihtiyacı varken, bu talep yenin değerini yükseltmektedir. 2000’li yıllarda Japonya’da sabitken diğer ülkelerde yükselen faiz oranlarından yararlanmak için Japonya’dan düşük faizli kredi almışlardır. Ta ki, giderek büyüyen bu kredi balonunun finans dünyasını endişelendirene dek Japonya’nın ticaretle gerçekleştirilemeyen ekonomik hareketliliği bu kredilerle sağlanmıştır. Fakat her şeye rağmen yatırımcılar diğer para birimlerine oranla yeni daha güvenilir bulmaktadırlar.
Japon ekonomisinin bu çıkmazda ekonomilerini güçlü tutmaların sırrı ürettiği verimlilikte gizlidir. Yenin değer kazanmasıyla ihracat düştüğünde masrafları kısarak, verimliliği arttırma yoluna giriliyor ve innovasyonlar yapılıyor. Böylelikle dış pazarda kendilerine tutunma alanı hazırlayarak ihracat düşüşünü yavaşlatarak iç talebe cevap veriliyor. İç talebin düşürülmesiyle ithalat azaltılarak ihracat oranları da korunmuş oluyor. Bu da yenin yeniden değer kazanmasına sebep olmaktadır. Bu kısır döngüyü ise yenin finans marketteki güvenilirliği adeta sigorta etmektedir. Öyle ki, dünyanın kamu borcu en yüksek olan ülkesi olan Japonya, aynı zamanda deflasyon, giderek yaşlanan bir nüfus ve büyük depremlere açık bir coğrafyaya sahip olmak gibi normal şarlar altında yatırımcıların riskli kategorisine girmesi gereken bir ülkedir.
[1]
2010 yılında Japon ihracatçılarına destek olmak üzere 2,13 trilyon yenlik dolar alınarak yenin değerini düşürme çabaları başlatılmıştır. 1990lardan bu yana deflasyon yaşayan Japon ekonomisi faiz oranlarını düşük ve stabil tutma politikaları gütmektedir. Bu nedenle Japonya’nın Tsunamiden sonra bile Japonya yatırımcıların cenneti olarak nitelendirilmektedir.
[2] Dünya ekonomisi ne zaman kötüleşse yatırımcılar yene koşmakta, dolayısıyla Yenin değeri arttırılmaktadır. Ekonomik şartlar, Japon hem halkı hem de ihracatçıları dışarıda alım güçleri daha yüksek olduğundan açılmaya zorlamaktadır. Böylelikle Japonya içindeki iş alanları daralmaktadır.
[3]
En son Şubat ayında görüşen G-8 ülkeleri, Japonya’nın ülkedeki deflasyonu durdurma gerekçesiyle piyasalara müdahale etme politikasının döviz kuru savaşlarına sebep olacağı endişendeydiler. Piyasaları rahatlatmak için döviz piyasasında uzun dönem sabit kur hedeflemektedirler. Bu nedenle G-8 zirvesinde toplanan finans bakanları ve merkez bankası yöneticileri Japonya örneğinden hareketle bu müdahalelerin önüne geçilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Döviz piyasasının hükümet müdahaleleriyle manipüle edilmesine karşı olduklarını, olması gerekeninse piyasanın iç dinamikleriyle şekillenmesidir yönünde karara varıldı. Çünkü bunun aksinin olduğu bir durumda, ekonomik ve finansal istikrarın zedeleneceği görüşündeler. Bu kararların tekrar gündeme gelmesi ise Japonya’nın piyasaya para sürmekte ısrarlı olmasıdır. Bu hareketini ise içlerinde G-8 ülkesi olan ABD, Canada, İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya gibi Japonya’nın ticaret yaptığı devletler de içten içe bu müdahaleyi desteklemektedir. Çünkü G-8’in almış olduğu bu karar ne kadar da haklı bir gerekçe taşıyorsa da, müdahale edilmediği takdirde Japon Yeninin düşme olasılığının çok düşük olması Japonya ile ticarette ellerini zayıflatmakta, ülkelerin Japonya pazarına girmelerine engel olmaktadır.
Hal böyleyken 2008’den bu yana dünya çapında birçok ülkenin ekonomik büyümeleri canlandırmak üzere uygulamakta olduğu piyasayı elektronik parayla rahatlatma çabaları Japonya’da Yenin değerini azaltmakta etkili olmuşa benziyor. Japonya ekonomisinde Kasım ayından bu yana bir takım değişim sinyalleri gelmektedir. Fakat bunda Japon hükümetinden daha çok yatırımcıların Japonya’dan yatırımlarını çekmesi etkili olmaktadır. Kasım ayından bu yana Japon Yeninin değerinin yüzde 20 oranında gerilemesinde en büyük etmen olarak ticaretin artması görülüyor. Artan ticari ilişkilerin Japon hükümetini yenin değerini düşürmek için müdahale etmeye iteceği beklentisi ise G-8 zirvesinde alınan telkinlerle rafa kaldırıldı. Yenin düşüşe geçmesiyle başta Japonya olmak üzere küresel ekonomi de bir rahatlama olurken bunun aynı zaman bir endişe kaynağı olabileceği ihtimali de söz konusu. Çünkü yıllardır küresel krizlerde bile yatırımcıların sığınmak için güvenilir bir liman olarak gördükleri yen, istikrarını yitirmiş gibi görünüyor ve yatırıcıları endişelendiriyor.
Değerlendirme
Bu zirveden sonra beklentiler Japonya’nın döviz piyasasına müdahale etmeyeceği yönündedir. Bu sonucun yatırımcıları rahatlatacağı dikkate alınırsa piyasalarda Japon Yenine olan güvenin tazeleneceği çıkarımında bulunmak yersiz olmayacaktır. Yenin düzenli bir düşüş yakalaması ise bu çıkmazın tekrarlanacağı yönündeki beklentileri güçlendirmektedir. Yenin düşmesi ile hükümetin direkt olarak para piyasasına müdahale etmeyeceği beklentisi yaratmaktadır. Bu ise Avrupa’nın görece daha güvensiz ekonomilerinden ziyade Japon ekonomisinin güvenilirliğini üstte tutmaktadır ki, bu da hâlihazırdaki Japon Yeninin değer kaybını yatırım çekmesi nedeniyle tehlikeye atmaktadır. Neticede bu görüşmelerin Japonya’nın Yene olası bir direkt müdahalenin önünü aldığından yatırımcıların ve Avrupa’nın gönlünü ferahlatmakta büyük rol oynamıştır. Japon Yeninin geleceği ise Adam Smith’in “laissez-faire” teorisinden hareketle şimdilik görünmez ele emanet edilmiş ve piyasanın akışına bırakılmıştır.