Üye Girişi | Yeni Üyelik
   22 Kasım 2013 Cuma
Enerji Enstitüsü
Terör Enstitüsü
Ermeni Enstitüsü
Göç Araştırmaları
Türk Dünyası Enstitüsü
Ekonomi Enstitüsü
Silahsızlanma Çalışmaları
Hakkımızda
Başkan
Yönetim Kurulu
Danışma Kurulu
Bilim Kurulu
Kadromuz
Temsilcilerimiz
TÜRKSAM'da Staj
Bağlantılar
E-Kitap
TÜRKSAM
Adres :

Güvenlik Caddesi No:7/2

Aşağı Ayrancı / ANKARA


T :  0090. 312. 285 31 00
F : 0090. 312. 285 00 71
Nükleer Enerji Bunalımı ve İran'ın Uluslararası Sisteme Yeniden Entegrasyonu
10 Ağustos 2005 Nükleer Enerji [10] [12] [14] [16]
 Mehmet Durmuş
Mehmet Durmuş


Hakkında - Arşivi

Siyaset yeni oluşumlar değişimlere gebedir. Bu yaklaşım her zaman kabul görmese de en azından bu, Amerikan yönetimleri tarafından böyle algılanmaktadır. Fakat İran bir istisna teşkil etmektedir. Günümüzde seçilmiş hükümetler İran'ı değil, İran'ın atanmışlarının belirlediği kurallar, seçilmişleri (atanmışların seçtiği) yönetmektedir.(1)  Yani iktidar sahibi gerçek manada muktedir olamamaktadır. Hal böyle olunca da statükonun devamı olağan hale gelmektedir. İşte bu gerçekler dahilinde, İran'ın uluslararası toplum ile olan ilişkileri incelenmeli ve bu siyasi hakikatler üzerine çözümler ve çözüm önerileri dile getirilmelidir. Yani kısacası, Amerika ve Avrupa Birliği, İran'daki siyasi oluşumun varlığını kabul etmelidir. Eski cumhurbaşkanı Hatemi de, ikili ilişkilerin normal seyri için İslam+İran+demokrasi (üçleme) sentezinin batılı devletler tarafından kabul görmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu olmadığı takdirde,  Batılı devletler tarafından İran hakkında yapılan her açıklama bir tehdit olarak algılanmaya devam edilecektir.

1979 yılından bu yana, rehineler krizi, sekiz yıllık Irak savaşı, I. Körfez Krizi, ILSA (Iran Libya Sanction Act) yaptırımları, 11 Eylül, II. Körfez Krizi ve Irak'ın işgali gibi zor durumlar karşısında varlığını koruyabilmiş olan İran İslam Cumhuriyeti, özgüven sahibidir ve artık kendisine eskiye oranla daha çok güvenmektedir. Şah'tan Hatemi'ye doğru evrilen dış politika sürecinde ibreler 'pragmatizm'i göstermekte ve açılımlar bu yönde olmaktadır. İran'ın devletler arası ilişkilerdeki temel prensibi 'karşılıklı çıkar ve saygı' esasına dayanmaktadır. İran günbegün diğer devletlerle olan ikili ilişkilerini geliştirmekte ve Amerikan'ın uygulamış olduğu ambargo halkasını biraz daha gevşetmektedir.

İran ve uluslararası toplum (ABD ve AB merkezli) arasındaki mevcut gerilimin yegâne sebebi nükleer enerji değildir. Nükleer enerji, bu sorunsalın sadece medyatik boyutudur. Aslında bu durumu iki şekilde açıklamak mümkündür. Birincisi, II. Körfez Krizi sonrası değişen güç dengeleri bağlamında Ortadoğu'da, ABD ve İsrail çıkarlarını negatif yönde etkileyebilecek güçlü bir İran'ın ortaya çıkması. Özellikle Afganistan'daki Taliban Rejiminin(2) ve Irak'taki Saddam iktidarının devrilmesi, İran'ın bölgedeki bölgesel rakiplerini ortadan kaldırmıştır. Konunun diğer bir boyutu ise, bu iki olaydan sonra ABD'nin Ortadoğu ve Basra'da askeri etkisinin artmış olmasıdır. Aslında bu durum İran'ın zararına gibi gözükse de bir de olayın farklı bir algılamasını yapmak imkanlar dahilindedir. Yani, Afganistan ve Irak'ın peş peşe işgali, Rusya, Çin ve İran'ı doğal bir işbirliğine itmiştir. Bu işgaller Rusya ve Çin'in, durumun ciddiyetini anlaması bakımından önem arz etmektedir. Dünyanın her neresinde olursa olsun anti-Amerikan oluşumlara destek sağlayan İran da mevcut duruşunu Çin ve Rus ittifakıyla güçlendirmiştir. Çok önemli hayati ve kilit gelişmeler yaşanmadığı sürece, geçmişteki ABD- Rusya çekişmesi yerini ABD ve İran-Rusya-Çin ittifakının çekişmesine bırakacaktır.

Bu mevcut bloklaşma yaşanırken AB ve Türkiye gibi ülkelerin ise realist ve pragmatist yaklaşımlar ışığında iki güç merkezi arasında, 'arabulucu' gibi davranarak durumlarını güçlendirmeye çalışacaklardır. Aslında bu oluşum ABD'nin başlatmış olduğu ve 11 Eylül sonrasında daha da ısrarla vurguladığı 'Demokrasinin Doğu'ya Uzun Yürüyüşü' politikasının bir sonucudur. Yani bugün bir zamanlar komünizmin gölgesi altındaki Doğu Avrupa ülkeleri demokrasi şemsiyesinin altına girmiştir. ABD'nin asıl hedefi ise,  bu gölgenin Çin ve Rusya'yı da kapsayacak şekilde genişlemesidir.  Tüm bu güç dengeleri ve yeni oluşumlar, yeni ittifakları oluşturmaktadır. Benim kanaatimce, İran çok önemli bir karar verme aşamasında bulunmaktadır. Burada iki sonuçlu bir oluşuma doğru gidilmektedir. 1-Ya Batılı devletler İran'ı İslamcı ve modern oluşumuyla kabul edecekler ve Çin-Rusya-İran ittifakının oluşumunu önleyecekler ya da 2- İran'ın Batılı devletlerle aynı eksende yer almayı bırakıp Rusya ve Çin'le beraber hareket etmesine neden olacaklardır. Hem İran hem de uluslararası sistem açısından ilk şıkkın gerçekleşmesi daha iyi olacaktır. İşte bu yüzden İran'ın uluslararası sisteme yeniden kazandırılması çok önemlidir.

Yukarda sözü edilen bütünleşmenin sağlanması sürecinde ise askeri güç gibi 'katı' (hard) yöntemler yerine diplomasi gibi (soft) yöntemler tercih edilmelidir. Aksi taktirde Irak örneğinde olduğu gibi, kötü işleyen mevcut bir sistem bir ay gibi kısa bir sürede yıkılabilir fakat bunu yeniden inşa etmesi yıllar alabilir. Medyadan da takip ettiğimiz gibi, Irak'taki sivil direniş günden güne daha organize hale gelmekte ve etkisini hızla arttırmaktadır. Irak'ta işgal sonrası ölen Amerikan askerlerinin sayısı savaş sırasında ölenlerden kat kat daha fazladır. İşte benzer bir durumun İran'da da ortaya çıkmaması için tercihler diplomasi ağırlıklı olmaktadır. Yoksa, bu olayın faturasını siviller, her zaman olduğu gibi özellikle de çocuklar ve kadınlar ödemek zorunda kalacaktır.

İran'ın devletler sistemine yeniden kazandırılması yolundaki en önemli engel mevcut durumda 'nükleer faaliyetler'dir. 1970'li yıllarda Amerikan yardımıyla başlayan nükleer çalışmalar daha sonra Fransa, Belçika, Almanya, Arjantin, Çin ve Rusya'nın da desteğiyle bugünkü aşamaya gelmiştir. Amerika, o zamanlar İran'ın güçlü bir ülke olmasını istiyordu çünkü Ortadoğu'daki çıkarlarının en önemli bekçileri Suudi Arabistan ve İran'dı. Ama günümüzde şartlar ve dengeler değiştiği için, bırakın İran'ın nükleer teknolojiye sahip olmasını, uzun menzilli füze sistemlerine (son zamanlar ŞAHAP 3) sahip olmasını bile tehlike olarak algılamaktadır. İran ise her devletin sahip olduğu savunma içgüdüsünden hareketle deniz, hava ve kara kuvvetlerini modernize ederek, bu gücünü uzun menzilli füzelerle pekiştirmek istemektedir. Buna ilaveten gelecek yıllar içinde artan İran nüfusu ve gelişen sanayisine paralel olarak, artmakta olan enerji ihtiyacını karşılamak için nükleer programını son hızla devam ettirmektedir. NPT'ye (The Non-Proliferation Treaty) göre ülkelerin nükleer enerjiyi sivil amaçlar için kullanmasında her hangi bir sakınca yoktur. Fakat asıl problem, uranyum zenginleştirme faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Yani, bir ülke uranyum zenginleştirebiliyorsa, bunu enerji üretiminde kullanabileceği gibi aynı zamanda nükleer bomba yapımında da kullanabilir. İşte olayın düğümlenme noktası burasıdır. ABD, İran'a güvenmemektedir ya da çıkarları gereği güvenmek istememektedir.(3)

İran'a göre nükleer çalışmalarının meşruiyet kaynakları nelerdir?

i) İran gelecekte enerji bakımından, diğer ülkelere bağımlı olmak istememektedir. İran'ın sahip olduğu önemli petrol ve doğalgaz kaynakları, nükleer enerjiye sahip olmaması için mantıklı bir sebep olamaz. Bugün doğal kaynaklar yönünden zengin olan İngiltere, Fransa ve Almanya ve Rusya da nükleer enerji kullanımına büyük önem vermektedirler.

ii) Bu mesele artık İran için sadece enerji boyutunda kalmayıp,  milli bir dava ve prestij meselesine dönüşmüştür. ABD'nin her istediğini yaptıramayacağı göstermek ve uluslararası hukukun müsaade ettiği çerçeve de bu çalışmaların devam ettirilmesi İran dış politikasının önemli bir unsuru haline gelmektedir ve gelecektir de.

iii) Genel mana da Ortadoğu'nun, özel manada ise İran'ın, nükleer silahlara sahip ülkeler tarafından çevrelenmiş olmasıdır. Bugün İsrail, Pakistan, Hindistan ve Rusya nükleer silahlara sahiptir.(4)  Böyle bir ortamda, her ne kadar İran kabul etmese de, nükleer silaha (en azından nükleer silah teknolojisine) sahip olmak, İran için bulunmaz bir kalkan ve caydırıcı güç olacaktır. İran'ın nükleer silaha sahip olma ihtimali kulaklara pek hoş gelmese de, Ortadoğu'da keyfi ABD müdahalelerinin önlenebilmesi ve İsrail'in anlaşmaz tutumunu terk etmesine yardımcı olması bakımından çok büyük önem arz etmektedir. Kaldı ki İran, 1973 yılındaki BAE ile olan adalar bunalımından beri her hangi bir ülkeye karşı saldırgan bir tavır içersinde olmamıştır.(5)  Bunu destekler nitelikteki bir diğer olay ise, Soğuk Savaş döneminde mevcut iki kutup arasındaki olası bir çatışmayı engelleyen en büyük etken, her iki tarafında karşı vuruş yapabilme yeteneğine ve nükleer silahlara sahip olmalarıdır.

iv) İran'ın nükleer enerji konusunda ısrar etmesi, bir takım pozitif tartışmaları da beraberin de getirmiştir. Dünyanın bu konuya odaklanması, önemli nükleer silahlara sahip olan İsrail'in de neden benzer yaptırımlara maruz kalmadığını sorgulama imkanı doğurmuş ve nükleer silah ayrıcalığına sahip olan güvenlik konseyi daimi üyeleri İngiltere, Fransa, Çin, Rusya ve ABD'nin de nükleer silahsızlanma için gereken fedakarlığı yapmaları gerektiği (yani nükleer silahlarını tamamen imha etmeleri) ciddi bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Mesela bir defasında İran'ın ortaya atığı, Ortadoğu'da nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturma teklifi, öncelikle İsrail tarafından reddedilmiş ve diğer ülkeler tarafından ciddiye alınmamıştır. Bugünse İran, haklı olarak nükleer enerjiye sahip olmayı, bağımsız bir devlet olmanın en doğal hakkı olarak görmektedir.

Kısacası, İran'ın nükleer çalışmalarına son vermeyeceği kesin gibi gözükmektedir. Çünkü bu, liderlerin inisiyatifinden ve normal bir dış politika meselesi olmaktan çıkıp milli bir mesele haline gelmiştir. Bu krizde, Avrupa Birliği'nin İran'ı desteklemeye devam edip etmeyeceği ise önemli bir konudur. Her ne kadar Avrupa Birliği ve ABD eski müttefikler olsa da, ABD-AB arasındaki çatlak son zamanlarda biraz daha belirginleşmektedir.(6)  11 Eylül sonrası şekillenen şahinci Amerikan dış politikası önem derecesine göre Rusya, Çin, İran ve AB'yi huzursuz etmektedir. Bu da İran'ın daha esnek bir dış politika takip etmesini sağlamaktadır.

Sonuç olarak, hem İran'ın memnun edilmesi hem de uluslararası toplumun rahatlatılması için mevcut 'gergin durumdan', istikrar ve sükunet ortamına yumuşak bir geçiş yapılması en faydalı çözüm olacaktır. Yani, Irak örneğinde olduğu gibi, 'işgal' merkezli bir anlayış yerine, 'diplomasi' ağırlıklı çözümler üretilmelidir. Bu şekilde İran, Rusya-Çin bloğundan uzaklaşarak, uluslararası toplumla olan ilişkilerini düzeltebilecek ve sorun merkezli devlet olmaktan çıkıp, katılımcı ve istikrar merkezli bir devlet gelecektir.

1- Taha Akyol, 'İran'a Dikkat,' Milliyet, 24 May 2005. 'Iranian Laws, Governments & Politics, Iran Chamber Society,' http://www.iranchamber.com/government/articles/structure_of_power.php (14 Nisan 2005)

2- Suudi Arabistan tarafından desteklenen Taliban rejimi, Sünniliğin katı bir yorumunu kabul etmekte ve İran'daki Şii inançlar üzerine kurulu dini oluşumu yok saymaktaydı.

3- Mohammad Sahimi, 'Iran's Nuclear Program.Part II: Are Nuclear Reactors Necessary?,' Payvand's Iran News… 10 Mart 2003.

4- Scott MacLeod&Nahid Siamdoust, 'Iran, Still Defiant: How Tehran Views the Nuclear Standoff with the West,' TIME, 6  Aralık 2004.

5- Gökhan Çetinsaya, 'İran ve Güvenlik Algılamaları' (in) Refet Yinanç&Hakan Taşdemir (eds), Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara, Seçkin Yayınları, 2002.s. 145.

6- Rosemary Hollis, 'Europe, the US and the Middle East: Where do We Go From Here?,' The Middle East Center at the University of Utah, 24 Mart 2004, s.1



http://www.turksam.org/tr/a440.html
Arkadaşına Gönder 7080 kez okundu Yazdır
Paylaş: Google Yahoo FaceBook Mixx
Digg StumbleUpon Del.icio.us reddit Twitter
 
Yorumlar
   Başlık : 
  Yorum : 
(Yorum larınızı yaparken '<' ve '>' işaretlerini kesinlikle kullanamazsınız.) 

* Yorum yapabilmeniz için 'Üye Girişi' yapmanız gerekmektedir.

  
Bu sitede yer alan bilgiler TÜRKSAM adresi kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Tüm hakları Telif Hakları Yasası'nca korunmaktadır. Kâr amacı güdülmez. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede Ençok Okunanlar
Osmanlı Devletinde Ermeni Sorunu Ve Avrupa Devletlerinin Ermeni Politikaları
58008 kez okundu.
Türklerde Yeni Yıl: Nevruz Bayramı ve Törenleri
45866 kez okundu.
Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar ve Hocalı Soykırımı
24215 kez okundu.
İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar ve Sonuçlar
23483 kez okundu.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi Yetmiş Yaşında
23359 kez okundu.
Sitede Ençok Yorumlananlar
Atatürk’ün Türk Dünyasına Bakışı!
10 defa yorumlandı.
PKK Terör Örgütü’nün Dağdan İnmesi ve Karşılanmasındaki Sorunlu Süreç
6 defa yorumlandı.
Ermenistan ile İmzalanan Protokoller ve Bundan Sonraki Riskli Sürecin Analizi
5 defa yorumlandı.
Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar ve Hocalı Soykırımı
4 defa yorumlandı.
Türk-İsrail İlişkileri Kopma Noktasında
4 defa yorumlandı.
Copyright © 2004 - 2013 TÜRKSAM - Tüm Hakları Saklıdır.
Şu an sitemizde gezinen 1527 ziyaretçi, 0 üyemiz bulunmaktadır.
Tasarım ve Programlama TÜRKSAM - Bilişim Teknolojileri Merkezi (BTM)
En iyi 1024x768 görüntülenir.