Ruh halleri
Depremden aylarca sonra bile anneler, barınma sorunları çözülmediği için çadır kentlerde sobadan zehirlenen çocukları için ağlarken, vekiller mülk edindikleri koltuklarının sallanmasına ağlıyor
Haber: EYLEM ATA GÜLEÇ / ArşiviBulundukları vekillik makamını mülkleri zanneden
AKP
’nin muhterem hanım ve beyefendilerinden oluşan 30 kişilik bir grup, geçen hafta 2011’de gerçekleşen depremin altını üstüne getirdiği Van’a teşrif etmişler. 30’unun birden Van’a gidesi tutunca, insanın aklına “Bu panik havası da neyin nesi?” diye sormak geliyor.
Efendi hocalarının sopasını kendilerine doğru sallamasından bu yana AKP’li milletvekillerini bir ağlama krizi sarmış gibi görünüyor. Gittikleri yerlerde hassas ruhlarını bir duygusallık sarıyor, gözyaşlarını tutamıyorlar. Akıp gidiyor Pensilvanyalara doğru. Vekillerin tutamadıkları gözyaşlarından oluşan son sel olayı, birkaç gün önce 30’lu AKP’li heyetin Van çıkarmasında yaşandı. Ağrı milletvekili Ekrem Çelebi, Başbakan’a güzellemelerle dolu kişisel tarihinin en içli konuşmasını yaparken göz pınarları Muradiye Şelalesi misali aktı. Akmakla da kalmadı adeta coştu.
2011 Ekim ayından yani büyük yıkımdan bu yana depremin açtığı yaraları açık halde bekleyen Vanlılar, elbette karşılarında oy isteyecek yüzü kalmadığı için asap bozukluğu içinde ağlayan bu kişiye akıllarında onlarca soruyla bakıyorlardı.
Duymuyorlar
Vanlılar “Sayın vekil” diye geçiriyorlar içlerinden mesela, o ağlarken, kendi kendilerine düşünüyorlar, “Dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ‘Yabancı ülkelerin yardım taleplerini, kendi potansiyelimizi görmek için ilk başta reddettik’ dedi. Bu söze bir tepki verebildiniz mi? Yine o dönem Başbakan’ın gözdelerinden olan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ‘Koskoca sarayda oturuyorsunuz’ dediğinde siz de zahmet edip ‘Ayıp yahu, milletin evi başına yıkılmış’ dediniz mi?” Vanlılar bu kez sesli soruyorlar: “Van çok üşüdü siz hissetmediniz mi?” Nihayet bağırırcasına haykırıyorlar: “Konteynır kentlerin elektriği suyu kesildi, açlık grevi yaptık geldiniz mi? Vali Aydın Nezih Doğan konteynırda kalan bazı ailelerin durumu iyi, açlık grevlerinin arkasında ideolojik yaklaşımlar var diye demeçler verdi duydunuz mu?” Onlar duymuyorlar. Duymak için çok geç, sadece ağlıyorlar. Bu ultra duygusal atmosfer içerisinde edilen sözler bunca acıyı görmezden gelmeye çalışmaktan öte neye yorulabilir? Kendilerine kalırsa Van’da yaşananları telafi etmeye, halkın acılarını teselli etmeye niyet etmişler.
Öyle olmaz o işler
Van halkı AKP’li vekilleri anlamakta güçlük çekmiyor, biliyorlar şimdi onların depremi gerçekleşiyor! Bu aralar ağlamaya güdülenmeleri bu yüzden. Ağlamaları kendi sarsıntılarınadır yani. Depremden aylarca sonra bile anneler, barınma sorunları çözülmediği için çadır kentlerde sobadan zehirlenen çocukları için ağlarken, vekiller mülk edindikleri koltuklarının sallanmasına ağlıyor. Halkın yaşadığı çaresizliğe değil, şu düştükleri ahval içinde oy istemenin zorluğuna ağlıyor. Depremin Van halkında yarattığı travmaya değil, altında kaldıkları ayakkabı kutularına ağlıyorlar. Anlaşılan o ki, tek meramları başlarına musallat olan kutu kutu banknot ve yolsuzluk mevzularından paçayı kurtarmak. Bu yüzden gözyaşları itici bir gösteri gibi geliyor. Tiksindirici oluyor.
Seçim aşkına Van’a çıkarma yapılması, sözlerin içine “faili meçhul, kalkınma, yerel” gibi inci boncukların sıkıştırılması orada yaşanan yıkım karşısında büyük şeyler
ifade
etmez. İnsanları heyecanlandırmaz, size inanmalarını sağlamaz. Başbakan söz konusu 30’lu gruba “Van’ı almadan
Ankara
’ya dönmeyin” diye tembih etmiş. Bu haleti ruhiye içinde tembihatı yerine getirmeleri zor görünüyor.