Bu pilav daha su kaldırır...

Bir deyim vardır; “Bu pilav daha su kaldırır ” derler. Yani, pilavın pişmesine sofraya gelmesine kadar bir hayli süre vardır, zaten pirinç de öyle göstermektedir, “Ben daha su kaldırırım!” diye...
Kürt meselesi de öyle, daha su kaldırır... Yılların umursamazlığı sorunu almış buraya getirmiş, ama durum “vahim olsa bile umutsuz ” değildir.
Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır gezisinde yaptığı tesbit, çarpıcıdır...
* * *
Cumhurbaşkanı, “çoluk çocuk, yaşlı genç yol boyunca benden ne istediler biliyor musunuz?” dedi:
“İş istiyorlar iş!”
Demek ki Kürt sorunu, siyasetçilerin, düşündüğü gibi değilmiş”
Acaba öyle mi?
* * *
O bölgede doğmuş, o bölgede büyümüş, bir doktorla görüşüyorduk.
Soruna ilginç bir yaklaşımı vardı:
“Kime Türk, kime Kürt diyeceğiz? Kürtçe konuşana Kürt, Türkçe konuşana Türk demek doğru olur mu?”
Yani Türkçe konuşan herkes Türk müdür?
Ya da Kürtçe konuşan herkes Kürt müdür?
Düşünmeğe değmez mi?
Bir de örnek:
“Zazaların bir bölümü Zazaca konuşur, ama kendilerini Türk olarak tanırlar!”
O halde konuşulan dile göre ırk, ya da memleket tesbiti yapılabilir mi?
Ya da kafatası ölçülerine göre, mümkün mü?
Peki çözüm ne olabilir?
“İnsanlar hangi kültürü benimsemişlerse, kendilerini hangi tarih içinde görüyorlarsa, hangi dil ile yazıp konuşuyorlarsa kendilerini ne hissediyorlarsa o’dur.”
* * *
60 yıldan beri bölgede yaşayan, doğup büyüyen, mesleği gereği insanlarla birebir ilişki kuran doktorun söyledikleri çok ilginçti:
“Küçükken büyüklerimiz hep Türk olduğumuzu söylerlerdi. Biz de kendimizi hep öyle bilir, öyle kabul ederdik. Evde bazen Türkçe bazen de Kürtçe konuşuyorduk ama Türk olduğumuza inanıyorduk ve mutluyduk. Bunun kime, ne zararı oldu ki ırk meselesini önümüze getirdiler ve ısrarla Türk olmadığımızı söylemeye başladılar, bilmiyorum. Benim Türk, Zaza veya Kürt olmam neden başkalarını bu kadar çok ilgilendiriyor anlayabilmiş değilim. Ne isem ne. Mutlu ve huzurlu muydum, ona bakmak gerekmez mi? Mesela 60 yıl önce mi doğuda daha fazla huzur vardı, şimdi mi? Ki Kürt olduğumu bana dayatmalarının bir nedeni olmalı diye düşünüyorum. Beni benden daha fazla düşünmeleri mümkün olmadığına göre ister istemez başka şeyler aklıma geliyor. Mesela Ortadoğu’nun haritasını değiştirmek isteyen ABD ve AB istekleri gibi...”
Bu da bir düşünce, bir yaklaşım.
Diyarbakır Belediyesi Başkanı gibi “hastir! ” çekmezsiniz herhalde.
Hem çekti de ne oldu?
Cumhurbaşkanının yanı başında...
* * *
Şimdi bir süre Cumhurbaşkanı Gül’ün Diyarbakır gezisi konuşulur, sonra...
Eleştiriler başladı bile...
Cumhurbaşkanı Milli Güvenlik Kurulu’nun uslubuyla konuşmuş, tek vatan, tek dil, tek millet, demiş...
İki gün önce de askerler, aynı uslubu kullanmışlar...
O halde, Cumhurbaşkanı ayrı bir uslup kullanıp, “tek’ler ”i “çok” mu yapmalıydı.
Ne yapalım, katlanacağız, madem demokrasi...