Legenda:

Vocabulair = gekleurd woord = kader linksboven
Idioom = gekleurd "Idioom" (onderaan de tekst) = kader linksmidden
Grammaticale Constructies = gekleurde "g" = kader onderaan
Syntactische Schakels = gekleurd "Analyse van de Syntactische Schakels" (onderaan de tekst) = kader onderaan

12 Eylül ve yenilikçi roman

Berna Moran

(1) 1980'li yıllardag Türk romanının geçirdiği radikal bir değişime tanık g olduk; yalnız içerik bakımından değilg, roman anlayışı g bakımından da. (2) Nedenlerini toplumsal ve yazınsal g olmak üzereg iki başlık altında toplayabiliriz sanırımg.

(3) Toplumsal deyinceg, tabii g, her şeyden önce 12 Eylülg darbesinin etkileri geliyor akla g. (4) Darbenin başta geleng hedefi , ülkede 1960'lardang beri ciddi bir tehlike olarak görülen soldu.g (5) Askerig cunta darbeye gerekçe olarak işlemeyen ve sorunların altından kalkamayang parlamentoyu gösteriyorg, beliren iç savaş tehlikesini önlemek için iktidara el koymanıng zorunlu hale geldiğinig iddia ediyordu.

(6) 12 Martg darbesi de solun nefesini kesmek için korkunç bir baskı rejimi uygulamıştı ama toplumu sindirmekten öteg kalıcıg bir etki bırakmamıştı. (7) 1980'deki müdahalenin amacı ise yalnızcag solun elini kolunu bağlamakg, toplumu yıldırmak değilg, aynı zamanda topluma yeni değerler g içeren bir dünya görüşüg aşılayarak g sol ideolojiyi temelden g çökertmekti . (8) Bu hedefe varmak için üniversiteler ve basın denetim altına alında, ilericig aydınlar susturuldu, toplum depolitizeg edildi.

(9) Doğrusug devletin amacına büyük ölçüde g ulaştığıg, solu dağıttığı, yaşamdan g beklentileri g çok farklı olan yeni tipg bir insan yetiştirdiği inkar edilemez. (10) İdealizm, özveri g, eşitlik , bozuk düzene karşı savaşım g, bunlarg eskideng özellikle sol öğrenci ve aydın kesiminde önemli sayılang inanç ve davranışlardı . (11) 1980'lerde erdem kavramı g değişti ya da değiştirildi. (12) Daha önce erdem sayılang şeyler şimdi geri kafalılık aptallık sayılırg oldu. (13) Hele sol ideolojiyi savunmak çağdışı g kalmak anlamınag geliyordu.

(14) Buna karşılıkg iş hayatında başarı , köşeyi dönmeg gibi toplumun değilg, bireyin çıkarını gözeteng faydacı g bir felsefe kabul görürkeng, radikal sayılang ideolojilere, siyasal tutumlara sırt çevirmek akıllıca g davranışlar olarak nitelendirildi .

(15) Türkiye'de 12 Mart'ta solun yenilgisi , halktan kopuşu g ve sürdürülen anarşinin verdiği huzursuzluk , toplumun her şeyden önce güvenli bir yaşam aramasına neden oldu. (16) Bu yüzden askeri diktatorlük kendisini destekleyen bir ortam buldu, hiç değilseg başlangıçta g.

(17) Solun bozguna uğraması yalnız Türkiye'de değilg, dış dünyada da yaşanıyordu. (18) Sovyetlerdekig rejimin de çöküş işaretleri verdiği 1980'lerin ilk yıllarında sosyalizmi savunmak güçleşmişti .

(19) Bu durum Türk romanını da etkiledi . (20) 1950'lerden bu yanag yazarların hemen hepsig toplumcug ya da en azındang ilericiydiler g ve roman yazarkeng belli bir dünya görüşüne yaslanıyorlardı .

(21) Temelde Marksist olduğunug söyleyebileceğimiz bu dünya görüşünün toplumsal ve ekonomik sorunlara , sömürü düzenine çözümleri hazırdı . (22) Ne kig 1980'lerde durum çok daha karmaşıklaşmış g ve ideolojik hazır çözümler geçerliliğini g yitirmişti . (23) Devletin amaçladığı kapitalist modele ve serbest piyasa ekonomisine karşı alternatif bir sistem üretecek g hali yoktug solung. (24) Bu açıdan romancı da boşlukta buldu kendinig.

(25) Yazarın hemg toplumsal sorunlardan hem de gerçekçilikten g uzaklaşmasında bu durumun önemli bir etken olduğunu sanıyorum. (26) 12 Mart darbesinden sonra da sol hareket yenilgiye uğramıştı, ama suç sol ideoloji'nin kendindeg değilg, halktan kopmuş ve serüvenci g devrimcilerin g silahlı kavgaya atılmalarındaydı . (27) Ayrıca Türkiye dışında sol hâlâ canlıydı ve ilerisig için bir umut olma imkânını kaybetmemişti. (28) Bu koşullar altında 12 Mart romanı da devrimci çizgiyi sürdürmekten geri kalmadıg. (29) Yukarıda gördüğümüz gibi Şafak'ın iki ana kişisig, Oya ve Mustafag, işçi ideolojisine sahip çıkabilmekte bulurlar kurtuluşu g.

(30) 1980 sonrasıg yazarların bu konulara eğilmekten vazgeçmeleri yasayan bir kişi olarak depolitize oldukları anlamına gelmezg. (31) Yalnızca romancı olarak bu konulara yönelik anlatılır yazmanın yersiz olduğuna inandıklarını gösterebilir.

(32) Ama daha öncekig dönemlerde işlenen "haksız düzen", "sömürü" gibi tema'lar güçlerini yitirdiler. (33) Tüm dünyada solun gerilemesi , sağın alternatifsiz kalması, Türkiye'de yazarları boşlukta bıraktı ve yeni bir türg anlatı ihtiyacı belirdi .

(34) 1980'lerin romanında gerçekçi bir yaklaşımla dış dünyayı yansıtmak artık kimig yazarlara ilginç gelmiyordug ve bunun tek nedeni yukarıda sözünüg ettiğimiz toplumsal ve siyasal değişimler değildi, yazınsal nedenleri de vardı.

(35) Türk romanı, bazı istisnaları bir yanag bırakırsakg, gerçekçi çizgiden pekg ayrılmamıştır. (36) Eleştirmenler de, çoğunlukla , gerçekçi yöntemi övüyor g, romanın başarısı için vazgeçilmezg bir yöntem sayıyorlardı. (37) Egemen görüş sanatın sanat için değilg toplum için olduğug görüşüydüg ve hele 1960'lardan sonra, L. Lukacs'dang yapılan çevirilerin de etkisiyle klasik gerçekçilik yetersiz gorülmeyeg başladıg ve toplumcu gerçekçilik gözdeg yöntem oldu. (38) Ancak 1980'lerde ortaya çıkan yenilikçi roman bu durumu değiştirdi.

(39) Roman anlayışındakig bu değişikliklerin nedenlerini araştıracak olursakg, diyebiliriz kig, belli bir dönemdekig okur, yasadığı donemin tarihsel , toplumsal, kültürel koşullarının belirlediği bir çerçeveden bakar yapıta g. (40) Başka şekilde g söylersek okurun bir "beklentiler ufku " ya da beklentiler yelpazesi vardır. (41) Hans-Robert Jauss'un konumuzla ilgili bu görüşlerini, Edebiyat Kuramları ve Eliştiri kitabımın sekizinci baskısında açıklamaya çalışmıştım. (42) Ordag söyledikleriming bir özetini vermekleg konuya daha bir açıklık getirmiş olacağımıg umuyorum .

(43) Jauss tarih boyuncag edebiyat zevkinde meydana gelen değişimleri de bu yollag açıklıyor. (44) Şöyle kig, yenilik getiren yanig beklentilere uymayan bir yapıt o dönemin okurlarına yeni bir ufuk açar ve estetik ölçütlerin değişmesine neden olur. (45) Ne kig, zamanlag bu yeni beklentiler de kanıksanır , aşınır ve o zaman Rus biçimcilerinin g dediği gibig alışkanlığı kıracak yeni formlar, yeni bir şiir dili, yeni stratejiler yaratılır. (46) O halde yapıtın tek ve değişmezg anlamı yoktur, okurların değişik beklentilerine göre dönemden dönemeg değişen anlamları vardır. (47) Eleştirmen yapıtta hangi beklentilere cevap arandığını saptayarak g o dönemdeki okurlarıng tepkilerinin açıklamasını yapar.

(48) Jauss bir yandang yapıtı tarihsel ve toplumsal bağlamına yerleştirmeyi şart koşuyorg ama edebiyat formlarının gelişmesini ekonomik ve toplumsal koşullara değil aşınan edebiyat öğelerinin yenilenmesi gerekliliğine bağlıyor. (49) Bunu yapang da radikal yenilik getiren yapıtlardır diyor. (50) O halde Jauss'a göre bir edebiyat yapıtı hem yazıldığı tarihsel dönemin (beklentilerinin) ürünüdür ve bu yönüyle edilgendir , hem de, yenilikçiyse tarihi etkiler çünkü yeni beklentiler yaratarak ilerdeki dönemlerin toplumsal bağlamlarını belirtmekle etkin bir rol oynar. (51) Bu durumda Jauss'un yapıtları değerlendirme ölçütü de doğal olarak okurun beklenti ufkuyla yapıt arasındaki uzaklık ve yakınlık derecesine dayanır . (52) Eğer bir yapıt yazıldığı dönemden daha önceki bir dönemin beklentilerine yakınsa o modasıg geçmiş bir yapıttır. (53) Yok eğerg yazıldığı dönemin beklentilerini karşılamakla yetiniyorsa zamanına ya da "modaya uygun" demektirg. (54) Ama dahag ilerkig bir dönemin beklentilerinin habercisi olacak kadarg döneminden uzaksa ve ilerig ise o yapıt zamanındag anlaşılmamış ve "zamanından önce" gelmiş bir yapıttır.

(55) Reşat Nuri Güntekin kendi döneminin yazarıydı, örneğing. (56) Okurun "beklentiler yelpazesi"neg cevap veren romanlarıg yazdığı yılların zevkine uygundu ve bundan ötürüg de çok sevilen bir yazar olmuştu. (57) Ama yenilikçig değildi, gelecek dönemlerde yeni beklentiler yaratacak yapıtlar vermedi. (58) Buna karşılıkg romanları postmodern öğeler taşıyan Oğuz Atayg döneminin ilerisindeg bir sanatçıydı ve bundan ötürü romanları 1970'lerin gerçekçi ve toplumcu yapıtlar bekleyen, karmaşık biçim oyunlarına kuşkuyla bakan okuruncag pek anlaşılmadıg. (59) Diyebilirizg ki Oğuz Atay 1980 döneminin habercisiydi.

(60) Ne kig o dönemin gerçekçig yönteme bağlı, toplumculuğa sarılmış 12 Mart romanları da zamanla aşındılar, yeniliklerini yitirdiler.

(61) Yukarıda söylediğimiz gibi 12 Eylül darbesinden sonra yazarın toplumsal sorunlara eğilmesi güçleşmişti. (62) Dış dünyayı, toplumu yansıtmak ve bunun için gerçekçi yöntemi kullanmak artık yazarları fazla ilgilendirmiyordu . (63) Böylece toplumsal değişimlerle yazınsal gelişimler 1980'li yıllarda yeni arayışlara g girişen yenilikçig (avant garde) yazarların Türk romanında köktenci g bir değişiklik yaratmalarına neden oldu. (64) Nazlı Eray'ın, Latife Tekin'in, Orhan Pamuk'un, Bilge Karasu'nun yapıtları ve Pınar Kür'ün son iki romanı daha önce Turkiye'de yazılmış romanlara hiç benzemiyordu. (65) Bu romanlara postmodern romanlar demek mümküng ama postmodern kavramıg kaypak ve anlamıg tartışmalı g olduğu için şimdilik g bunların ortak bir özelliğini belirtmekle yetinelim . (66) Sözünü ettiğimiz romanlarıng bu ortak yanı gerçekçilikten kaçıştır g.

(67) Ancak şunu söylemek gerek kig 1980 sonrasıg bu yeni roman Türk yazarlarının yarattığı bir anlatıg türü değildir; Batı'da ve Amerika'da 1960'larda ortaya çıkmış g ve hızla yayılmıştı . (68) Bundan ötürüg yenilikçi Türk romanını anlamak için Batı'dakig gelişmelere bakmak yararlı olacaktır.

(69) 19.g yüzyılın ikinci yarısında Balzac ve Tolstoy gibi yazarlarla doruğuna varmış olang klasik gerçekçi roman, materyalist, pozitivist ve iyimser bir dünya görüşünün mümkün kıldığı bir anlatı türüydü. (70) Gerçekçilik sağduyuya uygun birtakım varsayımlara dayanıyordu. (71) İnanılıyordu ki dünya bilinebilir, betimlenebilir g bir dünyadır ve dil bu dünyayı bize tanıtabilir, hakkındag doğru bilgi verebilir, yani gerçek olanı kopya edebilir. (72) Dilin aktardığı bilginin doğru olduğuna inanabilmemiz içing aradakig gereç saydam bir pencere gibi görünmezg kılınmalıdır kig dilden bağımsız bir dünyaya doğrudan doğruya g baktığımızı kabul edelim.

(73) Yazarların toplum ve birey konusunda da, temel normlar konusundag da okurlarıyla paylaştıkları inançlar vardı. (74) Toplumun anlamı ve değeri, bireyin toplumdakig yeri ve insan tabiatının niteliği üzerinde örneğing.

(75) Ne kig gerçekçilik hakkında yerleşmiş bu görüşlerin geçerliliği, ilk önce 20. yüzyılın başlarındag, daha sonra ikinci kez 1960'larda sorgulandı .

(76) 20. yüzyılın başlarında gerçekçi klasik romanı mümkün kılan koşullar, ortadan kalkmıştı. (77) O yıllar belirsizlik , güvensizlik, karmaşıklık yılları olmuştu. (78) Eski değerler kaybolmuşg, gerçekçilik parçalanmış , toplumun ve yazarın paylaştığı doğru anlayışı g, ahlâksal normlar silinmişti . (80) Anlamını, ahengini , tutarlılığını yitirmiş, iyimserliğe pek yer bırakmayan bu yeni dünyadag, kaybolan ahengi, anlamı ve tutarlılığı yarattıkları g sanat yapıtlarında gerçekleştirmek yolunu seçtiler modernist yazarlarg. (81) Simgeler , imgeler , ritim gibi öğelerle, mitoslarla birtakım örüntüler g kurarak anlamlı bir estetik bütüng yaratmak çabasıydı g bug.

(82) 1960 ve 1970'lerde, yanig postmodern diyeg adlandırılan dönemde gerçeklik anlayışı ikinci bir kez sarsıldı . (83) Postmodern yazarlar gerçekliğe daha da köktenci bir şüpheyle bakıyorg ve modernistlerin bu soruna fazla basite indirgeyerek aslı olamayan bir umut ışığıg tuttuklarına inanıyorlardı.

(84) Yapısal dil kuramı büyük bir rol oynadı bu köktenci değişiklikteg çünkü dil ile anlam ve gerçeklik arasındaki ilişkiyi tersyüz etmişti. (85) Yapısal dil kuramı üzerinde durmamıza olanak yok ama bir iki noktayıg kısaca anımsatmak yararlı olacak yine deg. (86) Sağduyuya uygun, Saussure'den öncekig dil anlayışına göre dil, var olang nesneleri g adlandırır. (87) Yani sınıflara ayrılmış, düzene sokulmuş hazır bir dış dünyag vardır ve bu gerçekliği bizg dil ile aktardığımıza göre, dil, bu dünyayı yansıtmaya yarayan bir araçtır . (88) Saussure bu dil anlayışını köktenci biçimde değiştirdi ve durumu tersine çevirdi diyebiliriz. (89) Saussure'e göre dil zaten mevcut olan nesneleri, kavramları sonradang etiketleyerek bir çeşit katalog oluşturmaz, çünkü dil kavramlardan önce vardır. (90) Bu iddiayı biraz daha açalım. (91) Yapısalcı dilbilime göre diş dünya, kesintisiz bölünmemiş büyük bir yığın , bir bütündür ve dil bu yığını anlaşılırg kılmak için böler. (92) Örneğin dilden önce taş, kaya ve maden ayrımı yoktur ama biz bütünü, taş sınıfı, kaya sınıfı, maden sınıfı olarak birimlere ayrıştırır g ve böylece dünyayı kavranılır, anlaşılırg hale sokarız. (93) Bunu yapmasaydık zihnimiz karmakarışık bir duyumlar yığınıg olarak kalırdı.

(94) Bu kurama göre dil gerçekliği aktarmaz, bir anlamdag yaratır. (95) Başka bir deyişle, gerçeklik bizim kurduğumuz bir kurmacadır , çünkü anlam dilden önce varolamaz ve kurmaca gerçekliğin bir kopyası değilg BİR GERÇEKLİKTİR.

(96) Yapısal dil kuramının öne sürdüğü görüşlerden sonra dilin edilgin olarak anlamlı ve tutarlı bir gerçekliğe ayna tutan bir gereç olduğu inancı terk edilmek zorundaydıg.

(97) Böylece gerçeklik hakkında 19. yüzyıldan kalmag görüşler inanılırg olmaktan çıkıncag da düzenli gerçekliğe uygun düşen klasik gerçekçi roman formunun da kimig yenilikçi yazarlar (Jorge Luis Borges, Gabriel Garcia Marquez, Italo Calvino, John Barth, Kurt Vonnegut, Donald Barthelme vb. ) tarafından bir yanag bırakılması doğaldı.

(98) Artık romanda kronolojik bir zaman akışı içinde gelişen, iyi hesaplanmış bir olay örgüsüne , her şeyi bilen bir anlatıcıya, kişiliklerineg uygun davranan karakterlere, olayların neden-sonuç ilişkisini gözeterek sıralanmasına ihtiyaç yoktu. (99) Ne de dile saydam bir pencere gibi bakılabilirdi artık.

(100) Gerçekçi yazar anlattığı şeylerin kurmaca bir dünyada geçtiğini unutturmak ister okurag. (101) İster kig okur kendini gerçek dünyada hissetsin ; ve bu amacını yerine getirmek için kullandığı teknik ve konvansiyonları gizlemeye çalışır, gizleyebildiği kadarg. (102) Postmodernist yazar ise romanın gerçek dünyayı yansıtmayan bir sözcükler dünyasıg olduğunu açıkça belli eder okurag. (103) Öyle kig romanın konusu roman kuramını incelemeye dönüşür: roman konvansiyonları, teknikleri, kurmaca dünya ile gerçek dünya arasındaki ilişki romanın temaları arasına girer. (104) Söylemeye gerek yok kig postmodern roman deninceg akla gelen tek roman türü ustkurmaca değildir. (105) Başka türler de vardır: bilim-kurgu , fantastik, büyülü gerçekçilik gibi. (106) Gerçekçiliği reddeden bu yenilikçi roman türlerinin aralarında kesin sınırlardan söz etmek yanlış olurg. (107) Ortak yönlerine gelinceg, postmodernistler bu karmaşık, anlamsız çağdaş yaşam karşısında çözümü, modernistlerin yaptığı gibi, artistik tutarlılıkta, estetik bir bütün oluşturmakta bulmuyor. (108) Onun için çeşitli türdeg metin parçalarını (gazete makalesi , ansiklopedi maddesi , şiir , reklam yazısı vb.) bir arayag getirdiklerini görürüz. (109) Zaten postmodernist yazarlar yüzeyde oynamayı yeğlerler. (110) Bundan ötürü çeşitli dünyalardan bir araya getirdikleri çeşitli imgelerin romanlarına bir karnaval görüntüsü verdiği söylenmiştir.

(111) Bizde, 1980'lerde kimi romancılarımızın postmodern çizgide yapıtlar verdiklerini ve bunun hem toplumsal, hemg yazınsal nedenleri olduğunug söylemiştim. (112) Ancak yazarlarımızın, Batı'dakiler gibi bir gerçeklik krizi yasadıklarını söyleyemeyiz. (111) Yeni türg bir romana ihtiyaç duyulduğu sırada g postmodernist roman onlara bir çıkış yolu gösterdi ve yapılan çeviriler de (Gabriel Garcia Marquez'den, Jorge Luis Borges'den, Italo Calvino'dan, vb.) bu konuda yardımcı oldu. (113) Bu kitapta seçtiğimiz yazarların yapıtlarını inceledikçeg göreceğiz ki kimi üstkurmacaya, kimi fantastiğe, kimi büyülü gerçekçiliğe yönelmiştir , ama bu türlerin bazan aynı yapıtta rol oynadığını söylemeye gerek yok.

Idioom

Analyse van de Syntactische Schakels van deze Tekst

Terug naar het Hoofdmenu Interactieve Turkse Teksten