ALP KÖYÜ (Alpuşi)

        Erzincan-Kemah karayolunun 18.km de, hukuken hala bir nahiye merkezi olarak görünen bir köy. Eskiden 18 haneye kadar çıkan köy, şimdi 4 hane kalmış, fakat mamur ve bakımlı evleriyle bütün hanelerde kalınıyor zehabı uyandırıyor gelip geçenlerde. Köy, Beytahtı, Alucun Dibi ve Büyük Düz mevkilerinin çizdiği hattın alt tarafına doğru, Eskiraşol ve Tavginer Derelerinin arasında kalan, elma ve kavak ağaçlarıyla bezeli Köyönü bahçelerinin içine kurulmuş.

        Sararmış Sonbahar Güneşi’nin solmuş ikindi ışıklarının Maksutuşağı üzerinden Ortadağa doğru vurduğu bir vakitte köye geldik. Dağın omuzundan aşağı açılmış adeta “Yedi kat yerin ağzı” gibi duran Cıdan Kabanı, ikindinin bütün hüzün ışıklarını yutmak için bekler gibiydi öte yakada. Hazandan bir tek yaprağı bile kalmamış, hepsi dökülüp gazel olmuş ağaçların arasından köyün içine girdiğimizde ne in, ne cin, ne de tüten bir baca vardı nazarımıza çarpan.

        Sonunda bir vatandaş Hasan ÜSTÜNEL bulundu geldi bir yerlerden ve bizi Muhtar A.Gagıp KÜÇÜKKAYA’ nın hanesine götürdü. Kendisi İstanbul’da düçar olduğu bir dertten dolayı, hekim tavsiyesi üzerine Munzurların dağ havasını teneffüsle nekahet dönemini geçirmek üzere köyünde bulunuyormuş. Bir zaman sonra da tamamı zaten 4 er kişi olan hane reislerinden Muhtar, Oğlu, ve Mustafa KÜÇÜKKAYA geldiler.

        Köyün yeri Sağıroğulları’ndan 1943 de 60 000 tl para karşılığında satın alınmış.T an Köyü’nden 11 hane gelmiş ve arazide buna göre 11 e taksim edilmiş ve o taksimat bugün bile arazide devam ediyormuş. İlk geldiklerinde, o vakitler Bey’in marabalarının kaldığı Eskiraşol’a yerleşmişler. 1947 de köyün şimdiki yerine yerleşmişler ve köyü kurmuşlar. Köydeki sülaleler; Şıhgiller, Çiğdemgiller, Bayatlar ve Mollakamiller. Gurbetle çok eskilerden tanışmış köylüler, hatta köyün yerinin parası bile İstanbul’larda kazanılan parayla ödenmiş. Şimdi İstanbul’da 40 haneleri varmış. Bunlar yaz aylarında bir sayfiye ve dinlenme yeri olarak köye geliyorlarmış. Gerçi bu, bakımlı ve hala görkemli olan evlerinden anlaşılıyor. Muhtar bir zamanlar beylere özentiden ve onları örnek alarak hanelerin konak şeklinde inşa edildiğini söylüyor.

            Köy kadimden beri yol güzergahında olduğundan,(Bir zamanlar İpek Yolu’nun üzerinde) ayrı bir öneme haiz olmuş hep.Çok eskilerden beri Hanın Ardı denen yerde kervanların konakladığı bir han ve güvenlik için de bir karakol varmış.Ayrıca Beytahtı’nda Mağaranın üstünde de bir konklama yeri varmış zamanında.Bugün bile jandarmanın bir karakolu ve Çobandüzü Mevkiinde bir İç Güvenlik Taburu var hala yüzyıllar sonra emniyet için.

            Köyün camisi 1957 de yapılmış, 1953 de açılan ilkokul 1996 da öğrenci yetersizliğinden dolayı kapanmış. Tren yolu buradan geçtiği için bir istasyon var. PTT acentesi ve Sağlık Ocağı hala faal.

            Hatta bir zamanlar Meteoroloji İstasyonu varmış ama 1979 da kapanmış. En son nahiye müdürü Naim ŞENGÜL 1977 yılında ayrılmış nahiyeden ve bir daha da nahiye müdürü verilmemiş. Böylece 1958 de, Gamerik’den alınarak köylerine verilen nahiyelik fiilen sona ermiş. Köyün içme suyu 1966 da Koruyoluna ait Meryemana mevkisinden getirilmiş.

            Fırat kenarında Eriklerin Dibi, Geçit ve Kavaklık tarlaları her tür sebze ve meyve yetiştirmeye elverişli tarlalarıymış. Arazilerinde Kuruyusuf Çayırı, Alpuşu, Eskiraşol, Osmanın Çeşmesi, Fesin Tepe ve Beytahtı’nda sular veçeşmeler varmış. Eskiden 900 davar ve 120 sığır var iken, şimdi sadece 25 sığır kalmış ellerinde.

            Tahrir Defterlerinde köyün 1516 da 13 hane, 1530 da 14 hane, 1568 de 36 hane ve 1591 de 41 hane olduğu, mahsullerinin buğday, arpa, darı, şıra, bal, pamuk, meyve ve bostan ürünlerinden ibaret olup, vergi hasılının 1516 da 8 000, 1530 da 8 500, 1568 de 10 600 ve 1591 de 10 500 akçaya tekabül ettiği ve 1 de değirmen bulunduğu kayıtlarda geçmektedir. Ayrıca belgelerdeki ifade ile ”memerr-i nas ve mahuf” derbend olan bu köyün ahalisi derbent muhafazası hizmetini ifa ettikten başka, köy yakınında bulunan kervansarayın tamir ve bakımı ile de mükellef olup, bu hizmetleri karşılığında avarız- divaniyye ve tekalif-i örfiyyeden muaf tutulmuşlardı.

            Eskiraşol’da büyük ve ulu bir meşe ağacı ziyaret kabül edilip, çevreden gelenler çaput bağlarlarmış, kurbanlar kesip dilekte bulunurlarmış.

Köyün Sınırları: Doğusu; Karnı Çayı ve Kul Yusufun Çayırı, Batısı; Tavginer Çayı, Ağanın Düzü ve Şoraklar, Kuzeyi; Alpuşu Pınarı, Tavginer Sırtı, Keşiş Tepesi ve Yol, Güneyi; Fırat Nehri ve Erzincan Şosesi.