Ragıp DURAN
BİA Haber Merkezi
Aralık 06, 2006
Bir kente 23 yıl sonra dönmek, hele bu kentin adı
Tunceli ise, insanda karmaşık bir ruh hali yaratıyor.
Diyarbakır'dan yola çıktığımızda Elazığ'dan sonrasını
hiç hatırlamadığım için düzgün asfaltta ilerlerken
doğanın güzelliğine, evet kıraç da olsa, güzelliğine
dalıyor insan.
Hollandalı meslektaşım Nico, "Yollar neden bu kadar
boş?" diye sordu. Çünkü yollar esas olarak yurttaşın
özgür dolaşımı için değil askeri birliklerin olay yerine
intikali için yapılmıştı.
Kente girerken jandarmanın denetim noktasında
askerler pek nazik davrandı bize. Kimlik kontrolü
sırasında çay bile ikram ettiler. Diyarbakırlı şoförümüz
ise "Abi aranızda yabancı var diye çay verdiler yoksa
köylü vatandaşa dipçik sunar bunlar!" dedi.
Nico, yabancı olduğu için özel bir form doldurmak
zorunda kaldı. O gün hem Sağlık Bakanı hem ABD'nin Adana
Konsolosu Tunceli'de idi. Bir de galiba Kamer'in
toplantısı varmış.
Askeri yetkiliye yerel medya eğitim toplantımız
hakkında yeterli bilgi vermiş olmamıza rağmen, "Kamer'le
görüşecek misiniz?" diye sordu. Biz de "Görüşmemiz mi
gerekir?" sorduk. "Yok yok görüşmeyin"dedi.
Kamer bu aralar aile içi şiddete karşı kampanya
yürütüyor. Bakan hanım da destekliyor bunu, ama sahada
askeri yetkili Kamer'i zararlı görüyor.
Müslüman mahallesinde salyangoz...
"Dört dağ arası Dersim" yorgun bir kent. Nefis bir
kış güneşine, sokakların gençliğine rağmen muhabbetin
ikinci cümlesinde devreye giren "38 Hadisesi"nin
hayaleti dolaşıyor hala bu kentin göğünde.
"İşte burada önce Ermenileri kesmişler 23 yıl sonra
da bizimkileri atmışlar suya..."
"Bu kışla eskiden atlar içinmiş şimdi insanlar
oturuyor"
"Kentin tek camisi 38'den sonra yapılmış, buradaki
Türk asker ve memurlar gidiyor sadece"
"38'den sonra tüm ilçelere gelip cami yaptılar..."
Aslında Dersimliler geçmişleriyle barışık. Olağanüstü
yumuşak, olumlu anlamda çok liberal, hoşgörülü ve mizah
dolu insanlar. 38 şokunu yaşayıp hala bu kadar sağlıklı
bir ruh hali mucize sayılsa gerek.
"Türkiye'de Kürt meselesi çözülse bile, Dersim
meselesini ayrıca çözmek gerek..."
"Aslında Aleviliğin Türklükle ya da Müslümanlıkla
filan hiçbir ilgisi yok ama bizimkiler, hepsi olmasa da,
baskıdan olsa gerek, 'Esas Türk biziz' ya da 'Esas
Müslüman biziz' gibi teoriler icat edip kendilerini
savunmaya çalışıyor."
"Zaza ve Alevi kültürü bir ihtimal çeyrek asır sonra
tamamen kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya, bu nedenle
Avrupa'da olsun burada olsun sözlü tarih, belgesel ve
kayda geçirme faaliyetleri bu ara çok önemli...Ben bile
anneannemden duyduğum mani ve masalları teybe
kaydediyorum..."
Nüfus yapısı da zaten bir garip. İl merkezi 25 bin
kişi. Galiba 10 bin asker 2 bin de polis var.
Yedi ilçesiyle birlikte tüm vilayetin nüfusu 100 bin
kişi. İlginçtir en az 200 bin Dersimli Türkiye
metropollerinde, 250 ila 300 bin Dersimli de Batı
Avrupa'da yaşıyor.
Dolayısıyla Tunceli, ulaşılamayan bir sevgili gibi.
Uzaktan sevmesi hoş... Ancak yazın özellikle de festival
zamanı Tunceli, kent ve yurtdışında yaşayan
hemşehrilerini ağırlıyor. Dersimli olmak sadece kentsel
bir kimlik değil, neredeyse bir ruh hali...
Siyasi manzara da ilginç: Demokratik Toplum Partisi (DTP)
son Belediye seçimlerini kazanmış. İkinci büyük parti
Emeğin Partisi (EMEP) gibi görünüyor. Bölgede silahlı
faaliyet yürüten üç örgüt mevcut.
Modern ama işsiz
Kent merkezinde işsizlik, sokakta kahvelerde göze
fena bir şekilde batıyor. Üniversite yok Tunceli'de ama
çok sayıda üniversite çağında genç var, işsiz.
Gece yarısı sokaklarda genç kızlar grup halinde ya da
tek tek rahatça dolaşıyor. İnsanlar arası ilişkiler çok
sıcak. Zaten herkes birbirini bir şekilde tanıyor.
Modern bir kent aslında Tunceli. Hatta kimilerine göre "Dersim
çoktan AB'ye girdi bile...".
Nasıl geçiniyor Dersimli?
"En önemli gelir kaynağı yurtdışında yaşayan
akrabaların gönderdikleri para...Burada aşağı yukarı her
ailenin en az bir ferdi dışarıdadır...Sonra günü birlik
işler çıkıyor arada sırada...Arıcılık ve hayvancılıktan
da geçinen var. Gerisi küçük esnaf filan işte..."
İlk akşam vardığımızda Reina Bi diye bir cafe'ye
götürdüler. Munzur manzaralı sempatik bir cafe.
Istanbul'da medyatik sosyetenin de Reina adlı bir gece
klübü var ya...Tunceli,'de şube mi açmış acaba, diyor
insan. Meğerse, İstanbul'daki şube imiş. Çünkü 'Reina
Bi' Zazaca "Bir daha gel" demekmiş.
"Burada her evde mutlaka bir Hazreti Ali ve Atatürk
portresi vardır. Devlet de kalkmış sabah akşam bize
laiklik propagandası yapıyor. Dersim doğuştan laik
zaten..."
Dersimliler İnternet kullanımında da başarılı.
Tecridi kırmanın, dışa açılmanın, dört dağ arasından
çıkmanın önemli bir aracı İnternet. Kent merkezindeki
İnternet cafe'lerden birinin adı"Paradoks"!
Bir meslektaş, dolaşmakta olduğumuz meydanın adının
Palavra Meydanı olduğunu söyleyince, ben de ''Palavra,
İspanyolca 'söz' demektir'' dedim de o da gülerek
karşılık verdi "Belki de biz Dersimliler, İspanyol
asıllıyızdır".
Bir Latin Amerika isyankarlığı, mizahı ve direnişi
var aslında Dersim ruhunda. Pinochet olan her yerde
Victor Jara'ların çıkması doğal hatta kaçınılmaz.
Kendine has bir yerel medya
Gelelim yerel medyaya. Diyarbakır'daki toplantıda AB,
Hollanda deyince kimi meslektaşlarda bazı istifham
işaretleri doğmuştu. Haksız da değiller, çünkü fon,
proje adı altında Diyarbakır'a uğrayanların az da olsa
bir kısmı, mali ya da siyasi çıkarlar peşinde koşmuş
olduğu için, minimum düzeyde tedbirli ve kuşkuluydu bazı
gazeteciler.
Dersim'de ise AB konusunda en küçük bir kuşku yok.
Ayrıca da Tuncelili gazetecilerin konumu Diyarbakır'daki
meslektaşlarına oranla daha zor olduğu için teknik ve
mesleki eğitime çok daha istekli yaklaştılar.
Bizim dünkü haberde bir yanlışlık olmuş; Tunceli'de
Gazetecilerin derneği yok değil, var, henüz yeni
kurulmuş, lokalleri ve etkinlikleri yeni başlamak üzere.
Dersimli gazeteciler, dernekleri bir lokale kavuşunca,
eğitim çalışmalarını kendi dernekleri çatısı altında
sürdürmek amacındalar.
Dersimli gazeteciler yerel kültürün de etkisiyle
olağanüstü bir dayanışma içindeler. Dört ulusal haber
ajansının (Anadolu Ajansı, Doğan Haber Ajansı, Cihan
Haber Ajansı, İHA) yanı sıra NTV, TRT, Sabah, Evrensel,
Birgün, Yeni Şafak'ın da temsilcileri var. Tunceli'nin
devlet açısından askeri bir önemi var, çünkü mücavir
illerden de merkezi Tunceli'deki askeri birlik sorumlu.
Çatışma alanlarında haberciliğin tüm güçlüklerini
yaşıyor Dersim yerel medyası. Vilayet ve askeriyenin
baskılarını göğüslemeye çalışıyorlar. İki yerel radyo da
müzik ağırlıklı bir yayın çizgisinden haber ve konulu
programlar yapmak isteğinde. Henüz yerel bir TV yok ama
Su TV izleniyor, Düzgün TV'nin de izleyicileri var ama
Roj TV burada da karartma kurbanı.
Geçtiğimiz Cuma ve Cumartesi günleri kent merkezinde
helikopterler dolaşıyordu. Artık savaş muhabiri kadar
uzmanlaşmış yerel meslektaşlar, helikopterlere bakıp "Bunlar
personel taşıyor, Nazımiye civarında çatışma söz konusu.
Ya birlik sevk ediyorlar ya da oradan birlikler geri
dönüyor. Kobra'lar uçmadıkça operasyon yok demektir"
dediler.
Aynı saatlerde DTP'nin il örgütü ateşkes konusunda
basın açıklaması yapıyordu. Meraklı yurttaş ya da
taraftar kadar sivil ve üniformalı emniyet görevlisi
vardı meydanda. Kenti çevreleyen dört tepede de
askeriyenin denetleme-gözetleme kuleleri var.
Açık cezaevi gibi sanki... Bizim Yerel Medya Eğitim
Projesi ön toplantısı da polislerin özel olarak ilgisini
çekti ama kimseyi rahatsız etmediler, sokakta izlemekle
yetindiler.
Diyarbakır'da olduğu gibi Tunceli'de de ateşkes ve
Mehmet Ağar konuları gündemin en üstünde. Dersim'de bir
"Güney"(Kuzey Irak) muhabbetine rastlamadım.
83'deki Dersim çok karanlıktı. Bugün o kadar değil.
Ama hala bir aydınlık beklentisi...
(RD/EÜ)