Edebi türlerin toplumsal tüm olgularla ilgilenmesinin bir sonucu olarak ortaya çıktı edebiyat tarih ilişkisi. Tarih, günlük hayatımıza destanlar, masallar, köy odaları ve kahvelerde anlatılan cenknameler ile girdi. Bu ilişki edebiyatımızın roman ve hikaye ile tanışmasıyla sürdü. Romanlar bize tarihi anlatmaya başladı. Çoğu zaman kesin sınırlar çizemesek de, edebi bir çerçeve içinde tarihle ilişkili olan bu kitapları ikiye ayırabiliriz; popüler bir dil kullanarak tarihi olayların anlatılmasını önceleyen ve bu anlamda edebiyattan faydalanan 'popüler tarih kitapları' ve tarihi bir olayı, kurgusu için referans alıp, bu çerçevede işleyen ve bu anlamda tarihten faydalanan 'tarihi roman'lar. Edebiyatımızın roman ile tanıştığı dönemin, Osmanlı'nın çöküş yılları olması nedeniyle, özellikle 1920'lere kadar yazılan romanlar, sıkıntılardan kurtulma, moral bulma arzusuyla, geçmişin ihtişamlı günlerini anlattı. 1920'lerden 1980'lere uzanan zaman diliminde ise Osmanlı'nın yıkılma süreci konu olarak tercih edildi ve daha çok bu süreçle hesaplaşma yoluna gidildi. Diğer yandan Osmanlı'da 20. Yüzyıl başlarında ortaya çıkan Türkçülük akımına paralel olarak ilerleyen Milli Edebiyat akımı, yeni bir kimlik inşası için hikaye ve romanda yüzünü tarihe çevirmişti. Namık Kemal, kitabı Evrak-ı Perişan'da İslâm tarihinin kahramanlarını ve yaptıklarını, halka hem tanıtmak hem de halka moral vermek amacıyla kaleme aldı. Ahmed Mithad'ın 'Tarih-i Osmanî', Mustafa Nuri Paşa' nın 'Netayic-ül Vukuat' adlı eserleri, popüler tarih olarak sayabileceğimiz, halk için yazılmış eserlerin başında gelir. Ömer Seyfettin, 'Ashab-ı Keyfimiz', 'Efruz Bey' gibi eserleri ile Ahmet Hikmet, Aka Gündüz gibi romancı ve hikâyeciler de savaşta olan askerin moralini yükseltme amacıyla eserler verdi. Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun 'Kızıltuğ'unu, Peyami Sefa'nın 'Attila'sını da bu dönem eserler içinde sayabiliriz. Şemseddin Sami, ise Türklerin Tarihi üzerine çalıştı.

OSMANLI'NIN GÜNLÜK HAYATINI YAZMAK

Cumhuriyetin ilanı ile 1930'lu yıllarda gerek sosyal hayat, gerekse toplum yapısında çok hızlı değişimler meydana geldi. Kuşaktan kuşağa geçişler çok hızlı bir şekilde sürüyordu. Ard arda gelen reformlarla, genç Cumhuriyet rejimi, gündelik yaşam alışkanlıklarını da hızla değiştirirken; orta kuşak yazarlar, genç kuşakların geçmiş zaman geleneklerini, Osmanlı'dan gelen örf ve adetleri unutacakları, otuz kırk yıl öncesini hatırlamayacakları korku ve endişesine kapıldı. Bu nedenle gazete sütunlarında popüler tarih yazıları boy göstermeye başladı. Sermet Muhtar Alus, İstanbul âşığı bir yazar olarak, Akşam gazetesinde, 1870'lerden 1900'lerin başına uzanan İstanbul'un semtlerini, bu semtlerin folklorik yapısını ve yine o dönemlerin geleneklerini, göreneklerini, gündelik yaşam tarzlarını, tanınmış kişilerini anlatıyordu. Aynı şekilde, Ercümend Ekrem Talu ve Refii Cevat Ulunay da, edebiyat erbabı gazeteci kimlikleriyle, eski zaman geleneklerini genç nesilleri aktarmayı önemsediler. 1950 - 60'lı yıllarda ise, bu tür gündelik yaşam tarihi aktarımları, Reşad Ekrem Koçu gibi popüler tarihçilerin çabalarıyla, farklı bir alana, bizatihi tarih anlatımlarına yöneldi. Reşad Ekrem Koçu, çeşni kazanmış bir vakayıname denilebilecek kitapları ve sağlam tarihi bilgisiyle, nesillere tarihi sevdirip tarih öğreten biri oldu. Refik Ahmet Sevengil, Haluk Şehsuvaroğlu ve roman ve öyküleriyle de tanınan Turhan Tan da bu kuşağın temsilcilerindendi.

YETİŞ MALKOÇOĞLU YETİŞ!

Roman ayağında ise halk tarafından çokça takip edilen yazarlardan biri olan Abdullah Ziya Kozanoğlu, 1920'li yıllardan, 60'lı yıllara kadar pek çok kitap yazdı. 1930'lu yıllarda öne çıkan kitaplar arasında Ahmet Refik Altınay'ın Osmanlı üzerine yazdığı çok sayıda kitabını, Mehmed Rauf'un 'Define', 'Kurtuluş (Halas) İstiklal Harbi' gibi kitaplarını sayabiliriz. Murat Sertoğlu ise pek çok romanı ile 1940'lı ve 1960'lı yıllar arasındaki tarihi roman örneklerini vermiştir. Aynı dönemlerde Oğuz Özdeş'in 'Oğuz Han', 'Karapençe Estergon'da', 1970'li yıllarda Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun 'Kilit', 'Anahtar', 'Kapı' ve diğer eserlerini sayabiliriz. 1960'lı yıllarda tarihi romanlara olan ilgi, sinema endüstrisinin de ilgisini çekti. Tarihi romanların birçoğu beyaz perdeye aktarıldı. Bugün 'Malkoçoğlu' ve 'Battalgazi' olarak bildiğimiz film karakterleri, Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun aynı isimdeki kitaplarının efsanevi karakterlerinden başkası değildir. 'Karamurat', Rahmi Turan'ın kaleminde hayat bulduktan, 'Karaoğlan' da, Suat Yalaz tarafından çizildikten sonra beyaz perdeye taşındı. Bu filmlerin uyandırdığı ilgi tarihi romanlara olan merakı destekledi. Yakın dönemde yazılan popüler tarih kitaplarının bazıları ise şöyle: Mustafa Armağan'ın 'Osmanlı Tarihinde Maskeler ve Yüzler', 'Küller Altında Yakın Tarih' ve “Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı” gibi kitapları, Beşir Ayvazoğlu'nun 'Bozgunda Fetih Rüyası', İlber Ortaylı'nın 'Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek', 'İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı', 'Osmanlı Barışı' kitapları, Erhan Afyoncu'nun 'Sorularla Osmanlı İmparatorluğu' ve 'Osmanlı'nın Hayaleti' isimli çalışmaları. Reha Çamuroğlu'nun yazdığı 'Son Yeniçeri', 'Kalem Efendisi' ve 'Bir Anlık Gecikme' romanları ile Attila İlhan'ın ölümünden sonra yayınlanan 'Gazi Paşa' ve 'O Sarışın Kurt' da yakın dönemin tarihi romanlarından. İsmet Bozdağ'ın 'Tarihin Vicdanını Sızlatan Soykırım Efsanesi', 'Sultan Abdülhamid'in Hatıra Defteri', 'Osmanlı'nın Son Kahramanları' gibi 30'a yakın kitabı mevcut. 2005 yılında basılan Turgut Özakman'ın 'Çılgın Türkler'i gördüğü büyük ilgi nedeniyle, popüler (ve güdümlü) tarih kitapları üzerine olan tartışmaları alevlendirdi. Son dönemde ise genelde Sarıkamış ve Çanakkale gibi muharebeler üzerine yazılan kitaplar revaçta. Ramazan Balcı'nın Sarıkamış ve İslam büyükleri hakkında yazmış olduğu pek çok kitabına, Recep Şükrü Apuhan'ın Çanakkale üzerine yazılmış kitaplarına, İsmail Bilgin'in ise Çanakkale ve Sarıkamış üzerine yazdığı kitaplara bu çerçevede değinebiliriz.

DOĞRULUKLARI TARTIŞMALI

Günümüzde tarihi romanlar ya da popüler tarih kitapları, pek çok kişi tarafından 'tarih meraklılarına hitap eden, tarihi kolay anlaşılabilir hale getiren, ilgi çeken yorumlarla sevdiren ve yeni kuşaklara tarih zevki aşılayan' kitaplar olarak kabul ediliyor. Tarihin ilgilenmediği ayrıntıları ve tarihteki günlük yaşamı gündeme getirmesi nedeniyle aranır hale gelen bu kitaplar, rahat ve çekici anlatımları sayesinde okura daha anlaşılır ve çarpıcı bir tarih sunuyor. Bu nedenle büyük ilgi görüyorlar. Ancak bu kitaplarda verilen bilgilerin doğruluğu tartışılır hale gelince kafalarda soru işaretleri doğdu. Kitapların ehliyetsiz kişiler tarafından yazıldığı ve bu nedenlerle faydadan çok zarar getirdiği düşünceleri dile getirildi. Biz de tarihçilerimize ve yazarlarımıza popüler tarih kitaplarının tarihin neresinde durduğunu sorduk. Orhan Koloğlu ve Mehmet Niyazi Özdemir popüler tarih kitaplarının ehil insanlar tarafından yazılmadığını, romanın da zaten tarih kitabı sayılamayacağını söyleyerek, bu türün tarihle ilgisini kabul etmediler. İlber Ortaylı, Reha Çamuroğlu, Erhan Afyoncu ve Lütfü Tınç ise tarihi romanların edebi eser olduğunu belirtirken, popüler tarih kitaplarının doğru şekilde yazılması halinde, tarihi halka ulaştıran önemli araçlar olduğunu söyledi. Mustafa Armağan ise önce tarihin doğru yazılması, popüler tarihin daha sonra ele alınması gerektiğini düşünüyor.

İLBER ORTAYLI

Üslup rafine, bilgi seçkin olmalı

POPÜLER Tarih çok önemli bir konudur. Popüler tarih halkla daha kolay temas kurabilen tarihtir. Resmi tarihin ilgilenmediği bazı detayları verir. Halka ulaşmak için üslubu çok çekici olmalıdır. Popüler Tarih kitabı yazarının üslup olarak son derece rafine ve subjektif, bilgi olarak da son derece seçkin olması gerekir. Çok zor bir iştir popüler tarih. Ancak bu dediğim kriterlere uyarsa adam olabilir. Ben Reşad Ekrem Koçu'yu çok severim. Reşad Ekrem Koçu'nun üslubu öyledir, Murat Sertoğlu da kısmen öyledir. Abdullah Kozanoğlu'nu bilmiyorum. Reha Çamuroğlu bahsettiğim kriterlere sahiptir.

ORHAN KOLOĞLU

POPÜLER TARİH YAZARINA BELGE SORAMAYIZ

Tarihi romanlar edebi eserdir. İçinde kurguyu, yazarının hayal gücünü barındırır. Biz, bir sefer yapılmışsa nasıl olduğunu okuruz resmi tarihten. Ama adam bu seferi yaparken neler hissetti bunu bilemeyiz. Tarihi romanlar ise yoruma dayalı olarak bunları verir. Resmi tarihte de zaman zaman yorum olur ama tarihçi belgelere dayalı konuşmak zorundadır. Bir eksik gördüğüm zaman 'Bunu neden böyle yazdın belgesi nerede?' diye sorarım tarihçiye ama tarih romanı yazarına bunu soramam. Onların da dayandığı belgeler vardır elbet ama kurgu da vardır. Popüler tarih kitapları da bence böyledir.

REHA ÇAMUROĞLU

Bilim asık yüzlü olunca ciddi sanıyoruz

» Popüler tarih faydalıdır ve tarihe giriş niteliğindedir. Çok önemli bir fonksiyonu vardır. Tarihe ilgi duymayan insanların tarihe ilgi duymasını sağlar. Ama tarihçiler tarafından yazılmalıdır. Bizde asık yüzlü olan herşeyin ciddi olduğu düşünülür nedense. Bu bilimde de böyledir. Tarih de asık yüzlü olunca ciddi olduğunu sanıyoruz. Ama popüler tarih olmasaydı Osmanlı'da donanma için maymun satın alındığını nereden bilecektik? Gemilerde gözetleme kulelerinde kullanılması için maymun satın alındığını kimse bilemezdi.

ERHAN AFYONCU

Özel televizyonlar neyse, popüler tarih de o

» Halkın tarih öğrenmesi akademik yayınlarla olmaz. Halka nasıl öğreteceksiniz tarihi? Bu noktada popüler tarih faydalıdır tabi ki. 60 - 70 milyon insana, tarihi üniversite dergilerindeki makalelerle öğretemezsiniz. Dünyanın her yerinde böyledir bu. Halk tarihi, popüler tarih kitaplarından, tarihi romanlardan ve filmlerden öğrenir. Hatta bunlara çizgi romanları da dahil edebiliriz. Ancak popüler tarihi tarihçiler yazmalıdır. Avrupa'da genelde bu tür kitapları yazanlar akademisyenlerdir, üniversite mensuplarıdır. Ülkemizdeki sorun da bu. Akademisyenler popüler tarihten uzak duruyorlar. Popüler tarih yazanların da, bir iki istisna hariç, akademik alt yapıları olmadığı için, çoğunun yazdıkları bilgiler eksik oluyor. Ülkemizde popüler tarihin kötülenmesi, özellikle üniversite camiasında popüler tarih yazarlarının hakir görülmesi bu yüzdendir. Popüler tarih yazarları yetersiz alt yapı ile bu işi yapıyorlar. Dünyada bunu tarihçiler yapar. Akademisyenlerin de şöyle bir sorunu var. Akademisyenin yetişme tarzıyla, popüler tarih yazarlığı yapılamıyor. Çünkü onların dili ve kullandığı jargon halkın anlayabileceği tarzda değil. Popüler tarih yazarlığı yaptığınız zaman en düşük seviyedeki bir adamın bile anlayabileceği seviyede yazmanız gerekiyor. Akademisyenlerin popüler tarih yazma geleneği yok. Türkiye'de akademisyenlikle popüler tarih yazarlığını birleştirebilen yazarlara ihtiyacımız var. Bizim ülkemizde çok şey değersiz görülüp atılıyor ve unutuluyor. Ama bu bir ihtiyaçtır. Zamanında nasıl özel radyolar, özel televizyonlar ihtiyaç olup halk tarafından kabul edildiyse popüler tarih de öyledir. Bizim millet olarak özelliğimiz herkesin tarihe meraklı olmasıdır. Bu yüzden “tu kaka” deyip atılmamalıdır.

METE TUNCAY

Ezbere kötülenecek bir tür değildir

» Tarihsel olayları, rahat okunacak ve kolay anlaşılacak bir biçimde, ama nesnelliğe sadık kalarak anlatmak ve yorumlamak, akademik tarihçilerin genellikle yoksun oldukları bir erdemdir. Fakat popüler tarihçilerin, çoğu kere halkın önyargılarını okşayacak biçimde, objektiflikten ayrılarak, örneğin şoven bir doğrultuda ürün verdiklerini görüyoruz. Bu ise, elbette tarihyazımının soysuzlaştırılmasıdır. Başarılı bir pop-tarihçi Reşat Ekrem Koçu idi. Yorumlarını çeşitli bakımlardan köpürtür, ama tarihsel gerçeklikten ayrılmazdı. Feridun Kandemir ve Cemal Kutay gibileri ise, işlerine gelmeyen verileri görmezlikten gelmekle kalmayarak, belge uydurmaktan bile çekinmeyen yazarlardı. İdeal olanı, herhalde rahat okunabilirliği, sağlam bir veri çözümlemesiyle birleştirmektir. Frenklerin yüksek-vülgerleştirme dedikleri tarzda, tele-vole/magazincilikten uzak durarak yazmaktır.

MEHMET NİYAZİ ÖZDEMİR

Bırakın popüler kitapları, ansiklopedi bilgileri bile yanlış

» Popüler tarih kitaplarının hepsini aynı kefeye koyup hüküm vermek doğru olmaz. Bunları tek tek ele alıp değerlendirmek gerekir. Bazısı gerçekten tarihi aktarıyordur, bazısı hiç tarihle alakalı değildir. Mesela bu Hanım Sultanlar hakkında yazılan kitapların hiç birinin tarihle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Hepsi baştan aşağı düzmece, uydurmaca, bilhassa turistlere hitap eden tarzda kitaplardır. Bana sorarsanız bizim tarih kitaplarımızın da tarihi doğru bir şekilde yansıttığına inanmıyorum. Bırakın romanları, popüler kitapları, tarih adına yazılmış kitapların bile tarihi aksettirdiğine inanmıyorum ben. Türkiye'deki tarih hakkında kitapların yazılmasını faydalı bulmuyorum. O kadar çok gerçeğe uzak kitap çıkıyor ki, yarın ciddi bir tarihçi çıkıp, araştırma yapacağı zaman bir yığın curuf okumak zorunda kalacak. Hatta o kadar ileri gidiyor ki bu konu, bir ansiklopedimiz var Larusse, açın bakın Yemen maddesine. 1904'te Yemen'de büyük bir isyan oldu, oradaki birliklerimiz bunu bastıramadı. Mareşal Fevzi Çakmak gitti bastırdı. 1904'te. Bir defa ben bunun neresini düzelteyim! 1904'te Mareşal Fevzi Çakmak'ın ne alakası var Mareşallikle. Fevzi Çakmak'ın Mareşalliği 1921. Sonra onun adı Ahmet Fevzi değil, Mustafa Fevzi. Orada Ahmet Fevzi dediğimiz Tatar Ahmet Paşa'dır meşhur. Ansiklopedilerde bile bilgiler yanlış. Bu kitaplardan mesela “Şu Çılgın Türkler” de, ne kadar Müslüman dini bütün adam varsa işbirlikçi, ne kadar dinle alakası olmayan, batıcı adam varsa onlar vatansever. O maksatla yazılmış bir kitap. Siz Mehmet Akif'i Milli Mücadele'de bir başlık olarak etraflıca bulamazsınız, bir Sakallı Nurettin Paşa'yı bulamazsanız onun gerçekle alakası olduğunu söyleyebilir misiniz? Hiçbir alakası yok. Belli mahfilleri öne çıkarmak, belli insanları yok saymak, kötülemek için yapılmış bir hadise.

MUSTAFA ARMAĞAN

Gerçeğinin olmadığı yerde popüleri vardır

Efsane tarihin kız kardeşidir derler. Onu bazen tarihin nedimesi olarak görürüz, bazen de patronu. Tarih sırtını toplumsal hafızaya yasladığı için caziptir ve tam da bu yüzden ayartıcı salkımlar sunar topluma. Popüler tarih, tarihin gölgesi. Bir bilim veya araştırma disiplini olarak tarihin yeterince serpilip boy atamadığı kültürlerde boşluğu popüler tarihin doldurmasına şaşmalı mıyız? Hele 'gerçek tarih'in hep bilinmeyen bir yerlere sürgün edildiği kanaati ortaokul çocuklarının ağzına sakız olmuşsa bir ülkede, orada tarihin popüler versiyonu hükmen galip demektir. Peki Avrupa'da, Amerika'da popüler tarih ve aynı zamanda bilimsel tarih beraber yaşamıyor mu? Bu ülkelerde herhangi bir kayda değer tarihî olay yoktur ki, ciltlerce monografi ve belge yayınıyla kütüphane rafları çökertilmiş olmasın. Tarihin hamallığı meselesi halledilmiştir. Popüler tarihçiler onların üzerinde çeşitlemeler yapar sadece. Ancak bizde öyle olaylar var ki, popüler tarih gerçek tarihin yerine geçmiş ve yaydığı yanlış ve yanlı bilgilerle konuyu çalışılmaz hale getirmiştir. Mesela Abdülaziz'in ölümü. İbnülemin üstadın sözünü bilirsiniz: Abdülaziz öldürülmüşse Hüseyin Avni'nin işidir, intihar etmişse de onun yüzündendir! Bir padişahın öldürülmesi konusunda aynı kişi iki ihtimalli konuşabiliyorsa orada tarih yoktur, sadece dedikodu ve bol miktarda popüler tarih vardır. Popüler tarih, tarihi avamlaştırır mı? Avamileştirmenin de dereceleri vardır. Avama hitap eden her eserin kötü olması gerekmez. Dipnotsuz her çalışma avami olmadığı gibi, dipnotlara boğulmuş, metodsuz, ihatasız bir eser de bilimsel tarih olmaz. Bir kere temel metinler çalışıldıktan sonra onların üzerinde romanlar da yazılır, ciddi etüdler çıkartılır, halk kitapları, resmi tarih kitapları, hatta propaganda broşürleri bunların arkasından gelir.

LÜTFÜ TINÇ

Akademisyenler fikirlerini popülarize etmek ve halka ulaştırmakta zayıf

» Şunun altını çizmek gerekir, tarihi romanlar ile tarihi gerçekler arasında müthiş bir fark vardır. Bir edebiyat türü olarak romanın amacı asla ve asla tarih anlatmak değildir. Romanın kendisi roman için vardır. Tarihi kullanmak çok tehlikeli bir şey. Popüler bir tarih romanı insanları tarihe yaklaştıracağına kafasında soru işaretleri uyandırıp tarihten uzaklaştırabilir. Buna çok dikkat etmek gerekir. Buradaki mesele tarihi olaylarla roman kurgusunun düzgün bir şekilde örtüşmesi ve madem popüler bir şey yapılıyor, halka hitap ediliyor, yanlış fikirler uyandırılmamasıdır. Tabi ben bunları söylerken romancıların tarihle ilgilenmesine karşı çıkıyor değilim. Haddim değil. Tarihi popüler bir dille anlatan kitaplara gelince bunlar çok önemli kitaplardır. Tarihi popülerleştirmek halkın anlayacağı şekilde, şematik biçimde anlatmak demektir. Hoşsohbet bir hava içinde, bazen ayrıntıları göz ardı ederek ama gerçekleri bozmadan. Bugün en iyi temsilcisi İlber Ortaylı. Özellikle geçmişte, böyle bir kuşak var. Reşad Ekrem Koçu, Turhan Tan, Refik Ahmet Sevengil, Refii Cevat Ulunay var. Onlar geçmişin vakalarını popüler bir dille bugüne, bugünün kuşaklarına aktaran tarihçiler veya tarih meraklıları. 1930'lu yıllardaki çok hızlı değişimler meydana gelirken, aydınların, genç kuşaklar geçmişi anlamayacaklar bilemeyecekler korkusuna kapılarak Osmanlı gündelik yaşam ve geleneklerini gazete makaleleri olarak genç kuşaklara aktarmaya çalışıyorlar. Bu çok olumlu bir şey. O dönem gazetelerde yapılıyor ama edebiyattaki kültürdeki sanattaki dönemsel eğilimler göre bunlar kitaplaştırılıyor. Bu yazılar sadece dedelerimizin tarihini bize ulaştırmıyor, kuşaklararası iletişimi sıcaklığı ve gündelik hayat bilgisini aktarıyor. Tarihi halka sevdiren bu kitapları tarihçilerin yazması gerekmez. Her insan her istediğini öğrenebilmeli ve ifade edebilmeli. Burada önemli olan araştırma kalitesi, doğru yazılmış olması ve keyif veren edebi üsluptur. Ülkemizde akademisyenler fikirlerini popülarize etmek ve halka ulaştırmakta son derece zayıf.