‘İki Dil Bir Bavul’ büyük ödül için yarışıyor
Web NTVMSNBC   
NTVMSNBC'yi açılış sayfam yap
Kültür Sanat
Filmler
Sinema
Oscar
Müzik
Edebiyat
Sahne Sanatları
Sergi
Mimari
Arkeoloji
İstanbul Bienali
Orhan Pamuk - Nobel
Altın Portakal
Cannes
Video
Foto Galeri
Türkiye
Dünya
Ekonomi
Spor
Teknoloji
Sağlık
Kültür Sanat
Yaşam
Hava Yol
Yeşil Ekran
Eğitim
Moda
Otomobil
Doğuş Yayın Grubu
NTV
CNBC-e
e2
NTVSPOR.NET
NBA TV
NTV Radyo
Eksen 96.2
Radio N101
NTV Yayınları
NTV Tarih
N. Geographic
 
NTVMSNBC Anasayfa » Kültür Sanat » Sinema

‘İki Dil Bir Bavul’ büyük ödül için yarışıyor

Genç bir öğretmenin uzak bir Kürt köyünde geçirdiği bir ders yılını ve hiç Türkçe bilmeyen öğrencileri ile kurduğu ilişkiyi anlatan ‘İki Dil Bir Bavul’, IDFA’da büyük ödül için yarışıyor. Yönetmenler Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan filmi NTV’ye anlattı.


 DİĞER HABERLER


NEVİN SUNGUR
NTV-MSNBC
Güncelleme: 17:03 TSİ 27 Kasım 2008 Perşembe

İSTANBUL - Dünyanın en önemli festivallerinden biri olarak kabul edilen ve birçok ülkeden yüzlerce belgeselciyi bir araya getiren 21. Uluslararası Amsterdam Belgesel Film Festivali IDFA, 20 Kasım’da başladı. 30 Kasım’a kadar sürecek olan ve 250’den fazla filmin katıldığı festivale bu sene Türkiye’den bir film katılıyor. Ankaralı iki genç belgeselci Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın yönettiği ‘İki Dil Bir Bavul’ IFDA’nın en prestijli ve büyük ödüllerinden biri olan Joris Ivens için yarışacak.
Haberin devamı

‘İki Dil Bir Bavul’ üniversiteden yeni mezun olan genç bir öğretmenin ilk zorunlu hizmetinde yollandığı uzak bir Kürt köyünde geçirdiği bir ders yılını ve hiç Türkçe bilmeyen öğrencileri ile kurduğu ilişkiyi anlatıyor.

İki yönetmen, kendi çabaları ile başladıkları daha sonra Greenhouse Belgesel Geliştirme Atölyesi, Sundance Belgesel Fonu ve Hollanda Jan Vrijman Fonu’ndan aldıkları destek ile 2007 yılında tamamladıkları filmin ilk gösterimi de IDFA bünyesinde bu akşam Amsterdam’da yapılacak.

Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan ile ‘İki Dil Bir Bavul’un çekim sürecini, IDFA heyecanını ve beklentilerini konuştuk.
Orhan Eskiköy



HİÇ TÜRKÇE BİLMİYORDU...
‘İki Dil Bir Bavul’ için çıkış noktanız ne oldu? Filmi proje olarak konuşmaya başladığınızda nasıl bir duygu aktarmak, nasıl bir hikaye anlatmak vardı kafanızda?
Orhan Eskiköy : Bir öğretmen arkadaşımız, öğrencileriyle ilgili, ilk öğretmenlik yıllarında yaşadığı problemden bahsetmişti. Gerçi o da Kürttü, çocuklarla anlaşabiliyordu ama yine de Doğu’daki çocukların hiç Türkçe bilmeden başladıkları okulda yaşadıkları sıkıntıyı biliyordu. Sonra Özgür’ün yaşadıkları geldi aklımıza Özgür de, Varto’da okula başladığında hiç Türkçe bilmiyordu ve Türk öğretmenlerle eğitim görüyordu.
Özgür Doğan


Özgür Doğan: Ben altı yaşında başladım okula. Kürdüz, kimse Türkçe bilmiyor. Günlük yaşam zaten Kürtçe üzerinden gidiyor. Okula başladık. Türkçe ile orada tanıştım ilk. Öğretmen, Türkçe öğrenelim diye Kürtçe konuşmamızı yasaklamıştı. Üç yıl kaldıktan sonra da gitti. Sonraki üç yılda da iki öğretmen değişti, geldiler gittiler. Anlamıyordum o zaman niye sürekli öğretmenlerin değiştiğini ama sonra nasıl bir sıkıntı yaşadıklarını öğrendim. Hepsi batıdan geldiği için yabancılık çekiyor, dil bilmedikleri için de köye adapte olamıyorlardı. Sonra düşündüm neler yaşamıştı acaba o öğretmenler? Bizim yaşadığımız zorlukları biliyorduk ama onların o dağ başındaki bir köyde neler çektiklerini bilmiyorduk. Filme de bu duyguyla başladık.


SÜREKLİ BİR YERLERE BAŞVURDUK
Bu duygunun filme aktarılması için hangi aşamalardan geçmeniz gerekti?
Özgür Doğan: Çok uğraştık, sürekli bir yerlere başvurduk. Biz kendi paramızla bu işe başladığımız için en büyük sıkıntıyı orada çektik. Kendi paranızla bir yere gidip beş on gün kalmak bir ay kalmak oralarda araba kiralayıp dolaşmak falan ciddi maliyetli şeyler bizler için. Öğretmen belli olduktan sonra malzemeyi hazırlayıp Eylül ortasında çekimlere başladık. İlk çekim için de bir arkadaşın arkadaşı hiç tanımadan 5000 Euro borç para verdi. Öyle filme başladık, gerisi kendi çabamız.

Orhan Eskiköy : Aynı tarihlerde İtalya’da bir atölye çalışmasına katıldık bu projeyle. Sonra yeni yönetmenleri destekleyen bir fon olan Greenhouse ile tanıştık. Burada projeyi çok sevdiler ama tam da emin olamıyorlardı becerebileceğimizden. Proje iyice oturduktan sonra da destek bulma konusunda işimiz biraz daha kolaylaştı

Öğretmen Emre kamera önünde ve öğrencileri ile ilişkisinde çok doğal. Filmi izlerken onun yaşadığı sıkıntıyı insan içinde hissediyor gerçekten. Böyle bir projede doğru öğretmeni bulmak da çok önemliydi herhalde. Öğretmen Emre’yi nasıl buldunuz? Nasıl ikna oldu projeye?
Özgür Doğan: Filme başlamak için 2007 Ağustos’unun son haftası gittik Urfa’ya. Öğretmen atamaları o zaman belli oluyor. Orada gelen öğretmenleri bekledik, tek tek onlarla görüştük. Aralarında beğendiğimiz öğretmen olduğunda gidip köye bakıyorduk öyle bir karar süreci başladı.

Orhan Eskiköy: Aslında Emre’yi görür görmez aradığımızın o olduğunu anladık diyebilirim. Çünkü öyle oturmuş bakıyordu, gözlerinde çok büyük bir hayal kırıklığı vardı. Benim burada olmamam gerekir diye düşünüyordu çok büyük ihtimalle. Ayrıca ilk bakışta bir ana kuzusu olduğu çok belliydi. Annesi ile telefonda konuşarak bütün yalnızlığını gidermeye çalıştı film boyunca da zaten. Öte yandan aslında o da bizim orda olmamızın ona faydası olacağını düşündü. Sanırım asıl öyle ikna oldu.


‘KAMERAYA BAKMA’
Genelde insanlar kamera gördüklerinde doğallıklarını kaybederler. Belgesel çekerken çocuklarla çalışmak çok daha zor olmalı. Dil meselesi de var. Siz nasıl iletişim kurdunuz çocuklarla?
Özgür Doğan: Çocuklara söyleyebildiğimiz tek şey “kameraya bakma” oldu. Onu da sonradan öğrendim. Ben Zazaca biliyorum, çocuklar ise Kırmancı konuşuyor. İkisi çok farklı, birbirimizi hiç anlamıyoruz yani. Dillerini çat pat çözmeye başladığımda filmin ortasına gelmiştik herhalde.

Orhan Eskiköy : O kadar saflar ki onlara güldüğünüz zaman sizin kötü birisi olmadığınızı çözüyorlar ya da öyle düşünüyorlar. Çekim dışında oyun oynamak, öğretmen yokken onlarla iletişim kurmaya çalışmak da yardımcı oldu tabii. Sınıf içindeki doğallıklarının temel nedeni ise ders sırasında sadece öğretmene kilitlenmiş olmalarıydı. Bütün gözler öğretmendeydi, o ne yapacak, ne söyleyecek hep onu takip ediyorlardı. Biz de bir köşede durup o kalabalığın bir parçası olduk yavaş yavaş ve o doğallık oluştu. Filmde birkaç defa kameraya baktıklarını yakalayabilirsiniz, onu da bilerek koyduk. Sonuçta bu çocuklar orada yaşayan çocuklar, oyuncu değiller..


LOJMANDA ÖĞRETMENLE BİRLİKTE KALDIK
Fiziksel koşullardan kaynaklanan zorluklar yaşandı mı?
Özgür Doğan: En büyük sıkıntımız karın yağmaması oldu. Filmdeki kar sahnelerini çekmek için daha sonra iki defa köye gitmek zorunda kaldık. Onun dışında da fiziksel şartlar çok ağırdı bizim için. Çoğu zaman lojmanda öğretmenle kaldık.

Orhan Eskiköy: Çok hastalandık, her gittiğimizde hastalanıp yataklara düştük. Hastalanmak bizi inanılmaz etkiledi, çalışma tempomuzu düşürdü. Orada iyileşemeyince bazen erken dönmek zorunda kaldık. Bir de sürekli elektrikler kesiliyordu. Köylüler ise çok iyi davrandılar bize. Başta derdimizi anlatmak için biraz zorlandık ama bir kere anlaşınca gerisi çok kolay oldu.


EN BÜYÜK PROBLEM, ÖTEKİLEŞTİRME
Filmin çok sade ve samimi bir dili var. Bu tarz çekilen ve bu kadar başarılı olan ilk film bu herhalde. Siyasi açıdan oldukça çetrefilli olabilecek bir konuda bu dili yakalamak ve istediğiniz hikayeyi anlatabilmek zor oldu mu?
Orhan Eskiköy: Bizim ülkemizin en büyük problemi, “ötekileştirme” meselesi. Yani “onlar Kürt ve her Kürt, PKK’nın bir uzantısı” diye bakmak bu insanları da ötekileştirdi zaman içinde. Türk ile Kürdün her karşılaşmasında kılıçlar çekilecekmiş gibi bir duygu yaratılmaya başlandı. Bu düşmanlığı filizlendirmek, bu ülkedeki barışı da baltalıyor, bu insanların yaşam olanaklarını da baltalıyor Önemli olan şey çözüm üzerinde düşünmek ve bu film tamamen çözüm üzerine düşünen iki insanın yaptığı bir film. Bir çözüm vardır ve bu çözüm üzerinde başkalarının düşünmesi lazım demek isteyen bir film. Böyle düşününce, ne yapmak istediğinizi de iyi bilince kendiliğinden oluşuyor o dil.

Özgür Doğan: Biz öğrencilerin sıkıntısını da, öğretmeninkini de anlatmak, anlamak istedik. Ortada bir yerde durduk. Bence evrensel olan bu. Biraz zor belki ama doğru olan da bu.


ENDÜSTRİNİN DIŞINDA İNSANLARIZ
Bütün bu sıkıntılara rağmen film bitti ve bugün IDFA’daki en prestijli ödüllerden biri için yarışıyor. Elbette her yönetmenin arzusudur böyle bir başarı ama siz bunu bekliyor muydunuz?
Özgür Doğan: Festivalin çok önemli olduğunu biliyoruz, filmin burada gösterileceğini de biliyorduk ama yarışma bölümüne seçilmiş olması da bizi şaşırttı diyemem. Aslında seçilmeseydi de şaşırmayacaktık, seçildiği için de şaşırmadık. Biz endüstrinin dışında insanlarız ve bütün niyetimiz bu filmin bize ikinci filmi yapmak için olanaklar sağlaması.

Orhan Eskiköy: Asıl hedefimiz ise bu filmi iki sinemada bile olsa Türkiye de gösterime sokabilmek ama bunun için de bazı koşullar var. Ya yurt dışında birden fazla ödül alacaksınız ya da filmin İstanbul Film Festivali’nde ulusal yarışmaya seçilmesi lazım. Başvurumuzu yaptık oradan bir haber bekliyoruz. Eğer orası olursa daha sonra ticari gösterim için olanakları yoklayacağız. Hiçbir şey yapamazsak bile projeksiyon makinasını alıp doğu illerindeki küçük sinema salonlarında insanlara izletmek istiyoruz.


EN BÜYÜK ZORLUK İZLEYİCİYE ULAŞTIRMAK
Türkiye’de belgesel yapmak ve izletmek zor bir iş. Sizin hedefiniz ne? Bundan sonrası için bu zorluklara katlanıp yola devam mı yoksa projeler içinde sinema filmi de var mı?
Orhan Eskiköy: Belgesel tamamen tesadüfen başladığımız bir şey aslıdan. Bizim belgesel yapalım diye bir kaygımız yoktu. Daha sonra bu yönde devam etmemizin asıl nedeni belgeselin gücü oldu aslında. Belgeselde, gerçeğin karşı tarafa geçme ve etkileme gücü daha fazla. Her ne kadar seyrettiremiyor olsak da bu güce inanıyoruz. Hayattaki duruşumuz ve bakışımızı en kolay belgeselle anlatabiliyoruz. Bir başka neden ise tabii ki maliyet açısından kurmaca filme oranla daha ucuz olması.

Özgür Doğan:
Türkiye’de belgesel yapmanın en büyük zorluğu onu izleyiciye ulaştırmak. Türkiye’de belgesel kültürü hala yok. Öte yandan bizim yaptığımız filmler biraz beklentilerin dışında sanırım. Herkesin görmeye alışık olduğu dilden farklı bir dil kullanıyoruz Avrupa da çok yaygın olmasına rağmen bu tür yaratıcı belgesel bizde pek geçerli değil. Mesela ilk filmimizi politik buldukları için Antalya film festivalinde gösteremedik. İnsanların kafasında, jürilerin kafasında hep kategoriler var ve bunların dışında olmak bizim işimizi çok daha zorlaştırıyor

 

Bu habere oy ver
Düşük
1 Puan 2 Puan 3 Puan 4 Puan 5 Puan 6 Puan 7 Puan 8 Puan 9 Puan 10 Puan
Yüksek
     •  En çok puan alan haberler

Yazdır Gönder Görüş yaz/ oku

Bütün Görüşleri Oku

Ana Sayfa | Türkiye | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür Sanat | Doğal Hayat | Eğitim | Moda
Spor | Hava Yol | İletişim | Yardım | İzleyici Görüşleri | Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları