|
YASEF NASSİ
Yasef Nassi (Yusuf- Jospeh Nassi), Portekiz'in ünlü Marran ailelerinden
Mendes ailesine mensuptur.Bu aile 1492'de İspanya'da Engizisyonlar
başlayınca 1497'de Portekiz'e göç etmiştir.Doğum yeri olan Portekiz'de
Hıristiyanlık maskesi altında Juan Miguez adıyla bir müddet yaşayan
Nassi , servetini emniyete aldıktan sonra Papalık merkezi Ancona şehrine
göç etmiştir.Burada bir müddet kalmış ve oradan Venedik'e geçmiştir.Yasef
Nassi'nin Louvain Üniversitesi'nde okuduğu ve Kutsal Roma İmparatoru
V.Charles ve daha bir çok Avrupalı hükümdar ile ilişkiye girdiği rivayet
edilmiştir.Yasef Nassi, Venedik'te bulunduğu sırada , Avrupa'nın muhtelif
yerlerinde işkencelere maruz kalan ve Hıristiyanlık maskesi altında
yaşayan Yahudileri yerleştirmek için bir ada tahsis edilmesini istemiş;
ancak onun bu isteği Venedik Senatosu tarafından kabul edilmemiştir.Bu
isteği kabul edilmeyen Yasef Nassi , Venedik'i terk ederek İstanbul'a
yerleşmiştir.İstanbul'a Marran olarak gelen Mendes ailesinin mensupları
vaftiz adlarını hemen değiştirip, eski adlarını yeniden alarak dinleri
Museviliğin icaplarını açıktan tekrar yerine getirmeye başlamışlardır.Bu
sırada Yasef Nassi de Marran adı olan Don Juan Miguez adını bırakarak
eski adını almıştır.Yasef Nassi, 1554 yılında İstanbul'a yerleştikten
sonra burada sünnet olmuştur.Daha sonra da Mendes ailesinin nüfuzlu
kadını Dona Gracia Nassi'nin kızı Reyna ile evlenerek ona damat olur.Dona
Gracia , aynı zamanda Yasef Nassi'nin halasıdır.
Mendes ailesi Avrupa'daki iktisadi faaliyeti olan para işleri ile uğraşmak
işini İstanbul'da sürdürmeye başladı.Yasef Nassi "kendisi hem halası
hem de kaynanası" Dona Gracia Mendes adına İstanbul'da açtığı banka
çabucak gelişti.Ticarethaneler arasında büyük bir yer tuttu.
Yasef Nassi, Avrupa devletlerinin siyasi durumunu ve iç çekişmelerini
bilmesi dolayısıyla Sultan'ın hizmetine girmiştir.Yasef Nassi'nin Kanuni
Sultan Süleyman'a yaklaşmasında Sadrazam Makbul İbrahim Paşa ve Hurrem
Sultan'ın büyük tesiri olmuştur.Yasef Nassi padişaha olan bu yakınlığı
sayesinde Girit adasından alınarak , boğazlardan geçirilip Eflak ve Boğdan'a
satılan şarap ticaretini inhisarı altına almıştır.Yasef Nassi, Türkiye
ile İtalya ve Venedik arasında yün, tekstil ürünleri, biber ve hububat
ticaretinde ileri bir durumda bulunuyordu.Ayrıca Osmanlı Devleti dahilinde
bir kaç malın ticaretini de kendi inhisarına almıştı.17 Ramazan 945 (Hicri)
tarihli fermanla Lehistan'la Türkiye arasında olan balmumu ticareti inhisarı
ona verilmişti.Bu babtan olarak Osmanlı hükümetini ikna ile Avrupa'ya
olan Baharat ticaretini de kontrolüne almayı başarmıştır.Yasef Nassi,
halası ve kayın validesi Dona Gracia Nassi ile beraber bir kredi müessessi
kurarak, Batı Avrupa Devletleri ile ticaret yapan yabancılara kredi vermiştir.Ayrıca
bu banka elinde bulundurduğu sermaye ile bir çok mukataa ve iltizam ele
geçirmiştir.
Yasef Nassi, İstanbul'da mali ve ticari faaliyetini geliştirirken , tasarladığı
projeleri geliştirmek için Osmanlı Sarayı'na da nüfuz etmenin yollarını
aradı.Bu uğurda Şehzade Selim'in karısı ve III.Murat'ın annesi Nurbanu
Sultan'dan büyük ölçüde faydalandı.Yasef Nassi'nin keskin gözü, derin
düşüncesi , hele Avrupa diplomasisindeki geniş bilgisini gören Sultan
Süleyman, Nassi'den hoşlanmış, iltifatlar etmiş ve "Frenk Beyi" unvanını vermiştir.Sultan
Süleyman'ın büyük oğlu Sultan Mustafa öldükten sonra yerine veliaht oğlu
Sultan Bayezid olacaktı.Sultan Süleyman, küçük oğlu Sultan Selim'i severdi.Bir
yandan da Sultan Selim'in annesinin, bir yandan da Yasef Nassi'nin çalışmalarıyla
Sultan Selim'i isteyenler çoğaldı.
Kanuni Sultan Süleyman, çok itimat ettiği Yasef Nassi ile Kütahya'da
bulunan oğlu Selim'e, sikke olarak 50.000 ve cevahir olarak 30.000 duka
altını göndermiştir.Yasef Nassi, bu vesile ile tanıştığı Selim'e kendisini
sevdirmiştir.Git gide "müşavir-i has" oldu.Ve müteferrika unvanı verildi.(Sultan
ve şehzadelerle doğrudan doğruya görüşen kişi)Yasef'in kardeşi Samuel Nassi
de Süleyman'ın aylıklısı idi
Yasef Nassi, sarayda elde ettiği itibar sayesinde Avrupa'daki Yahudilere
önemli yardımlar yapmıştır.Engizisyoncu Caraffa'nın IV.Paual adıyla Papa
seçilmesiyle, Avrupa'daki Yahudiler üzerindeki baskı daha da artmış,
Talmut nüshaları meydanlarda yakılmıştı.IV. Paul, İspanya'ya karşı açılan
savaşın masraflarını karşılamak amacıyla , daha önce İspanya ve Portekiz'de
engizisyon zulmünden kaçarak gelen ve papalardan II.Paul zamanında müsamaha
gören Marranlar'ın mallarının ellerinden alınmasını emretmiştir.(1555):Aralarında
Osmanlı tabiiyetinde olanların da bulunduğu bir çok Marran hapse atılmıştır.Bunun
üzerine Yasef Nassi, Sultan Süleyman'dan Papa'nın Marranlar'ı serbest
bırakması ve mallarını iade etmesi için bir ferman almıştır.Fakat padişah
fermanını götüren kişi bunu daha Papa'ya iletmeden önce infazlar başlamış
ve 13 Marran ateşe atılmıştır.Papa IV.Paul uzun bir kararsızlık döneminden
sonra Kanuni'ye dostluk ve barış cümleleri dolu bir mektup yazmıştır.Papa
bu mektubunda Osmanlı uyruğunda olanlar ile Portekiz Marranları arasında
ayrım yaptığını ve Osmanlı Yahudileri'nin salıverildiğini fakat Portekizliler'in
cezalandırılacağını bildirmiştir.Bu mektuptan sonra, henüz hayatta olan
12 Marran'ı da yaktırmıştır.
Bu olaydan Türkiye Yahudileri çok etkilenmiş ve bunun öcünü almak için
Adriyatik kıyısında bulunan ve ticaret merkezi olan Ancona'ya ticari
bir ambargo kararı almıştır.Bu kararın alınması için Gracia Nassi ve
Yasef Nassi öncülük etmiştir.Reznik, bu hareketi Yahudiler'i yok etmek
için çalışan Hırıstiyanlar'a karşı açılmış ilk savaş olarak nitelemiştir.
Gracia Nassi ve Yasef Nassi'in önderlik ettiği bu boykot başarısızlıkla
neticelenmiştir.Çünkü bu konuda Yahudi cemaatler arasında anlaşmazlık
çıkmıştır.Bazı hahamlar, boykotu kırma girişimlerinde bulunarak Yahudiler'in "harem" cezası
ile cezalandırılacaklarına dair kararlar yayınlanmış, bazı hahamlar da
bunu kendi sinagoglarında da okunmasına karşı çıkmıştır. Hatta boykota
karşı çıkan hahamların Yahudi cemaati üzerindeki etkisini yok etmek için
Gracia Nassi ve Yasef Nassi, Safed Talmut Okulunun ünlü hahamlarından Yasef
Karo ve Moşe Mitrani'yi zorlamıştır.
Yasef Nassi'nin saraya bu kadar yakın olması Venedik ve Fransa'yı rahatsız
etmiştir.Çünkü Nassi Venedik ve Fransa'nın politikalarını bozabilecek
güçte idi.Ayrıca Fransa'nın Nassi'ye 150.000 ekü borcu vardı ve Fransa
bu borcu "Bir Yahudi'ye olan borcu ödemenin şeriata(Hıristiyan şeriatına
göre ) caiz olmayacağını öne sürerek" ödemek istemiyordu.Yasef Nassi,
padişaha Fransa'nın bu borcu ödemesi için ferman göndertmeye muvaffak olmuştur.Ancak
Fransa, bu borcu ödemek istememiştir.Bunun üzerine Yasef Nassi, padişahtan
başka bir ferman alarak, Şark limanlarındaki Fransız gemilerine el koymak,
mallarını hacz etmek ve alacağını tahsil etmek haklarını kazanmıştır.
Kanuni'nin ölümünden sonra yerine II.Selim'in padişah olmasıyla Yasef
Nassi'nin saraydaki itibarı daha da fazlalaşmıştır.II.Selim, Kütahya'da
tanıdığı Yasef Nassi'yi Nakşe Dükü (Kiklad, Antiparo, Melo, Syra, Santorin.vb.adlar)
yapmıştır.(1567). Yasef Nassi bu adalar yerleşmemiş, İstanbul Kuruçeşme'deki
köşkünde oturmaya devam etmiştir.Adalardaki işlerinin idaresini bir adamına
havale etmiştir.Adaların hakimiyeti Yasef Nassi'ye geçtikten sonra oralarda
yaşayan İtalyanlar'ın bir kısmı Galata'ya göç etmeye başlamıştır.Galata
kadısına gönderilen bir hükümle, İtalyanlar'ın adaları terk ederek Galata'ya
yerleşmelerinin engellenmesi emredilmiştir.
Yasef Nassi'nin adalar üzerindeki hakimiyeti, oralara Müslümanları sokmayacak,
hatta yeni yerleşmeye başlayan Müslüman ahaliyi oralardan kovduracak
dereceye ulaşmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanlarına rağmen, Fransa'da alacağını tahsil
edemeyen Yasef Nassi, bu parayı tahsil edebilmenin yollarını aramaktan
vaz geçmemiştir.1569'da II.Selim'den aldığı bir fermana istinaden Antakya'da
bulunan Fransız gemilerine Yasef Nassi'nin adamları tarafından el konulmuştur.Ancak
bu uygulama; gümrük gelirlerine zarar vermiştir.Bunun üzerine padişah
Mısır Beylerbeyi'ne gönderdiği bir hükümle iskele mahsulüne zarar verilmemesini,
Fransız bayrağı ile gelen bir gemiden belli bir miktar alınarak alacağın
tedricen tahsil edilmesini emretmiştir.Antakya'da Fransız gemilerine
el konulmasına Fransa kralı IX. Charles şiddetle itiraz etmiştir.Ancak
onun bir itirazı bir işe yaramamıştır.II.Selim, Fransa Kralına gönderdiği
bir mektupta Yasef Nassi'nin haklı olduğunu vurgulamış ve kararından
dönmemiştir.
Fransa elçisi ülkesine karşı böyle bir harekette bulunan Yasef Nassi'den
intikam almak için daha önce Yasef Nassi'nin hizmetinde bulunmuş olan
Yahudi hekim David'i ikna etmiştir.David , Fransız elçisine Yasef Nassi'nin
Fransa'da alacağı ile ilgili belgelerde tahribat yaptığını, ayrıca Papa,
İspanya Kralı ve padişahın diğer düşmanları ile Osmanlı Devleti aleyhine
haberleşmede bulunduğunu ispatlayacağına dair söz vermiştir.Fransız elçisi
de bunun karşılığı olarak ona maaş bağlamış ve onu elçiliğin tercümanı
yapmıştır.Fransız elçisi Grandchamp, Yasef Nassi'ye karşı yapacakları
komployu Fransa Kralı ve Kraliçesine bildirmiş ve destek istemiştir.Fakat
komployu haber alan Yasef Nassi, hemen II .Selim'in huzuruna çıkmış ve
ona daima sadık kaldığını, Devlet-i Aliyye'ye hiç bir zaman ihanet içerisinde
olmadığını anlatmıştır.Padişah ikna olmuş ve David'in Rodos adasına sürülmesi
için ferman çıkarmıştır.
Rodos adasına sürülen David ve iki suç ortağı İstanbul Hahamları tarafından
harem cezasına çarptırılmış, içlerinde Safed Hahamı Yasef Karo'nun da
bulunduğu cemaatin büyük hahamları bu karara katılmamışlardır.Ancak Rodos'a
sürülen David'e verilen harem cezası daha sonra kaldırılmıştır.
David, Osmanlı cemaatini her yönden destekleyen ve Osmanlı Yahudilerinin
en itibarlı kişisi olan Yasef Nassi'ye karşı bir komploya karışmaktan
dolayı harem cezasına çarptırılmıştır.Yasef Nassi'nin gözden düşmesi
Osmanlı Yahudi cemaatinin tamamını etkileyeceğine göre David, bir bakıma
cemaatin tamamına yönelik bir komploya karışmıştır.Hal böyle iken Rodos'ta,
David'in cezası Yahudi hahamlarca kaldırılmıştır.Hadisenin gelişme tarzı,
kendisine isnat edilen suçlardan bazılarını Nassi'nin işlemiş olabileceğini
akla getirmektedir.Çünkü, David'in önce harem cezasına çarptırılması,
hadise yatıştıktan sonra da bu cezanın kaldırılması Yasef Nassi'yi kurtarmak
için Yahudi cemaatinin David'i ikna ettiğini akla getirmektedir.
Yasef Nassi'nin saray içindeki etkisi, Kıbrıs'ın fethinden sonra zayıflamaya
başladı.II.Selim'in ölümünden sonra da saraydaki itibarını büyük ölçüde
kaybeden Yasef Nassi, 2 Ağustos 1579'da ölmüştür.
Franco ve Galente'ye göre Yasef Nassi, ölünce Sokullu Mehmet Paşa'nın
teşviki ile III.Murat, Yasef Nassi'nin servetine el koymuş ve dul kalan
eşi Reyna'ya, çeyizinin değeri olan 90.000 düka altını kalmıştır.
Osmanlı belgelerinde , Yasef Nassi'nin mallarına el konulduğuna dair
bir kayda rastlanmamaktadır.Ancak konuyu aydınlatmada faydalı olabilecek
bilgiler mevcuttur.1579 yılında Nakşe Sancak Beyi'ne ve Cezire-i Sakız
kadısına gönderilen hükümlerde "Yasef Nassi'nin miriye borcu yok ise emlak
ve esbabına müdahale edilmemesi " istenmiştir.Yine aynı yılda Nakşe
Sancak Beyi'ne ve Sakız Adası Kadısı Muhyiddin'e gönderilen hükümlerde
, Nakşe adası dükü iken ölen Yasef Nassi'nin zevcesinin arz-ı hal sunup
kocasının halkta olan alacaklarının tahsili için gerekenin yapılması emredilmiştir.Başka
bir belgeden anlaşıldığına göre, iki yıllık cizye bedeli Yasef Nassi'nin
malından hazineye aktarılmış, reayada bulunan alacağının tahsil ettirilmesi
istenmiştir. Ancak Yasef Nassi'nin vekili Françesko, topladığı cizyeleri
Yasef Nassi'nin zevcesi Reyna'ya vermek istememiştir.Reyna bu işin peşini
bırakmamış, bu husus için Divan'a bir çok defa müracaatta bulunmuştur.Divan'da
onun şikayetleri dikkate alınmış ve Nakşe Bey'i ve Kapudan Paşa'ya hüküm
gönderilerek, bunun İstanbul'da halledilmesi için Françesko'nun İstanbul'a
gönderilmesi istenmiştir.Bu belgelerden anlaşıldığına göre ölen Yasef Nassi'nin
devlete olan borcu kendi malından alınmış , reayadan alacağı olan iki senelik
cizyenin tahsili de ailesine bırakılmıştır.Ancak, Yasef Nassi'nin Nakşe
Vekili Françesko, reayadan topladığı cizyeyi , reayaya vermek istememiştir.Devlet
te konunun halledilmesi için Françesko'nun İstanbul'a gönderilmesine dair
ferman yollamıştır.Dolayısıyla, Franco ve Galante'nin "Nassi'nin
mallarına Sokullu'nun teşviki ile el konuldu " iddiası bu belgelerce
tekzip edilmektedir.
Yasef Nassi, yahudi cemaatine ekonomik ve siyasi bakımdan önemli hizmetlerde
bulunmasına rağmen, ilmi sahada o ölçüde hizmet etmemiştir.O da dönemini
varlık sahibi Yahudiler gibi köşkünde bir haham okulu açmış ve burada
öğrenim gören Yahudiler'in masraflarını karışılmamıştır.Evinde bir çok
el yazması eserden oluşan zengin bir kütüphane oluşturmuştur.Ayrıca bir
matbaa kurarak başına Yasef Aşkeloni'yi getirmiştir.Fakat bu matbaada
önemli eserler basılamamıştır.Yasef Nassi', Yahudi ileri gelenlerini
şatafatla ağırlar, onların problemlerini Saray'a ileterek hal çareleri
aramaya çalışırdı.Zamanın Yahudi yazarları Yasef Nassi'den umdukları
ilgiyi görememiştir.Dini ve ilmi çalışmalarla pek ilgilenmeyen Yasef
Nassi, Yasef Karo'nun eserlerinden birinin İtalya'da basılması için yardım
talebine cevap vermemiştir.
Yasef Nassi'nin, Osmanlı Devleti bünyesinde dikkati çeken en önemli faaliyetlerinden
biri de bir kara parçası üzerinde imtiyazlar elde etmek oldu.Yasef Nassi'nin
bu planı sebebiyle bir çok araştırmacı onun tarihte "ilk Siyonist" olabileceği
üzerinde durmuştur.
Yasef Nassi'nin etkisi ve rolünden söz edilen iki hadise, hem Osmanlı
Tarihi, hem de Yahudi Tarihi bakımından önemlidir.Bunlardan biri Tiberya'da
bir Yahudi yerleşim birimi kurma teşebbüsü, diğeri de Kıbrıs'ın fethi
kararının alınmasında II.Selim'e yaptığı etkidir.
YASEF NASSİ'NİN TİBERYA PROJESİ
Yasef Nassi, İstanbul'a gelmeden önce, Avrupa'da Hıristiyan zulmü altında
yaşamakta olan Yahudileri yerleştirmek maksadıyla Venedik'ten bir ada
satın almak istemiştir.Ancak gerek ticari rekabetten, gerekse Yahudiler'e
karşı düşmanlıklarından dolayı Yasef Nassi'nin bu talebi Venedik Senatosu'nca
kabul edilmemiştir.Yasef Nassi, bu fikrini gerçekleştirmekten ümidini
kesmemiş, İstanbul'a yerleştikten sonra da bu istikametteki çalışmalarına
devam etmiştir.Nihayet bu isteğine ulaşmış ve Kanuni Sultan Süleyman'dan
Tiberya'da bir Yahudi yerleşim bölgesi kurma izni almıştır.Süleyman,Yasef
Nassi'ye minnettarlığının bir nişanesi olarak Filistin'de Tiberya şehrini
çevresiyle birlikte zulme uğrayan milletine bir sığınak yeri olarak geliştirmesi
için izin verdi.Yasef Nassi, bütün Yahudileri imtiyazını aldığı Tiberya'ya
göçe çağırdı.İşte bu sebepten Yasef Nassi'nin Siyonizm'in öncüsü olduğu
üzerinde durulur.
Reznik ve Ballin'in, Ha-Cohen'den naklettiklerin e göre Kanuni Sultan
Süleyman, Tiberya ve çevresini Avrupa'dan gelecek olan Yahudileri yerleştirmek
üzere vermiştir.
Yasef Nassi', Tiberya'yı imar etmek üzere haham Yasef ben Ardut'u görevlendirmiştir.Ardut
elinde padişahın" Bu adam ne istiyorsa onu yapın" yazılı bir
ferman ve yanında korumaları ile birlikte Şam kadısına müracaat etmiştir.Şam
kadısı, bu fermana istinaden , Tiberya'yı yeniden imar etmek için işçiler
görevlendirmiştir.Ancak o bölgede yaşayan yaşlı bir şeyh; "Eski bir
kitapta okuduğuma göre , Tiberya denilen şehir yeniden imar edilince dinimiz
yok olacak, biz de günahkar olarak yok olacağız" diyerek imar işine
karşı çıkmıştır.Bunun üzerine Nassi'nin adamı haham Ardut, durumu Şam Kadısına
arz etmiştir.Kadı bu işe ön ayak olan Şeyh ile bir kaç elebaşıyı cezalandırmış
ve şehrin yeniden imarına başlanmıştır.Beş yıl süren bir çalışmadan sonra
Tiberya şehrinin imarı 1565'te tamamlanmıştır.
Tiberya şehrinin imarı tamamlandıktan sonra Yasef Nassi, Avrupa'da zulüm
altında yaşayan Yahudiler'i buraya yerleşmeleri için davet etmiştir.Ayrıca
O, Tiberya'ya yerleşecek dindaşlarının dokumacılık yapabilmeleri için
Tiberya'ya yün ve ipek getirtmiştir.Yasef Nassi'nin yaptığı bu çağrı
, Yahudiler arasında büyük heyecan meydan getirmiştir.İtalya'nın güneyinde
yaşayan küçük bir Yahudi cemaati , bunu büyük bir sevinçle karşılamıştır.Bu
olay, Yahudiler arasında Mesih'in gelişinin yakın olduğunun ve Yahudi
krallığının yeniden kurulacağının alameti olarak yorumlanmıştır.
Yasef Nassi'nin Tiberya'da bir Yahudi yerleşim birimi kurma girişimi
, çeşitli sebeplerden dolayı başarıya ulaşamamıştır.Reznik'in; "Pers
İmparatoru Kirus'un Babil'i fethettiğinde ( M.Ö.538) Yahudiler'in vatanlarına
dönmelerine izin verildiği gibi , Türk sultanı da bu örneği izleyerek Tiberya'yı
Yahudiler'e bağışlayıp , onların Filistin üzerindeki haklarını vermiştir" sözleriyle
tavsif ettiği gibi Tiberya Projesi gerçekleşememiştir.
Reznik'e göre, Tiberya şehrinin iklimi elverişli değildi. Bu bakımdan
Avrupa'nın değişik yerlerinden Yahudi göçmenler , Tiberya'nın iklimine
uyum sağlayamıyorlardı.Buna karşılık göçmenler, Tiberya'ya fazla uzak
olmayan, Yahudiler'in yoğun olarak yaşadığı , Kabbalist faaliyetlerin
yoğun olduğu ve iklimi elverişli olan Safed'i tercih ediyorlardı.Ayrıca
yüzyıllar boyunca ezilip horlanmış olan bir halk , böyle bir teşebbüse
ruhen hazır değildi.Onlar Tanrıdan bir mucize gelerek Tapınağın tekrar
yapılacağını umuyorlar ve bu iş için gayret göstermiyorlardı.Avrupa Devletleri
de bu projenin gerçekleşmesini engelliyordu.Cecil Rohth da Tiberya projesinin
gerçekleşmemesine, yerli Arap ve Hırıstiyan entrikaları ile Nassi'nin
İstanbul'daki düşmanlarının kıskançlığının sebep olduğunu ileri sürmektedir.
Yahudi tarihçi Mosche Sevilla-Sharon, Tiberya projesinin amaca ulaşamamasını,
Yahudiler'in o dönemde henüz Filistin'e dönmeye hazır olmamalarına, ,idealist
fikre sahip olmalarına rağmen uygulamada güçsüz olmalarına ve o günkü
Türkiye Yahudileri'nin zamanın en rahat cemaati olmasına bağlamıştır.Sharon,
Yasef Nassi'nin Tiberya'da bağımsız ya da yarı bağımsız bir Yahudi kolonisi
kurmak ve bu koloniye Avrupa'da zor şartlar altında yaşayan Yahudiler'i
yerleştirmek istemesini , Thedor Hertzl'in ortaya koyduğu Eylemci Siyonizm'e
benzemiştir.Ona göre Yasef Nassi, Thedor Hertzl'den dört asır önce aynı
şeyi düşünmüştür.
Yahudi kaynakların dayanarak yukarıda anlattığımız ve Tiberya Projesi
olarak meşhur olan bu teşebbüs hakkında Osmanlı belgelerinde bilgi yoktur.Bu
yüzden, böyle bir projenin olup olmadığı Osmanlı belgeleriyle teyit edilememektedir.Ancak
yarı efsaneleşmiş bu bilgilerden anlaşıldığına göre , Kanuni Sultan Süleyman,
ülkesinin başka yerlerine olduğu gibi Tiberya'ya da Yahudiler'in yerleşmelerine
izin vermiştir.Fakat bu hadisenin Osmanlı Devleti için fazla önemi yoktur.Buna
karşılık , Yahudileri için , canlarının ve mallarının emniyet içinde
olacağı bir yer bulmak son derce önemlidir.Bu durumda , Yahudiler'in
, Osmanlı Devleti'nin toprakları üzerinde o dönemde bir Yahudi Krallığı
kurmayı düşünmeleri ancak hayal olabilirdi.Nitekim daha sonra Sabatay
Sevi'ye inanan Yahudiler'in düştükleri feci durum bunu açıkça ortaya
koymaktadır.
Isaırah Friedman, Tiberya şehri çevresindeki yedi köyle birlikte imtiyazını
alan Yasef Nassi'nin bir Yahudi Devleti kuracağına dair yeterli delillerin
olmadığından, buraya İspanya'dan gelecek Yahudileri yerleştirmek amacı
taşıdığından bahseder.James Pankers'e göre Yasef Nassi burada "Ekonomik
Bağımsızlık" elde etmek istiyordu.Tiberya'nın etrafını kale duvarları
ile çevirmiş fakat yeterli sayıda Yahudi'yi buraya toplayamamıştı.Cecil
Roth da, Sultan'ın Yasef Nassi'ye Tiberya ve çevresinde self dependent
imtiyazı verdiğinden , buna karşılık Osmanlı Devleti'nin Yasef Nassi'den
her yıl 1000 düka kira aldığından bahisle şunları yazar:"Yasef Nassi
ailesinin Filistin severlik eğilimi en erken kesin bir meydan okuma idi.Sonra
bu olayda Modern Siyonist hareketin büyük öncüleri arasında zikredilmeye
değer işaretler vardı". Refus Learsi ise Yasef Nassi'nin düpedüz "Yahudi
Devleti" kurmak istediğinden bahseder:Tiberya için Yasef Nassi , Sultan
tarafından muhtariyet idaresi verileceğini umuyor, burada büyük bir Yahudi
yerleşim alanı planlıyordu.Yasef Nassi, gerçekten bütün hayatı müddetince
Yahudi Devleti kurmak hayalini beslemişti.Bir çağrısında zulme uğrayan
milletini eski anayurduna dönmeye davet ediyordu.Onların göçü için gemiler
bile tedarik etmişti.Bu uğurda İsmail Hami Danişment şunları yazar:"Yasef
Nassi ailesinde Siyonizm'e benzer temayüller de vardır.Bunlar Avrupa'da
papalık makamının tazyiki engizisyon mezalimi altında tehlikeli günler
geçirmekte olan Yahudiler'le Marranlar'ı toplayıp ayrı bir yurda yerleştirmek
fikri takip etmişlerdir".Yasef Nassi, Kudüs'e de özel bir önem vermiş,
buraya da Yahudi göçlerini teşvike çalışmış, inşaat faaliyetlerinin geliştirilmesini
teşvik etmiştir.
Yasef Nassi, Filistin'de bir Yahudi Devleti kurmak emeli taşıyordu.Osmanlı
Devleti'nin Mısır, Mezopotamya, Batı Anadolu, Balkanlar gibi daha mümbit
toprakları ve yerleşim alanları varken , pek de verimli ve cazip olmayan
Filistin üzerinde durması , maziden gelen tarihi bir gelenek ve idealin
ifadesiydi.Yasef Nassi'nin hareketi tıpa tıp Siyasal Siyonizm'in kurucularından
olan Thedor Hertzl'in mücadelesini andırmaktadır.Her ikisi de dünyada
Yahudiler üzerinde artan baskı ve zulüm sebebiyle Yahudi Devleti ve Filistin'le
ilgili planlar geliştirmişlerdir.Yine her ikisi de, Osmanlı Devleti'nden
, ona para ve diplomatik yardım vaadiyle Filistin'de ilkin "Muhtar Yahudi
Yerleşimi" düşünmüşler, fırsat bulunca bunu "Bağımsız Yahudi
Devleti"ne dönüştürmek istemişlerdir.
Yasef Nassi'de, Thedor Hertzl'e bir diğer benzerlik de Yahudiler'e yurt
için sadece Filistin üzerinde durmamak olmuştur.Hertzl, Filistin'e alternatif
olarak nasıl ki Arjantin ve Uganda üzerinde duracaksa Yasef Nassi de
Akdeniz'deki adalar üzerinde durmuştur.Bu ilgi ve çabası sonucu, Sultan
II.Selim'den 1566 yılında Osmanlı hakimiyetindeki Naksos Adaları Dukalığını
almıştır.Burası için de Osmanlı Devleti'ne 40.000 duka kira veren Yasef
Nassi, adalardan İtalyanları boşalttırmış, burada da kale duvarları inşa
ettirerek Avrupa'da bilhassa İtalya'da Papa IV.Paul ve Papa Pius zamanında
zulüm gören Yahudiler'i Naksos adalarına yerleşmeye davet etmiştir.Buraya
adeta bir devlet özelliği vermiştir.
KIBRIS'I FETHETME KARARINDA YASEF NASSİ'NİN ETKİSİ
II.Selim'in Kıbrıs'ı fethetme kararı almasında da Yasef Nassi'nin etkisinden
söz edilmiştir.Onun bu etkiyi nasıl yaptığı konusunda değişik rivayetler
bulunmaktadır.Bu gibi rivayetlerin bulunduğu en eski kaynak Nicolay'ın
kitabıdır.Nicolay, kitabında Yasef Nassi'nin Venedik Cumhuriyeti'ne düşman
olduğu , bu sebepten dolayı Venedik'ten intikam alma peşinde olduğunu
rivayet etmiştir.Ona göre , Yasef Nassi padişaha Venedik donanmasının
ve cephaneliğinin yandığını , bu yüzden Kıbrıs'ı fethetmek için tam zamanı
olduğunu bildirmiştir.
Batı kaynaklarına göre Yasef Nassi , II.Selim ile kurduğu akrabalık sayesinde
, en güzel Kıbrıs şarapları ile onu içkiye alıştırmıştır.II.Selim bir
sarhoşluk anında , tahta çıkınca Yasef Nassi'ye Kıbrıs Krallığını vereceğini
vaat etmiştir.Yasef Nassi de bu söze istinaden evine, üzerinde "Kıbrıs
Kralı Yasef Nassi" yazılı bir levha astırmıştır.Bu kaynaklarda II.Selim'in
Kıbrıs adasını fetih kararı almasının bir başka sebebi olarak , onun cami
yaptırma niyetinde olduğunu, buna karşılık Şeyhülislamın cami yaptırmak
için bir yerin fethedilmesi gerektiğini ve buradan elde edilecek gelirlerle
cami inşa ettirileceğini söylediğini kaydetmişlerdir.
Refus Learsi'ye göre de II.Selim, Yasef Nassi'nin teşviki üzerine Kıbrıs'ı
Venediklilerden almak için buraya sefer düzenleme emri vermiştir.
Kıbrıs'ın fethi için, Yasef Nassi ile birlikte Kaptan Piyale Paşa ve
Şeyhülislam Ebussuud Efendi de gayret göstermiştir.
Kıbrıs'ın fethine kalkışılmasına, Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa şiddetle
karşı çıkmıştır.Sokullu, Osmanlı Devleti ile barış antlaşması yapmış
olan Venedik'te savaş açmak demek olan Kıbrıs'ın fethine girişmek yerine
İspanya'da, İspanya Kralının zulmüne karşı isyan etmiş Müslümanlara yardım
göndermenin daha uygun olduğunu savunmuştur. Ayrıca O, Venedik'e savaş
açılması halinde , Avrupa Devletlerinin Osmanlı Devleti'ne karşı birleşebileceğini
ileri sürmüştür.Sokullu Mehmet Paşa'nın şiddetle itiraz etmesine rağmen
, Kıbrıs'ın fethi için Şeyhülislam Ebussuud Efendi fetva vermiş ve Kıbrıs'a
savaş açılmıştır.
Tarihçilerin, II.Selim'e yakınlığı hakkında hemen hemen ittifak ettikleri
Yasef Nassi'nin Kıbrıs'ın fethi kararının alınmasında etkisi olduğu anlaşılmaktadır.Nitekim
Uzunçarşılı da "Sokullu Mehmet Paşa'nın hilafına olarak Sokullu'ya
aleyhtar olan Lala Mustafa Paşa ve Yahudi Yasef Nassi'nin teşvikleri ve
müftü Ebussuud Efendi'nin fetvası üzerine şarabı ile ünlü Kıbrıs'ın fethine
karar verilmiştir" demiştir.Ancak II.Selim'in Kıbrıs adasına almaya
bir sarhoşluk anında karar vereceği iddialarına katılmak mümkün değildir.Adanın
alınması için meşru bir çok sebep vardı.Kıbrıs adasında bulunan korsanlar
, istanbul, Anadolu , Suriye ve Mısır sahilleri arasında işleyen ticaret
ve yolcu gemilerine sürekli olarak saldırıyor, tüccar ve hacılar esir edilip
mallarına el konuyordu.Tartışma konusu olan öncelik meselesiydi.Sokullu
Mehmet Paşa, Kıbrıs'ın hemen alınmasına karşı çıkıp, Endülüs Müslümanlarına
yardıma gidilmesine öncelik verilmesini istemiş, diğerleri ise Kıbrıs'ın
fethine öncelik verilmesini istemişlerdir.
Kıbrıs, 1571'de Venedikliler'den alındı.Fakat burası, rivayete göre Sadrazam
Sokullu Mehmet Paşa'nın engellemesi sonucu Yasef Nassi'ye verilmedi.Buna
rağmen "Nassi, hala Kıbrıs'ın valisi olacağı ümidi ile yaşıyor, ada
için sultana 200-250 bin duka altın teklif ediyordu.fakat sultan ret cevabı
veriyordu." Yasef Nassi, sultan dışında Sadrazam ve Şeyhülislam üzerinde
de durdu. Sokullu'ya, Kıbrıs gelirlerinin büyük bir kısmını vat ediyor,
Ebussuud Efendi'ye ise Edirne'de yapımı devam eden Selimiye Camii'nin kalan
inşaat masraflarını karşılamak teklifinde bulunuyordu.Bütün bu girişimlerden
bir netice alamadı.
Yasef Nassi, hakkında eseri olan Reznik, Nassi'nin Kıbrıs'ın fethedildiğinde
orada bir Yahudi yerleşim merkezi oluşturmayı, daha sonra da bunu, Yahudiler'in
Filistin'e dönmeleri için bir basamak şekline dönüştürmeyi tasarlamış
olabileceğini iddia etmektedir.Ona göre Nassi'nin o dönemde böyle bir
şeyi düşünmüş olması mümkündür.Çünkü Yasef Nassi, dönemin diğer Yahudiler'i
gibi değildir.O, diğer Yahudiler gibi riyazet yapıp "Mesih'i beklemek yerine, Papa
IV.Paul'un Ancona'daki Marranlar'ı tutukladığında boykot silahını kullanmaya
çalışmış, Yahudiler'i yerleştirmek için Venedik'ten bir ada satın almak
istemiş ve Tiberya'da Yahudi kolonisi oluşturma teşebbüsünde bulunmuştur".Reznik
bu yönlerinden dolayı Yasef Nassi'nin "Siyasi Siyonizm'in öncüsü" olarak
görülebileceğini belirtmiştir.Ancak Reznik, bir taraftan Nassi'yi Kıbrıs'ın
fethi için en büyük teşvikçi olarak görürken , diğer taraftan da , Kıbrıs'ın
fethinin çok kanlı geçtiğini, bu yüzden de hayatı boyunca Avrupa'da Yahudiler'e
yapılan zulümlere karşı mücadele eden Nassi'nin isteksiz davranmasından
dolayı Kıbrıs Kralı olarak nasp edilmediğini söyleyerek kendi içinde çelişkiye
düşmüştür.Kıbrıs'ın fethi savaş kuralları içinde gerçekleşmiştir.Bu savaş
esnasında Avrupalı tarihçilerin anlattığı gibi gaddar davranılmamıştır.Aksine
fetih tamamlanınca , adadan gitmek isteyenlerin serbest olacağı ve bunun
karşılığı olarak Türk esirlere dokunulmayacağına dair anlaşma sağlandığı
halde , Venedikliler Türk esirleri idam etmiştir.Bunun üzerine , katliamın
ele başıları Türkler tarafından öldürülmüştür.Hal böyle iken , Nassi'nin
isteksiz davranmasından dolayı Kıbrıs Kralı yapılmadığı iddia etmek, gerçeği
görmezlikten gelmek demektir.
Kıbrıs'ın fethinden sonra Yasef Nassi'nin gözden düşmesiyle, saraydaki
Yahudi etkisi Salamon ben Eşkenazi vasıtasıyla devam etmiştir.
Yasef Nassi'den sonra, ona özenen İspanyol Marranlarından Solomon ben
Ayesh gibi Yahudiler çıktı ise de onun oynadığı rolleri oynayamamışlardır.
Ayesh, Kudüs'le çok ilgilenmiş, Kabbalistler'le sıkı ilişkiler içerisinde
bulunmuş, Ege'de Mitylene Adası Dukalığı bir ara ona verilmiştir.
Yasef Nassi, zamanı ve ondan sonra da Yahudiler'in Filistin'e olan ilgileri
devam etmiştir.
KAYNAKLAR:
Ahmet Hikmet EROĞLU:Osmanlı Devleti'nde Yahudiler
Süleyman KOCABAŞ :Siyonizm ve Türkiye
YABANCI TARİH
|