• USD 3.5100
  • GBP 4.3282
  • EUR 3.6524

Cumhuriyet ve gettoları (3)

20 Haziran 2015 Cumartesi 13:01

Metin BOŞNAK

Türkiye’de çevre ve mahalle, ya da Asım ve Haluk’un mahallesi arasında onların birbirlerinden çok uzak olmaları yatmıyor aslında. Asım ve Haluk’un sokakta ve bireysel kimlikleriyle hareket ettiklerinde çok rahat, uyumlu ve sıkıntısız hayatları var. Sorun onların bireyler olarak değil, bir üst kimliğin temsilcileri olarak hareket ettiklerinde ortaya çıkıyor. 

Onları bu kadar birbirine yakınlaştıran unsur aslında ikisini de cezbeden, ikisinin de devamlı eleştirdiği “Devlet” üzerinden diğerine fark atmak, ona üstün gelmek, onu zapt etmek, onu kendileştirmek, devleti tahterevalli aksamı olarak, diğer mahallenin de ağırlığını kullanmak suretiyle kendini yükseğe çıkarma arzusudur. 

Bu yapı hem diyalojiden hem de diyalektikten yoksun bir yapıdır. Vitrinlik ve konjonktürel gülen yüzler haricinde, bireysel değil, ama komünal mahalle kimlikleri altında hem ezilmekte, hem de ötekini, kendine benzetmediği, kendi içinde eritmediği, eriterek kendini meşrulaştırmadığı sürece, susturmaya, zayıflatmaya, yıpratmaya, ezmeye çalışmaktadır.  Bu açıdan karşıt görünen mahalleler aslında çok benzeşen tarzlarıyla narsisttir.

“Liberalizm”le gelen ne oldu?

Asım ve Haluk’un mahallelerinden kaçmış, onlardan usanmış; onları eleştiren mahallede ise, üçüncü bir ara mahalle olmaktan ya da üst mahalle olmaktan çok, ya Asım’ın mahallesinden gelenlerin kendi geçmişlerindeki baskıları anlatırken Haluk’unkine düşme ya da liberal mahalleyi yine onlar gibi tek kurtuluş yolu olarak görerek, aslında bir başka tartışılmazlardan oluşan, Türkiye’ye özgü, ama modelleri ütopyacılığa meyyal kebapçılar mahallesinde McDonald’s görünümü arz etmektedir: Çabuk servis yapan, ama ayrandan ve çalışanlarından başka menüsünde yerli malzemesi olmayan. 

Kendi içinde rasyonalitesi ve iç tüketime yönelik hazır kabulle belirginleşen reçeteleri olan mahalleler arasındaki kavganın özünde, rasyonalitelerinin mutlaklığı, iletişimlerin kendini oldukları gibi anlatmaktan çok, ötekinin kozlarıyla kendini oyununu oynaması, başkalarını dinlemekten çok,  ötekini tanımlamak esasına dayanması, birlikte yaşamaktan çok kendi gettosuna çekmek için “ikna” çabaları,  kendini ait ayna yansımalarını en parlak sırdan seçme, kendiyle alakası olmasa da anlatmaktan haz ettiği, ötekindeki etkisi oranında mutlu olduğu örneklerden seçerken, tarihsel olanın aktüel ile olan ilgisini kaybetmesidir.

Tekmili birden ortaya saçılan “mecmua”nın serencamı budur.

Bu açıdan bakıldığında ötekini cezbetmek için düzenlenen, müzeden modellerle oluşmuş modern vitrinlerin, mağazayı işletenlerle alakası yoktur.  Ayrıca vitrinden bakarak hayretle iştahı kabaranlara, mağaza girişinden sonraki aşamada farklı şeylerin sunulması bir strateji olarak karşımıza çıkmaktadır.  Yani iki tür yabancılaştırma vardır:  Aktüel olanla tarihsel olan arasındaki yabancılık ve anlatılanla, yaşanan arasındaki uçurum.

Bu yabancılaşma, Habermas’ın ifadesiyle, bütün iletişim kurma, kelam unsurlarının “telos”a endeksli olması aslında o telos’u yüceltirken, hem kendini hem tekellüm ettiği ötekini aslında edilgen bir nesnel, araçsal konuma itmekte, bu arada telos’un kendini kendi başına bir varlığa,  evrensel ahlak çerçevesine, hatta toteme dönüştürmektedir. Yani, iletişim iki yönlü akışkan bir diyalojik iletişim modelinden çıkıp, monolojik bir iletme mekanizmasına dönmektedir. Bu süreç içinde dil ya kripto, değişmeceli ya da mitolojik temsille aslında anlamı tercüme eden bir mekanizma olmaktan çıkıp, anlamı ya gizleyen taktiksel bir strateji, ya da anlamın çevresine örülen kabuğu kutsallaştıran bir kültürel gramere dönmektedir. Sonuç olarak, mahalle ve çevrenin çerçevesinin muhafaza ettiği resim haricinde gerisi aynı kalmaktadır; çerçeveler aynı, içindeki resimler farklıdır.    

 

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazılarıİngilizce Yazıları
ÇOK OKUNANLAR