Giriş
2 Ağustos 1492 gece yarısı, İspanya'nın güney sahilinde nispeten küçük
bir liman olan Palos'ta Kristof Kolomb'un üç gemisi Amerika kıtasının
keşfi ile sonuçlanacak yeni bir sefer için demir alırken önemli sayılan
limanlarından Cadiz ve Sevilya kendilerini kurtaracak birilerini
beklemekte olan İspanyol Yahudileri "Sefaradlar" ile tıklım tıklım dolu
idi.
İspanya Kralı Aragon'lu Ferdinand ile Kraliçe Kastilya'lı İzabella 31 Mart 1492 de imzaladıkları "Kovma Fermanı" ile "Kralık
sınırları içinde yaşayan Yahudilerin, karılarının, çocuklarının ve
hizmetkarlarının, yaşları ne olursa olsun... Katolikliği kabul
etmelerini... " istiyor, aksi halde
"...
iyice düşündükten, salim kafa ile mütalaa ettikten sonra emrediyoruz ki
Krallığımızda yaşayan tüm Yahudiler kovulsun ve bir daha hiç
dönmesinler... " diye buyuruyordu. Bir kısmı -kerhen de olsa- din
değiştirirken, inançlarını ve geleneklerini feda etmektense evlerine,
mallarına, ölülerine veda etmeyi yeğleyen çoğu Yahudiler
sığınabilecekleri bir yurt arıyordu.
İşte, birçok ülkenin bu göçmenleri topraklarına kabul etmeye
yanaşmadığı bir ortamda, Akdeniz'in diğer ucunda bir hükümdar, Sultan
II. Bayazıd, aniden yersiz ve vatansız kalmış bu insanları ülkesine
davet ediyor, kendilerine kucak açıyordu.
Osmanlılar Öncesi
|
Aydın, Karacasu İlçesi, Geyre Köyü (Afrodisias)
kazısı kalıntılarından (muhtemelen 3. yüzyıl)
Foto: Cambridge Philological Society
|
Yahudilerin Anadolu'da mevcudiyetleri Sefaradların göçünden yüzyıllar
öncesine dayanır. Ege Bölgesi eski kent kazılarında bulunan bazı
kalıntılarda yörede M. Ö. 4. yüzyılda yaşamış Yahudilere ait bilgilere
ve yerleşim bölgelerinin varlığına rastlanmıştır. Tarihçi Jozef
Flavius, ünlü düşünür Aristo'nun "... Ön Asya seyahatlerinde kendileriyle görüş alış verişinde bulunduğu Yahudilerle konuştuğunu... " yazar1.
|
Sart (Sardes) Ören Yeri
Foto: İzzet Keribar
|
Anadolu'nun değişik yörelerinde, Ege Bölgesinde (Sart, Afrodisias,
Milet, Foça vs), Bursa ve Ankara civarında, Güney Doğu Bölgesinde eski
çağ Yahudi yerleşim kalıntılarına rastlanmıştır. Ankara civarında
bulunan bir bronz sütun üzerinde İmparator Augustus'un Ön Asya
Yahudilerine tanıdığı haklar yazılı idi.
306'da Konstantin'in imparator olması ile başlayıp 1453'de Fatih Sultan
Mehmet'in İstanbul'u fethi ile noktalanan 11 yüzyıllık dönemde Doğu
Roma İmparatorluğu Yahudileri (Romaniot'lar) çok değişken koşullar
altında genellikle üzüntülü günler geçirdiler. Yönetimin Yahudilere
karşı tutumu birbirini izleyen iki hükümdar döneminde birbirine tamamen
zıt olabildiği gibi çok kez aynı hükümdarın değişik saltanat
dönemlerinde dahi tezatlar gözlenebiliyordu.
1 Josephus Flavius, Contra Apionem, 1-176
Osmanlılar - 1492 öncesi
Osmanlılarla Yahudilerin ilk teması 1326 yılına rastlar. Orhan Gazi
Bursa'yı fethettiğinde Bizans yönetiminde yaşayan Bursa Yahudileri
Osmanlıları kurtarıcı olarak karşıladılar. Orhan Gazi'nin izniyle inşa
edilen Etz Ahayim (Hayat Ağacı) Sinagogu 1940'lı yıllara kadar hizmette
kaldı.
I. Murat'ın (Hüdavendigar) Edirne'yi fethinden sonra birçok Balkan
Yahudisi Osmanlı topraklarına göç ederek Hilal'li bayrağın adalet ve
hoşgörü getirdiği topraklara yerleştiler. 14. yüzyılın ilk yarısında
Avrupa'daki pogromlardan kaçabilen Aşkenaz Yahudileri, 1376'da
Macaristan'dan ve 1394'de Charles VI tarafından Fransa'dan kovulanlar
da Osmanlı başkenti Edirne'ye sığınabildiler.
15. yüzyıl başında Sicilya'yı terke zorlananlar ile 1420'lerde Venedik
kontrolüne giren Selanik'ten kaçanlar da özgürlüğü Osmanlı
topraklarında tattılar. 1454 yılında Edirne Baş Hahamı İsak Sarfati
Avrupa'daki Yahudi cemaatlerine gönderdiği bir mektupta din
kardeşlerini "... Allah'ın kutsadığı, nimetlerle doldurduğu Osmanlı ülkesine gelip... huzur bulmaya... " çağırıyordu1. Bu daveti takiben çok sayıda Orta Avrupa Yahudisi Osmanlı İmparatorluğuna yerleşti.
|
"Hoşgörü ve Karşılama",
Leman Diçtürk (1987) |
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiğinde Bizans Yahudileri
(Romaniot'lar) kendisini bir kurtarıcı olarak karşıladılar. Bizans'ın
son Hahambaşısı Moşe Kapsali Türk İstanbul'un ilk Hahambaşısı oldu.
Fatih, diğer taraftan, Anadolu Yahudi Cemaatlerine gönderdiği davet
mektubunda özetle şöyle sesleniyordu: "Osmanlı
Padişahı Mehmet der ki: Tanrı bana birçok ülke bahşetti ve hizmetkarı
Hazreti İbrahim ile Yakup'un sülalesine sahip çıkmamı, kendilerine
yiyecek vermemi ve onları himayeme almamı bana emretti. Aranızdan kim,
Tanrının yardımıyla İstanbul'a, başkente gelip yerleşmeyi, incirin ve
bağın gölgesinde huzur içinde yaşamayı, serbest ticaret yapıp mal mülk
sahibi olmayı arzular?" 2 İlk yıldan itibaren birçok
Yahudi ailesi yeni başkente yerleşti. Mora Fethinden sonra gelenler de
bunlara katıldı. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde eski başkent Edirne'den
gelenlerin "el Mahallet ül-Yahudiyin el-Edirneviyin" adı verilen semte
yerleştiklerini yazar. Fatih bir fermanla Yahudilere din ve vicdan
özgürlüklerini vaad ederek mevcut sinagogları tamir edebileceklerini,
yeni ibadethaneler inşa etmek yasak olmakla beraber evlerin sinagog
olarak kullanılabileceğini ilan etti. Gerek Fatih'in gerek kendisinden
sonra gelen Padişahların konu ile ilgili irade'lerinde Feth-i Hakani
sırasında Yahudilere verilmiş bu söze atıf vardır.
1470'de Fransisken Papazların etkisiyle X. Ludvig tarafından Bavyera'dan sürülen Yahudiler de Osmanlı ülkesine sığındılar.
1 Bernard Lewis, Jews of Islam (Princeton, 1984) s. 135/136
2 Abraham Galante, Histoire des Juifs d'Istanbul C. 1 (İstanbul, 1941) s. 3
Bir Huzur Limanı
II. Bayazıd Eyalet Valileri ile Sancak Beylerine gönderdiği bir fermanla "...
Yahudi göçmenleri geri çevirmek şöyle dursun hiçbir zorluk
çıkarılmamasını, tam bir içtenlikle karşılanmalarını, aksine hareket
ederek göçmenlere kötü muamele yapacakların veya en ufak bir zarara
sebebiyet vereceklerin cezalandırılacağını... " buyuruyordu1.
İspanyayı terk edenlerin bir kısmı önce komşu ülke Portekiz'e yerleşti.
Ancak aradan 4 yıl geçmeden, İspanya Prensesi ile evlenen Portekiz
Kralı Manuel 5 Aralık 1496'da imzaladığı fermanla "...Yahudilerin ve Müslümanların ülkeyi on ay içinde terk etmelerini..."
ilan ettiğinde oradan da ayrılan Yahudilerin büyük bir çoğunluğu yine
Osmanlı İmparatorluğuna sığınıyor, daha önce gelen din kardeşleri gibi
Türkiye'yi vatan seçiyorlardı.
|
"Hoşgeldiniz – Welcome" tablosu
Ressam: Mevlut Akyıldız
|
Akdeniz korsanlarının eline düşerek hayatlarını kaybedenler ile Kuzey
Afrika sahillerinde Fas ve Protestan olduğundan Katoliklere hasım olan
Hollanda'ya yerleşenler dışında İberik Yarımadasını beş yıl içinde terk
eden Yahudilerin büyük çoğunluğu Türk topraklarında kendilerine sadece
emin bir sığınak değil, fakat yeni bir vatan buldular.
Papalık kontrolüne girmesinden sonra 1537'de Apulya'dan kovulanlar,
1542'de Ferdinand'ın Bohemya'dan ülke dışı ettikleri,
1881-1891-1897-1903 pogromları ile 1907 Bolşevik ihtilalinde Rusya'dan
kaçanlar Edirne'ye, İstanbul'a, Selanik'e ve ülkenin diğer kentlerine
yerleştiler.
Yavuz Sultan Selim, ödünç para alınan bir Yahudinin borcun ödenmesi
tamamlanmadan vefatı üzerine ödemeden vazgeçilmesini öneren
defterdarına hiddetlenerek gönderdiği tarihi yazı ile de ünlüdür: "Merhuma Rahmet, Yetimlerine Afiyet, Malına Bereket, Gammaza Lanet" .2
Kanuni Sultan Süleyman Mart 1556'da, Papa olur olmaz bir dizi kararname
ile Yahudi yaşamına kısıtlamalar getiren Papa Paul IV'e bir mektup
göndererek Osmanlı Tebaası ilan ettiği Ancona Marranos'larının derhal
serbest bırakılmasını talep etti. Papa, dönemin süper gücü Osmanlı
Sultanı'nın isteğin kabul etmekten başka çare bulamadı. Kanuni'nin
Mohaç ovasında Macar ordusunu tamamen yok ederek (1526) Budin'i
kuşatmasından sonra Jozef ben Salomon Eskenazi (Yosef ben Slomo)
başkanlığında bir heyet Foldvar mevkiinde Kanuni'yi karşılayarak Budin
Kalesi ve kentinin anahtarlarını kayıtsız ve şartsız kendisine teslim
etti Kanuni de bir fermanla, tarihe Alman oğlu diye geçen Salomon
Eskenazi ve ailesini ve nesilden nesile sülalesini her türlü vergiden
muaf tuttu. Bu ferman, daha sonraki padişahla tarafından da yenilendi.3
1 Abraham Danon, Yossef Daath dergisi (Edirne, 1888) sayı 4
2 Abraham Galante, Histoire des Juifs d'Istanbul C. 1 (İstanbul, 1941) s. 8; Portakal Paşa, Usul-u Maliye
3 1155 (1742) tarihli yenileme fermanı Müzemizde sergilenmektedir.
Osmanlı Yahudilerinin Yaşamı
İspanya'dan gelen göçmenler bir taraftan Saray'ın ve yerel Müslüman
çoğunluğun hoşgörüsü, diğer taraftan kendi dindaşlarının maddi ve
manevi desteğiyle kısa zamanda yeni çevrelerine uyum gösterdiler.
Göçmenler servetlerini beraberlerinde taşıyamadılar. Ancak ne İspanya
ve Portekiz Kralları ne de Akdeniz korsanları bu insanların bilgi ve
yeteneklerini gasb edemediler. Nitekim Osmanlı İmparatorluğunun ilk
matbaası daha 1493 yılında İstanbul'da, İspanyol göçmeni David ve
Samuel ibn Nahmias kardeşler tarafından kuruluyordu1. Immanuel Aboab'ın Sultan II. Bayazıd'a atfettiği şu söz ünlüdür: "
Bu krala (Ferdinand) nasıl akıllı ve uslu Fernando diyebiliyorsunuz?
Kendi ülkesini yoksullaştırıyor ve benimkini zenginleştiriyor! ".2
Yeni vatanlarına gelişlerini izleyen 300 yıl boyunca Osmanlı
Yahudilerinin gelişimi İspanya'daki Altın Çağ'ı aratmadı. İstanbul,
İzmir, Selanik ve Safed gibi Osmanlı kentleri Sefarad Yahudiliğinin
kültür odakları oldular. Dericilik, bakırcılık, tekstil dokuma ve
boyama gibi alanlarda uzman zanaat sahipleri bilgilerini uygularken
İspanya'da daha önce devlet hizmetlerinde bulunmuş olanlar da Saray
hizmetinde, özellikle dışişleri ve maliye alanlarında önemli görevler
yüklendiler.
Saray hekimlerinin çoğu Yahudi idi. Bunların arasında özellikle Hekim
Yakup, Jozef Amon, Moşe Amon, Daniel Fontesca, Gabriel Buenaventura
bilinen sayısız ismin başında gelir.
Dışişleri alanında isim yapmış kişiler arasında, Kanuni'nin Frenk Bey
Oğlu sıfatıyla çağırdığı ve II. Selim'in Naxos Adası ve Ege Denizi
Kiklad Takımadaları Dükü unvanını tevcih ettiği Jozef Nasi, Yahudiler
arasında La Sinyora diye adlandırılan Dona Gracia Nasi, Sokollu Mehmet
Paşa'nın can dostu ve İnebahtı savaşı sonrası Osmanlı-Venedik
müzakerelerini yürütmekle görevlendirilen Salamon ben Natan Eskenazi,
III. Murat tarafından Midilli Dükü unvanı verilen ve Osmanlı-İngiltere
diplomatik ilişkilerinin mimarı Salamon Aben Yaeş, I. Ahmet döneminde
İspanya ile görüşmeleri sürdürmekle görevlendirilen Gabriel
Buenaventura, Karlofça görüşmelerine katılan İsrael Konegliano, Osmanlı
dışişlerine katkısı bilinen Yahudilerden yalnızca birkaçıdır.
Osmanlı yönetiminin hoşgörülü ortamında Yahudiler özellikle dini
edebiyat alanında da geliştiler ve dünyaca ünlü eserler verdiler. Jozef
Karo Museviliğin temel uygulama eseri Shulhan Aruh
(Şulhan Aruh)'u tamamlarken Salamon ben Moses ha-Levi Alkabes de
Edirne'de, tüm dünya Yahudilerinin halen kutsal Cuma akşamını
karşılarken söyledikleri Leha Dodi ilahisini besteledi, Yakov Kuli ünlü Me-am Lo'ez eserini3 yazmaya başladı.. Haham Abraham ben İsak Asa da Yahudi edebiyatının babası olarak tarihe geçti.
Osmanlı Yahudi yaşamında önemli bir olay da İzmir'de doğan Sabetay
Sevi'nin önce kendini Mesih ilan ederek, sonra da Müslümanlığı kabul
ederek yarattığı bölünme oldu.
1 1511 yılında İstanbulda David Nahmias matbaasında basılan Midraş Teilim kitabı Müzemizde sergilenmektedir.
2 Immanuel Aboab, Nomologia o Discursos Legales (Portekiz, 17. yy) s. 9
3 Me-am Lo'ez'in 1732 İstanbul basımı ikinci cildi (Şemot bölümü) Müzemizde sergilenmektedir.
Kan İftirası
Avrupa ülkelerinde antisemit papazlar ve hükümdarlar halklarını
Yahudiler aleyhine kışkırtırken çok kez Kan İftirası söylencesine
müracaat edip Yahudileri her Hamursuz Bayramı arifesinde küçük bir
Hıristiyan çocuğu öldürüp kanını hamursuza katmakla suçlarken Kanuni
Sultan Süleyman imparatorluğundaki benzer iftiralara el koyuyor ve bu
gibi iddiaların derhal Saray'a bildirilmesini buyuruyordu.
Abdülmecid'in (1256/1840) ve Abdülaziz'in (1283/1866) de böyle bir iddianın mesnetsiz olduğuna... Yahudilerin dinlerini rahatlıkla icra etmekten alıkoymaya kimsenin hakkı olmadığına... dair fermanları mevcuttur1.
1 Abdülmecid fermanının orijinal nüshası Müzemizde sergilenmektedir.
Lozan ve Cumhuriyet
1856'da Hattı Hümayunun ilanı ile tüm Osmanlılar dinleri ve ırkları ne
olursa olsun eşit haklara sahip oldular. Bu arada Yahudi cemaatinin
yönetimi de peyderpey bağnaz dini kişilerden laik unsurların eline
geçmeğe başladı.
Birinci Dünya Savaşı sonunda yenilen ve parçalanan Osmanlı
İmparatorluğu tarih sahnesindeki yerini genç bir devlete, Mustafa Kemal
Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne terk etti. Atatürk
Cumhurbaşkanı seçildi ve laik bir Anayasa kabul edildi.
Lozan Antlaşması ile gayrimüslim dini azınlıklara azınlık hakları
tanınırken Türk Yahudi Cemaatı yöneticileri 15 Eylül 1925 tarihinde
aldıkları bir kararla Lozan'ın Şahıs Hukuku alanında (Madde 42)
düzenlediği azınlık haklarından feragat etti.
İkinci Dünya Savaşı'nın trajik yıllarında Türkiye tarafsızlık statüsünü
korumayı başardı. Atatürk ırkçı-totaliter buhranın ilk belirtilerini
sezinlediği 1933 yılında Nazi Almanyasının ünlü Yahudi bilim adamlarını
Türkiye'ye sığınmaya ve bilim hayatlarını Türk Üniversitelerinde devam
ettirmeye davet etti.
|
Selahattin Ülkümen
Yad Vashem’deki törende |
Davete icabet edip yurdumuza gelen profesörler uzun yıllar ülkemiz üniversite ve bilim hayatına değerli katkılarda bulundular.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Türk Diplomatları1
olağanüstü bir gayret göstererek görevde bulundukları Nazi işgali
altındaki ülkelerdeki Türk kökenli Yahudileri ve çok kez, mevzuatı
zorlayarak, onların Türk uyruklu olmayan yakınlarını, Nazi mezaliminden
ve yok etme kamplarından kurtarmayı başardılar. "İnsanlık Örneği" bu
kahramanlardan 1943-44 Rodos Konsolosu Selahattin Ülkümen'e dünyadaki
tek gerçek soykırım (Holocaust) Enstitüsü ve Müzesi olan Kudüs'teki Yad
Vashem tarafından 26 Haziran 1990 günü düzenlenen görkemli bir törenle
Uluslararası Dürüst (Righteous Gentile = Hassid Umot ha-Olam) unvanı
verildi.
1 Paris Büyükelçisi Behiç Erkin, Paris Başkonsolosu Cevdet
Dülger, Paris Konsolos Muavini Namık Kemal Yolga, Marsilya Konsolosu
Necdet Kent ve daha niceleri ...
Günümüzde Türk Yahudileri
Bugün Türkiye'de yaşayan Türk Yahudilerin sayısı yaklaşık 20. 000
kadardır. Yaklaşık 18. 000'i İstanbul'da, 1. 500 kadarı İzmir'de ikamet
ederken diğerleri Ankara, Bursa, Çanakkale, Kırklareli, Adana ve
Antakya'da oturmaktalar. Türk Yahudilerinin yüzde 96'sı Sefarad olup
Aşkenaz sayısı yaklaşık 500 civarındadır. 80 kadar Karay Yahudisi,
Hahambaşının dini otoritesini kabul etmeyen özerk bir cemaat oluşturur.
Türk Yahudilerinin yasal temsilcisi Hahambaşı'dır. Görevinin ifasında
kendisine, dini konularda 5 Rav'dan oluşan bir dini kurul (Bet Din),
değişik günlük konularda ise 50 danışmanı yardımcı olur.
Sinagoglar Vakıf statüsünde olup İstanbul'da, üçü yalnız yaz aylarında
olmak üzere, 20 sinagog devamlı hizmettedir. Tarihi Ahrida ve Yanbol
Sinagogları 15. yüzyıldan beri devamlı olarak ibadete açıktır.
İstanbul'da 16. ve 17. yüzyılda tesis edilen Kuzguncuk, Hasköy ve
Ortaköy mezarlıklarına halen gömü yapılmasına devam edilmektedir.
Ayrıca Ulus, Ulus Aşkenaz, Şişli İtalyan, Bağlarbaşı ve Kadıköy
Acıbadem mezarlıkları da hizmettedir.
Türkiye'nin ilk ve tek Yahudi Müzesi de, Karaköyde, 500. Yıl Vakfı
tarafından restore edilen eski Zülfaris Sinagogu'nda 25 Kasım 2001 den
hizmete girmiştir.
|
|
|
Neve Şalom Sinagogu'nda Düğün
|
Ahrida Sinagogu'nun Tevası |
Hasköy Maalem Sinagogu'nda Dua
|
Foto:İzzet Keribar |
Eğitim, Lisan ve Sosyal Yaşam
Cemaatin halen İstanbul-Ulus'ta ana okul - ilk ve orta öğretimi
kapsayan bir okul kompleksi mevcuttur. Eğitim lisanı Türkçe olup
haftada birkaç saat İbranice ve İngilizce lisan dersi verilir. Türk
Yahudilerinin ana dili Türkçe'dir. 75 yaşını aşmış olanlar özel
hayatlarında zaman zaman Fransızca veya geleneksel Yahudi İspanyolcası
(Yahudice, Ladino) dilini de konuşurlar.
Türk Yahudi basınının uzun ve parlak bir geçmişi vardır. İlk Türk Yahudi gazeteleri La Buena Esperansa ve La Puerta del Oriente 1843'de İzmir'de yayına girdikten yaklaşık 10 yıl sonra Or Israel
gazetesi de İstanbul'da yayınlanmağa başladı. Günümüzde yayınlanan tek
gazete ise 1948 de Yahudi İspanyolcası dilinde yayın hayatına giren,
ancak 1984'de Türkçe olarak imaj değiştiren Şalom Gazetesidir. Şalom'un yalnızca bir sayfası, geçmişle bağları devam
ettirebilmek ve dış ülkelerdeki dindaşları da bilgilendirmek amacıyla
Yahudi İspanyolcası dilinde düzenlenmektedir. Şalom'un Yahudi
İspanyolcası dilinde düzenlenen eki El Amaneser aylık olarak yayımlanmaktadır.1
İstanbul'da 98 yataklı Or Ahayim Balat Musevi Hastanesi ile İzmir'de
Karataş hastanesi hastalara hizmet verirken yaşlılara, öğrencilere ve
muhtaçlara destek veren tüm geleneksel hayır kurumları da
faaliyetlerine devam etmektedir.
Türk
Yahudi cemaati yaklaşık 70 milyon nüfuslu Türkiye'de çok küçük bir
kesimi teşkil etmektedir. Ancak aralarında İstanbul, Ankara ve Ege
Üniversitelerinde öğretim üyeleri, ticaret-sanayi ve serbest
mesleklerin her dalında ün yapmış iş adamları ve gazetecileri ile yurt
hizmetindedir.
1 Türk Yahudi Basınından örnek gazeteler Müzemizde sergilenmektedir.
|