Gediz Nehri ve İzmir Körfezi


Bir çok olumsuzluğa neden olsa da, Gedizin Kuzey Egeye can katan, çok önemli bir akarsu olduğunu unutmamamız gerekir. Bu önemli hayat suyu, taşkınlarıyla Manisa ve Menemen ovasına büyük zararlar verirken, getirdiği alüvyonlarını İzmir Körfezinin kuzey kıyısında bırakarak, körfezin dolmasına ve girişinin kapanmasına neden oluyordu. Kuzey Egenin en önemli akarsuyu, antik dönemde Hermos adıyla anılan Gediz Nehridir. "Osmanlı Arşivindeki Belgelerle İzmir ve Gediz" kitapçığını yazan Cevat Korkut, hırçın ve sürekli taştığı için halkın bu nehre "Cadı Gediz" adını taktığını yazıyor. D Ersin Doğer, Gediz hakkında yazdığı makalede, bölgeye hayat veren bu önemli akarsuyun yarattığı taşkınlar nedeniyle halka hayatı zindan ettiğini yazar. 19. Yüzyıla kadar taşkınları ve taşıdığı alüvyonlarıyla denizle buluştuğu bölgede zararlara neden olan Gediz Nehri, günümüzde kirlilik saçmakta ve temizlenmeye yüz tutmuş İzmir Körfezini kirletmekte ve tekrar doldurmaktadır. 2004 yılı içinde İzmir basınında Gediz Nehriyle ilgili sık sık haberlerin çıktığına tanık oluyoruz. 11 Haziran 2004 tarihli Milliyet Gazetesinin Ege ekinde yer alan bir haber "Hepimiz Suçluyuz" başlığını taşımaktaydı. Haberde Prof. Dr. Mehmet Kumrunun yaptığı bir araştırmanın sonuçları yayınlanmıştı. Bu rapor, Gediz Nehrinin ağır metallerle, tortularla kirlenip, çamur taşıyarak Körfeze döküldüğünü açıklıyordu. Rapor 40 yıllık bir uğraş ve büyük paralar harcanarak temizlenen Körfezin Gediz tarafından tekrar kirletildiğini ve taşınan çamurlarla dolmakta olduğunu vurguluyordu. Kütahya Murat Dağından doğan ve denize döküldüğü yerde geniş bir delta yapan Gediz, taşıdığı kumlarla Körfez ağzını doldurmaktaydı.Bu yüzden 19. Yüzyılın sonlarına doğru, Körfezin kuzey kısmı iyice sığlaşmış ve denize girişi çıkışı engellemeye başlamıştı. Körfezi yine dolduruyor Körfezin kuzeyindeki sığlık nedeniyle gemiler İzmire Körfezin güneyinden geçebilmekteydi. Osmanlı yönetimi de, geçidin darlığı sayesinde Körfezin güney ağzına inşa ettirdiği Sancak Kale ile giriş çıkışı denetleyebiliyordu. Varoluşunu deniz ticaretine ve limanına borçlu olan İzmir, girişin dolması nedeniyle risk altındaydı. Tarihteki bazı önemli liman kentlerinin başına gelen son, İzmirin başına da gelecek miydi? K. Menderesin getirdiği alüvyonlar Efes Körfezini doldurup, limana gemiler giremeyince, kentin ekonomik önemi azaldı ve zamanla yok oldu. B. Menderes de Milet kentinin başına aynı sonu getirmişti. Aynı akıbetten korkan izmirli Gedize karşı bir önlem almanın gerektiğine inanmışlardı.1856 Islahat Fermanının yabancı sermayeyi güvence altına almasından sonra, Batı sermayesi İzmire yatırımlar yapmaya başladı. Bu yatırımlar, İzmirin ticari etkinliklerini artıracak olan demiryolu ve rıhtım projeleriydi. 1857de demiryollarının, 1867de de rıhtımın inşasına başlandı. Projelerin tamamlanmasından sonra, İzmirin ticaret hacminde büyük artış yaşandı. Efesin başına gelen Deniz trafiği ve Körfeze giren gemilerin tonajı arttı. Bu artış, bölgenin yaşamakta olduğu tehlikeye dikkatlerin çekilmesini sağlamıştır.Gedizin Bostanlı civarındaki kolları deltasını genişletmeye başlamış, taşıdığı alüvyonlar İç Körfezin ağzını kapatmış, denizi iyice sığlaştırmıştı. Gemiler, karaya oturmaya başlamışlardı. Bu durum tüccarları, kumpanya sahiplerini, yerel yöneticileri endişeye düşürmüştü. Gedizin Körfez için tehlike oluşturduğunu gören ilk kişi Vilayet Başmühendisi Margassian Efendi olmuştur. 1860 yılında Gediz hakkında bir çalışma yapmıştı. Gedizin taşkınlarının ve limanı doldurmasının önlenmesi için yatağının Foça Agriya Körfezine kaydırılmasını önermişti. Ancak bu önerilere yönelik somut adımlar atılmamıştır. İzmirdeki yabancı tüccarların yaptıkları baskılar üzerine, vilayet yönetimi 1870 yılında İstanbula bir rapor göndermişti. Bu raporda Gedizin İzmir limanına ve civardaki tuzlalara büyük zarar verdiği vurgulanıyordu. Bunların önlenmesi için acilen çalışmalara başlanması gerektiğini bildirilmişti. Ancak yapılan yazışmalar sonuçsuz kalmıştır. Tehlikeyi Margassian Efendi sezdi Gedizin yatağının değiştirilmesi çalışmalarına ancak 1886 yılında başlanabilmiştir.Bunun için Gediz ile delta düzlüğü arasında 10 metre yüksekliğinde, 20 metre genişliğinde bir set ve eski kollarına yönlendirecek kanallar yapılmıştı. Çalışmalara 1886 yılında başlandı Böylece "Cadı Akarsu" Agriya Körfezine yönlendirilmiştir. Bu çalışmalarla Gedizin zararlarının önüne geçilmiştir. Gedizin yatağının değiştirilmesi, Osmanlı Devletinin akarsularla ilgili gerçekleştirdiği en büyük proje olmuş ve yaklaşık 20 yıllık bir çaba sonrasında tamamlanabilmiştir. Gediz Deltası, Türkiyenin en büyük deltalarından biridir.Ekolojik yönden bol gıdalı bir sulak alan özelliği taşır. Kuşları, balıklarıyla binlerce canlıyı barındırır. Tarım, hayvancılık, balıkçılık, tuzla işletmeleri gibi önemli iktisadi işlevlere de sahiptir.Ancak bu hayat ve zenginlik kaynağı günümüzde bilinçsizce kullanılan kimyasallar nedeniyle, kirlilik ve ölüm kaynağına dönüşmekte, temizlenen İzmir Körfezini tekrar kirletmektedir.Temiz Körfezi borçlu olduğumuz merhum başkan Ahmet Piriştinanın anısını yaşatmak istiyorsak ve eski sorunları yaşamak istemiyorsak, Gediz konusuna ciddiyetle eğilmemiz gerekiyor. ege@milliyet.com.tr0
Milliyet iPhone uygulaması yenilendi.
Daha hızlı, daha canlı, en güncel! Yenilenen Milliyet.com.tr iPhone uygulamasını hemen indir!
iPad’i unutmadık!
iPad’inize özel Milliyet.com.tr uygulamasını ücretsiz indirmek için tıklayın.



Yorum Yaz
20Yorum Başlığı:420Yorum: