ORDU MİLLETTEN TSK’YA EVRİLDİK!

1904
0
Paylaş:

Bir milletin varoluşunda ordunun/askerin yeri tartışılmaz. Hele de bu millet Türkler olursa..

Ordu, tarih boyunca Türklerde olmazsa olmaz bir kurumdur, “Ordusuz Türk yaşayamaz.” desek yeridir.

Türkler Müslüman olduktan sonra da orduya çok önem vermiş, askerliği yüksek bir makam saymıştır. Orduda asker iken savaşırken öleni Peygamberlikten sonra en yüksek makamlardan biri olan “Şehit” saymış, geri kalanları ise “Gazilik” unvanıyla onurlandırmıştır.

Ordu anlayışı Türklerde yüklendiği mana itibariyle kutsaldır.

Nasıl olmasın ki?

Allah’ın Resulü (sav) buyurdu ki: “İki gözü Allah (cc) Cehennemde yakmaz. Birincisi sınırda nöbet bekleyen askerin gözünü; ikincisi ise gece kalkıp yalnızken Allah (cc) korkusuyla gözyaşı döken gözü.”

Bu anlamda ordunun ve ordunun bir ferdi olan askerin eşi, benzeri yoktur.

Ordu/asker bizim için geçmişimizin, özgürlüğümüzün, medeniyetimizin, kültürümüzün, sanatımızın hülasa bütün milli ve manevi değerlerimizin şaşmaz koruyucusudur.

Türk tarihine baktığımızda ordumuzun muazzam olduğu, askerimizin milletle içice olduğu dönemlerde cihana hâkim olmuşuz. Bu anlamda Akif’in değişimiyle, “Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz / Gelmişiz cihana insanlık nedir öğretmişiz.” Noktasını yakalamışız.

Ordumuzun milletle el ele vererek gerçekleştirdiği fetihler sonrasında kaldığımız topraklarda kurduğumuz medeniyetler, yaşadığımız kültür hala bugünkü insanlığın özlemi olarak tarih sahnelerinde yerini almıştır. Türkler ordunun milletle el ele vermesi sayesinde tepe bir varlık haline gelmiş ve insanlığın yolunu aydınlatan bir ışık olmuştur.

Ordunun, askerin milletten kopuk olduğu dönemler ise kargaşaların, huzursuzlukların yaşandığı dönemler haline gelmiştir.

Batılılar, Türklerin ordu/millet bütünlüğünü çok iyi gördükleri için, “Bütün milletlerin ülkelerini korumaktan ümitlerinin kesildiği yerde Türklerin taarruzu başlar.” Demek mecburiyetinde kalmışlardır.

Bakın tarihin sahnelerine..

Selçukludan Osmanlı’ya, Malazgirt’ten İstanbul’un fethine, Çanakkale’den Milli Mücadele’ye kadar, el ele vermiş bir ordu/millet bütünlüğünün destanlaşan resmini görürsünüz.

O sebeple büyük Akif ordu milleti tarif ederken o ordunun fertlerini Sahabe ile denk tutmuştur:

“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe, desem sığmazsın

….

Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber!

Sana âğuşunu açmış duruyor Peygamber.”

“Ordu Millet”, bir ülkede yaşayan bütün vatandaşların din, cinsiyet, mezhep gözetilmeksizin asker sayılması anlayışıdır. Bu düşünceye göre askerlik milli ve manevi bir görevdir.

“Ordu Millet” kavramı Türkler arasında ortaya çıkmış bir kavramdır. Türk ailesinde doğan her çocuk kadın olsun, erkek olsun savaşçı özellikler kazandırılarak yetiştirilmiştir. Türklerde askerlik herhangi bir meslek değil, herkesin bildiği ve gerektiğinde uyguladığı bir kavram olmuştur.

Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle birlikte “cihad” ve “şehitlik” kavramlarının varlığı milletimizde var olan “Ordu Millet” mayasının devamında önemli rol oynamıştır.

Bu manayı idrak eden Türkler tarih boyunca hep “Ordu Millet” olarak yaşadı. Anadan doğma asker bir mille oldu. Bu sayede dünyanın üç kıtasında asırlarca sesimizi duyurdu. Bu sayede İlay-ı Kelimetullah bayrağını cihanın her yerine dikti.

  1. Yüzyılın başlarına kadar Türk toplumunda “Ordu Millet” hakim olmuştur. Osmanlı’yı Osmanlı yapan ruh da “Ordu Millet” anlayışıdır. Bu tarihe kadar Türklerde askerlik ayrıcalıklı bir meslek olarak kabul edilmemiş, eli silah tutan kadın-erkek herkes asker sayılmıştır. Ancak ne kadar hazindir ki 20. Yüzyılın başından beri orduyu milletten ayıran bir girişimde bulunulmuş ve TSK oluşturularak Türkler “silahlı-silahsız” diye ayrılmıştır.

Ordu ve milletin adeta iç içe geçtiği Türklerin bugününe bakıldığında milletimizin mayası olan bu iki unsurun birbirinden ayrılmaya çalışıldığı, hatta bazı yanlış düşüncelerle birbirine küstürme çalışmalarının yapıldığı görülmüştür. Hâlbuki Orduyu milletten ayırırsanız geriye Türk diye bir şey kalmaz.

Milletimizi var eden “Ordu Millet” temel düşüncesinin zedelendiği olaylar zinciri yüz sene önce milleti silahlı-silahsız diye ayırmakla başladı ve maalesef orduyu milletten ayırıp TSK yaptık. Bunun cezasını ise, 1960, 1971, 1980, 1997, 2007 ve nihayet 15 Temmuz 2016 tarihlerinde yaşadığımız darbeler/darbe girişimleri ile millet olarak gördük.

Şüphesiz bir kısım darbecileri saymazsak TSK milletimiz adına önemli görevler ifa etmiştir. Bugünde milletimizin varlığını koruyan ön önemli kurumlarımızdan biri TSK’dır. Ancak millet olarak tarih sahnesinde yeniden boy göstermek istiyorsak, milleti “silahlı-silahsız güç” şeklinde ayırmaktan vazgeçmeli ve “Ordu Millet” ruhunu yeniden diriltmeliyiz.

“Ordu Millet” anlayışının hâkim olacağı günleri hasretle bekliyor ve yazımı Mehmet Akif’in Ordu marşıyla bağlamak istiyorum:

6 yorum yapıldı.

Yılmam ölümden, yaradan, askerim;

Orduma, gazi dedi Peygamberim.

Bir dileğim var, ölürüm isterim:

Yurduma tek düşman ayak basmasın.

Âmin! Desin hep birden yiğitler,

Allahu ekber, gökten şehitler.

Âmin! Âmin! Allahu ekber!
Türk eriyiz, silsilemiz kahraman…

Müslümanız, Hakk’a tapan Müslüman.

Putları Allah tanıyanlar, aman,

Mescidimin boynuna çan asmasın.

Âmin! Desin hep birden yiğitler,

Allahu ekber, gökten şehitler.

Âmin! Âmin! Allahu ekber!
Millet için etti mi ordum sefer,
Kükremiş arslan kesilir her nefer,
Döktüğü kandan göğe vursun zafer,
Toprağa bir damlası boş akmasın.

Âmin! Desin hep birden yiğitler,

Allahu ekber, gökten şehitler.

Âmin! Âmin! Allahu ekber! Allahu ekber!
Ey Ulu Peygamberimiz nerdesin?
Dinle minaremde öten gür sesin!
Gel, bana yâr ol ki cihan titresin,
Kimse dönüp süngüme yan bakmasın.

Âmin! Desin hep birden yiğitler,

Allahu ekber, gökten şehitler.

Âmin! Âmin! Allahu ekber! Allahu ekber!

Paylaş:

Yorum Yaz