T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 11 TEMMUZ 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


CEMİL MERİÇ'İN BİLİNMEYEN BİR TERCEME-İ HÂL VARAKASI

Cemil Meriç (1917-1987) hakkında ne yazık ki hâlâ elimizde ayrıntılı bir bibliyografya bulunmuyor; üstelik kırk kadar gazete, dergi ve ansiklopedide yüzlerce makalesi yayımlandığı halde bulunmuyor...

Peki elimizde ne var? Bu yazıların bir kısmından derlenmek suretiyle meydana getirilen 9 adet telif eser ve Balzac (1943-1946), Hugo (1956-1966), Antoine Meillet-Michel Lejeune (1967), Uriel Heyd (1980), Thornton Wilder (1981) ve Maxime Rodinson'dan (1983) yapılmış 10 adet tercüme var; bir de oğlu Mahmut Ali Meriç'in yayıma hazırladığı Jurnal I-II (1992-1993) ile kızının yayıma hazırladığı Sosyoloji Notları ve Konferanslar (1993)...

Halil Açıkgöz'ün derleyip 1993'de ilk baskısı, 2005'de ikinci baskısı çıkan Sohbetler hâlâ önemini korumakta... Keza 2003'de Mehmet Tekin, 2004'de ise Mustafa Armağan-Sezai Coşkun tarafından derlenerek bir araya getirilen Konuşmalar/Röportajlar da -tüm noksanlarına ve zaaflarına karşın- genel okurun istifade edebileceği çalışmalar...

Hâl böyle olmakla birlikte -tekrarlamaktan niçin çekinelim- elimizde hâlâ bir "Cemil Meriç Haritası" bulunmuyor. Daha da acı verici olan husus şu ki: Bugün ayrıntılı bir Cemil Meriç monografisine/biyografisine de sahip değiliz; üstelik vefatının üzerinden 19 yıl geçmiş olmasına rağmen sahip değiliz...

Cemil Meriç'in Jurnal'lerinde ve Sohbetler'inde aktardığı otobiyografik bilgilerin ehemmiyetine işaret etmek bile gereksiz. Bilhassa 26 Ekim 1980, 25 Ocak 1981, 2 Mayıs 1982 ve 27 Mart 1983 tarihli notları (Jurnal II, s. 249-255, s. 267-269, 332-336, 344-348, İstanbul, 1998) Meriç'in okul çağlarını aydınlığa kavuşturmak bakımdan emsalsiz bilgiler içerirler.

İşte bizim aşağıda neşrettiğimiz "terceme-i hâl varakası" da mezkur notlarla yakından ilintili yeni ve farklı bir metin...

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nde yer alan "Meriç, Cemil" maddesinin (VI/269, İstanbul, 1986) yayım hazırlıkları sırasında (muhtemelen 1983'de) Dergâh Yayınları'na gönderilen ve aslı, yayınevinin arşivinde mahfuz bulunan bu 3 sayfalık "terceme-i hâl varakası"nı, eksiklerini tamamlamak suretiyle ve ileride neşredilecek bir monografinin harcına küçük de olsa bir katkı sağlamak amacıyla Cemil Meriç okurlarının dikkatine sunuyoruz.

  • Dücane Cündioğlu


    Bir ansiklopedinin sorusuna cevaptır

    Cemil Meriç'in ayırıcı vasıfları: 1. Şifa kabul etmez bir kitap delisi; 2. Yazıyı çok ciddiye alır; hem kendi yazdıklarını, hem de başkalarınkileri... Her düşünceyi sevgiyle karşılar. Tanıdığı insanlar arasında en az yobaz olanıdır. Hâfızası oldukça güçlüdür.

  • Cemil Meriç (*)
    Mezar taşları gibi yalan söylemek...

    Bu Frenk tekerlemesi hâl tercümeleri için de geçerli olsa gerek. Otobiyografi pekâlâ bir roman konusu yapılabilir. Goethe hâtıralarına Hayal ve Hakikat adını vermiş.* Bütün bir ömrün muhasebesini birkaç sahifeye sığdırmak kabil mi? Kim, hâfızasının aynasında sâdık akisler bulabilir? Çevrenin/çevremizin bizi taşımak zorunda bıraktığı maskeleri istesek de yırtabilir miyiz? Hele bir sanatçı... ebediyetin karşısına süslenerek çıkar. Bütün hâl tercümeleri bir çeşit müdafaanâmedir. Galiba en iyisi, anlatacağımız kimseyi bir yabancı olarak ele almak. Başka bir deyişle, peşin hükümlerden sıyrılarak geometrik bir ifadeyle hazretin tatsız tuzsuz bir tasvirini sunmaktır.

    Evet... Cemil Meriç bir Türk yazarı. Bir defa Millî Eğitim Bakanlığı'ndan, iki defa Türk Eğitim Vakfı'ndan ödül almış.**

    Fransızca'yı iyi bilir, İngilizce'yi anlar, Arapça'yı söker. Osmanlıca'sına diyecek yok!

    12 Aralık 1917'de Hatay'ın ücra bir kasabasında dünyaya gelmiş, Rumeli'den göçen bir ailenin çocuğu.

    Ayırıcı vasıfları: 1. Şifa kabul etmez bir kitap delisi; 2. Yazıyı çok ciddiye alır; hem kendi yazdıklarını, hem de başkalarınkileri... Her düşünceyi sevgiyle karşılar. Tanıdığı insanlar arasında en az yobaz olanıdır. Hâfızası oldukça güçlüdür.

    [1928] İlk mektebi eski bir Rüşdiye'de tamamladı. Mutlu olmayan bir çocuktu. Dickens'ın kahramanları, onun yaşadığı çevreye kıyasla inanılmayacak kadar bahtiyardırlar. Geçelim...

    İlk mektepte Arapça'ya, Fransızca'ya başladı. Kur'an, Tecvîd, Ahlâk okudu. Türkçe hocası Yüksek Öğretmen Okulu'nun Edebiyat Bölümü'nden mezun -basılmış yarım düzine şiir kitabı olan- manyak bir Çerkezdi: Ömer Hilmi Bey.

    İlk manzumesini onbir yaşında kaleme aldı kahramanımız, ve bu yüzden azarlandı. İlk mektebi bitirinceye kadar nice kitaplar okudu: Kâmil Paşa tercümesi Telemak'tan Corci Zeydan'dan çevrilen Abbâseye, Pol ve Virjini'den İki Çocuğun Devr-i Âlemine, Kızıl Tuğa kadar sayısız roman... Kitaplar dünyasına başlarken Türk Sazıyla karşılaşmış ve okumayı bu kitabı heceleyerek öğrenmişti.

    1928'de Antakya Sultanîsi'ne kaydedildi. Üç yıl sonra Fransız Lisesi [Lycée d'Antioche] ismini taşıyacak olan bu mektepte bütün hayatını etkileyecek hocalarla karşılaştı:

    [1] Satı' Bey'in yetiştirdiği Lâmi Jankat, o şımarık, o kendini beğenmiş orta mektep talebesinin hem ufkunu genişletti, hem hayalini.

    [2] Mahmut Ali hayatının sonuna kadar unutamayacağı dev tecessüslü bir tarih hocası; sonraları Don Kişotu okurken hep bu asil çehreyi hatırlayacaktır.

    [3] Ama onu asıl et-kileyen Ali İlmî Fânî oldu. Bu zat Darulfünun'da metin şerhi okutmuş, Osmanlıca'sı mükemmel, Farsça'sı metîn ve tırnaklarının ucuna kadar şair. Türkçe dersleri çok defa müşâere ile geçerdi. Divan Edebiyatı'nın sihirli dünyasına İlmî Bey'in kılavuzluğunda girdi. Nâbî'yi, Fuzûlî'yi -bilhassa- Nedim'i ezberlercesine okudu. Bu yıllar delikanlının kendini şâirliğe verdiği yıllardır. Her hafta 32 sayfalık bir defter dolduruyordu. Ali İlmî kalender-meşreb, her kabiliyete hayran ve alabildiğine müsamahakâr bir hocaydı. Delikanlıyı büsbütün şımarttı.

    [4] Sonra, yeni bir hoca bu küstah delikanlıya inzibat altına alınmayan bir kabiliyetin tehlikelerini öğretti; Memduh Selim Bey edebiyat tarihi ve tercüme hocası oldu. Abdullah Cevdet ile İctihad dergisinde çalışmış olan Memduh Selim hem Fransızca'yı, hem Farsça'yı çok iyi biliyordu. Cemil Meriç ilk büyük kütüphaneyi bu hocanın evinde gördü. Nietzsche'nin bütün eserlerini, Cevdet Paşa Tarihini, belli başlı divanları, Guyo'nun eserlerini ilk defa olarak bu kütüphanede karıştırdı.

    Sonra Fransızlar...

    [5] Eski bir başçavuş olan Moity'den nasıl cümle kurulacağını öğrendi. Onbeş günde bir kompozisyon imtihanı yapılıyordu. Meriç bu dersten daima birinciydi.

    [6] Daha sonra Bazantay'den Fransız Edebiyatı Tarihi okudu. Sefillerini Şemseddin Sami tercümesinden Orta 1'deyken ezberlercesine okuduğu Victor Hugo'nun Asırların Efsanesi adlı şiir kitabını baştan başa devretti. Chateaubriand'ı kitaplarıyla tanıdı. Bazantay, mektebin müdürüydü. Edebiyat doktoru olan bu zat çok titiz bir hocaydı. Yazı sanatının ne kadar güç, ne kadar ciddi bir alan olduğunu daha çok ondan öğrendi. Lanson'un Edebiyat Tarihini okutuyordu. Mezun olmak için klasik yazarlardan belli başlı kitapları okumak zorundaydı: Molière'den beş, Racine'den beş, Corneille'den beş eser okuyacaktı. Laburier'i, Pascal'ı, La Rochefoucauld'yu tanımamak sınıfta kalmak demekti.

    [7-8] Bu kıymetli hocalara iki isim daha eklemek zorundayız: Kelile ve Dimneyi okutan şair Ömer Yahya ile felsefe hocası Mesud Fânî. Edebiyat bakaloryasından sonra bir sene de felsefe okunuyordu. Mesud Bey, felsefenin esrarlı labirentlerinde eski bir Yunan hakîmi gibi rehberi oldu.

    Şimdi de entellektüel hayatı üzerinde büyük etki yapan bazı kitaplardan söz edelim: Önce, İsmail Habib'in Türk Teceddüd Edebiyatı... Diline karşı duyduğu sevgiyi şuurlu bir aşk hâline getiren kitap... Sonra, senelerce sürecek bir merakı tutuşturan Rıza Tevfik'in Kamus-ı Felsefesi... Sonra, Selim Sırrı'nın Terbiye-i Bedeniye Nazariyatı. Bu kitap yalnız tecessüsünü alevlendirmekle kalmadı, sağlam bir kafanın sağlam bir vücutta olabileceğini telkin ederek jimnastik yapmaya da zorladı. Hergün mektebin büyük bahçesinde en az bir saat koşuyor ve her fırsatta güreş tutuyordu. Bu faaliyet ona sevimsiz bir lakap kazandırdı: Orangutan.

    Kaderini tayin eden bir başka kitap da İbrahim Ethem'in Terbiye-i İrade başlıklı eseridir. Disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendi. Orta mektepten itibaren yeni bir lakapla taltif edildi: Victor Hugo. Bu lakap son sınıflara kadar devam etti, son sınıflarda adı filozof oldu. Pehlivanlıktan şâirliğe, şâirlikten hakîmliğe sıçrayış.

    Onsekiz yıllık hayatını bu üç mihver etrafında hülâsa etmek kabil.

    [1935-36] Sonra çeşitli felâketler...

    [1936-37] İstanbul'da geçen bir yıl... Nâzım'la, Kerim Sadi ile tanışması...

    [1937] Sancağa (Hatay'a) dönüş: İlk mektep hocalığı, Tercüme Bürosu'nda Reis Muavinliği...

    [1938] Nahiye Müdürlüğü...

    [1939] Ve iki ay süren hapishane hayatı... beraat...

    [1940] Tekrar İstanbul... ve Edebiyat Fakültesi... Fakülte'den çok kütüphanelere devam ediyordu; İnkilap ve Üniversite kütüphaneleri...

    [1942] Mezun olduktan sonra Elazığ Lisesi'ne tayin ediliyor.

    [1945] Üç yıl süren bu hocalıktan sonra hayatını kalemiyle kazanmaya başlıyor.

    1946'da imtihanla İstanbul Üniversitesi'ne lektör [okutman] olarak atanıyor.

    1974'te emekliye ayrılıyor.

    Bundan ötesini okuyucularım bilir: makaleler, kitaplar... Ömrüm okumak ve okutmakla geçti.

    Hugo'dan iki manzum tercüme [Hernani, 1956; Marion de Lorme, 1966], Balzac'tan altı roman [dördü yayımlandı: Altın Gözlü Kız, 1943; Onüçlerin Romanı, 1945, Otuzundaki Kadın, 1945; Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti, 1946; 2. bas. İhtişam ve Sefalet/Vautrin, 1973]; Uriel Heyd'den bir Ziya Gökalp [1980], Tornthon Wilder'den Köprüden Düşenler [1981], Berke Vardar'la Dillerin Yapısı ve Gelişimi [1967], bir kitapçık: Saint Simon: İlk Sosyolog İlk Sosyalist [1967], Hind Edebiyatı [1964], (2. bas. Bir Dünyanın Eşiğinde, [1976]), Bu Ülke [1974], [Umrandan Uygarlığa, (1974)], Mağaradakiler [1978], Kırk Ambar [1980], Bir Fâcianın Hikâyesi [1981]...

    Şimdilik basılan kitaplarım bunlardan ibaret.

    Her hafta Yeni Devir gazetesinde bir yazı yayımlıyorum, ayrıca Doğuş, Türk Edebiyatı, Hamle, Millî Eğitim ve Kültür dergilerinin de yazı âilesindenim.

    Fazla bilgi için bkz.

    1. "Ecco Homo", Mağaradakiler, [s. 445-452, İstanbul, 1978]
    2. "Cemil Meriç [Hoca] ile konuşma", Kırk Ambar, [s. 450-454, İstanbul, 1980]
    3. "Babil'de bir aydın: Cemil Meriç konuşuyor", Millet Gazetesi, 27 Temmuz-2 Ağustos [1982-1983?]

    -------------

    * Doğrusu: Şiir ve Hakikat [Dichtung und Wahrheit]
    * Doğrusu: Şiir ve Hakikat [Dichtung und Wahrheit]
    ** Doğrusu: Türkiye Millî Kültür Vakfı [1974 ve 1980]

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi