25 AĞUSTOS 2019 PAZAR

GİRİŞİMCİ ŞEHİR

New York Eski Belediye Başkanı ve Bloomberg Şirketinin Kurucusu Micheal Bloomberg Türkiye'deki bir konuşmasında rejimler geçici ama şehirlerin oluşturduğu medeniyet ve ekonomi kalıcıdır demişti.

Örneğin bizdeki Kapalıçarşı, Kudüs'teki duvarların içindeki hayat yüzyılların izlerini ve kültürlerini taşımaktadır. Ben de bu sözleri Girişimci Kapital kitabımım Girişimci Şehir bölümünde alıntılamıştım.  Ayrıca kitabımda Jane Jacobs'ı bu konuda öne çıkarmıştım.

“Jane Jacobs, The Death and Life of Great American Cities adlı 1961 tarihli kitabında sosyal kapitali (social capital) tanımlar ve Amerikan şehir hayatının tarihini anlatır. Jacobs bir aktivisttir, New York ve Toronto'da gösteriler organize etmiş̧ ve bir ikon olarak tarihte yerini almıştır.

Jacobs getto yaşamının yaşayanlar tarafından geliştirilmesini tavsiye eder. 1961'de yazdığı kitapta gecekonduları yıkarak yer açmaktan ziyade çeşitliliğin, yoğunluğun ve dinamizmin artırıldığı yeni yaşam alanlarının, sinerjinin ve tesadüflerin artırılması için hazırlanmasını salık vermiştir.

Gecekondu yaşantısının mutsuzluğa yol açtığını ve yaşayanların ekonomik koşullarının iyileştiğinde yeni yerlere kaçtığını ve yerlerini yeni kişilere bıraktığını; onların da mutsuz bir hayattan ekonomik olarak sınıf atlayarak kaçmaya çalıştığını ileri sürer.

Bunun aksine insanlar ekonomik sınıf atladıklarında yaşadıkları yerleri iyileştirmeli, yani bulundukları bölgenin kentsel dönüşümünü (gentrification) sağlamalıdır. Buna unslumming der, yani gecekonduları “gündüzkondu”ya çevirmek için yatırım yapılmasını ve yaşantının kesintiye uğramamasını ister.

Genel olarak bu yaklaşım şehir plancılarının tepkisini çekmiştir, çünkü yeni yollar ve iş yerleri yaparken o bölgenin yaşayanları göz ardı edilemeyecektir.

Zaten Jacobs'ın New York'ta yaşadığı yerdeki (West Greenwich Köyü) parktan yol geçirmeye çalışanlara karşı giriştiği aktivizm bu çalışmalarının başlangıcıdır.”  Jacobs hakkında daha zengin bir bakış açısı Kemal İnan'ın Teknolojik İş(lev)sizlik kitabında bulunabilir.

Bir başka örnek ise Tony Hsieh'tir. Tony Hsieh Harvard Üniversitesinden mezun olduktan sonra Oracle şirketinde işe başlar. Beş ay çalıştıktan sonra büyük şirket kültüründe yoğrulmak yerine kendi şirketini kurmayı ister.

Kurduğu şirketin en önemli özelliği arkadaşlarını işe almasıdır, daha sonra arkadaşlarının arkadaşlarını işe alır ama daha fazla kişiye ulaşılamayınca şirket zorluğa girer. Dışardan gelen insanlar her ne kadar yetenek olarak doğru olsalar da şirket

DNAsı açısından sorun çıkarmaya başlarlar. Yüz kişiye ulaşınca şirketin kültürü kalmaz ve şirket o büyüklükteyken Microsoft tarafından satın alınır. Şu anda ülkemizde örneğin kendi akrabalarımızı kendi çalıştığımız yerlere aldırmayı düşünemiyoruz bile! Şirket kültürlerinden bahsedebilir miyiz?

Hsieh hisselerinin hepsini almadan ayrılır. Daha sonra bir risk yatırım şirketi kurar ve yatırım yaptıkları Zappos şirketine CEO olarak katılır. Zappos internet üzerinden ayakkabı satan bir e-ticaret sitesidir.

Ama Hsieh'e göre Zappos,  bir e-ticaret sitesi değil bir müşteri hizmet şirketidir. Ayakkabı satan bir müşteri hizmet şirketi. Zappos müşteri memnuniyeti konusunda titizdir. Amacı müşterilerinin Zappos konusunda negatif konuşmamasını sağlamaktır. 

Yeri gelir çağrı görevlisi telefonda bir müşteri ile sekiz saate yakın konuşur yeri gelir annesi vefat eden bir müşteriye çiçek gönderirler. Reklama para harcama yerine müşteri memnuniyetine para harcayarak müşterilerin reklamlarını yapmalarını benimsemişlerdir. 

Örneğin çağrı merkezinde konuştuklarımızın genellikle belli yetkileri vardır ve diğer istekler için başkalarına yönlendirirler ve onlar başkalarına veya üst pozisyonlardakine eskale eder. Bizler içinse çağrı merkezi konuşması bir sinir harbine dönüşür. Zappos'da ise ilk çağrıya çıkan tek yetkili kılınmıştır. İlk çıkan yetkiliye sorumluluk ve sübjektivite verilir ve ne yapılması gerekiyorsa en doğrusuna karar vermesi ve yapması istenir. Sonuç; Zappos'un müşterilerinin yüzde 75'inden fazlası devamlı müşteridir.

Zappos şirketinde işe girebilmek şirket kültürüne uygunluk ile değerlendiriliyordu. İşe alan kişinin işe alınan ile ben bu kişi ile şirket dışında özel hayatımda da görüşürüm diyebilmesi en önemli kriterlerden biridir.

İş ve kişisel hayatı ayrı tutan değil birleştiren bir kültür Zappos kültürü olarak geliştirildi. Hatta yeni gelen çalışana dört bin dolar teklif edilip isterse şirketi bırakması da istendi.

Kimsenin kendine ait hissetmediği bir kültürde hapis kalmasını istemediler. Parayı alan yüzde 2 veya 3 olmuştur. Bir kişi bile içeride kalsa zararı çok olacaktır. Şirket o kişiler ile toksik hale gelebilecektir. Çünkü toksik adam toksik adamla çalışır.

Tony Hsieh'in özellikle insanlar şirketleri değil yöneticilerini bırakırlar sözü önemlidir. "

Zappos mutluluk üzerine kurulur. Mutlu çalışan mutlu müşteri demektir. Hsieh özellikle insanların mutluluğunun dört bileşeni olduğunu söyler. Kontrolü vermiş ama kaybetmiş olmama hissi, ilerliyor olma hissi, sosyal bağlarla diğer kişilere bağlanma, kendinden daha büyük bir vizyonun parçası olma duygularının mutluluğun bileşenleri olduğunu düşünür.  Zappos bu kültürle yılda bir milyar dolar satışa yaklaşır ve bir milyar dolara Amazon tarafından satın alınır. 

Şu anda Hsieh vizyonunu daha büyük bir projede deniyor. Zappos'un doğduğu şehir olan Las Vegas'ı bir teknoloji startup şehri yapmak üzere 2012 yılında servetinin neredeyse tamamı olan 350 milyon doları Las Vegas Şehir Merkezi (Downtown Project) projesine yatırır.

Amacı Zappos kültürünü şehir kültürüne çevirerek Las Vegas'ın kumarhane kısmının dışını ekonomik olarak geliştirmek ve bir teknoloji merkezi kurmaktır.

Bu rakamın iki yüz milyon doları gayrimenkul geliştirmek için harcanır. 60 dönüm yer alan Hsieh bu alan içinde bir yaşam alanı oluşturur. Elli milyon doları ile teknoloji şirketlerine yatırım yapılır, elli milyon doları sanat ve eğitim yatırımlarına ve geri kalan da kitapçı, kafe, otel gibi küçük işletmelere ayrılır.

Elbette, inişli çıkışlı bir süreçtir, bir şehrin DNA'sını değiştirmek ne kadar zordur ve ne kadar para ile yapılması gerekir açık bir sorudur. Las Vegas gibi dünyada kumarhane ve turizm ile özdeşleşmiş bir kenti ironik olarak risk yatırımı ve teknoloji startupları ile özdeşleştirir hale getirmek büyük bir vizyondur.

Hsieh burada inovatif bir şehir yaratarak bütün Las Vegas'a yaymak istemektedir. Bunu çıkardığı Delivering Happiness kitabında anlatır. Öyle bir tohum atılmalı ki burası çevresine dalga dalga ilham, girişimcilik enerjisi, yaratıcılık, inovasyon ve hareket sağlamalıdır.

Las Vegas'ı insanlar niye ziyaret ediyor dersek para harcamak, yemek yemek, gösterilere gitmek ve alış veriş yapmak için diyebiliriz.  Çoğu kişi kumarhanelerde zaman bile geçirmiyorlar.

Hsieh ise eğlence ekosisteminin parçası olan kesimi kendi geliştirdiği şehir merkezine çekerek teknoloji şirketi kurmalarını teşvik ediyor. Elbette yatırımlarının hepsi iyi gitmiyor ama Hsieh için ana hedef insana yatırım yapmak.

Onun için insanların dışarı çıkması önemli ve dışardaki tesadüfi karşılaşmaların onun deyimi ile çarpışmaların inovasyonu artıracağını söylüyor.

Bugün Türkiye özelinde bu model yavaş yavaş ekonomik darboğaza girmeye çalışan Alış Veriş Merkezlerini yeniden tanımlamak için kullanılabilir.

AVM 2.0 ile alış veriş, eğlence gibi fonksiyonlarının yanına teknoloji startuplarını barındıran ve onların enerjisini çoğaltan yapıları da AVM'ler bünyelerine toplayabilir. Bugün doğal olarak gelişen İstinye Park ve ARI Teknokent bu sinerjinin bir örneğidir.

Her AVM bir yandan gelir getirme bir yandan da bünyesinde bulunan startuplara kaynak sağlama yoluna gidebilir. Ayrıca onların enerjisi ve etkileşimleri de AVM'deki hareketliliği besleyerek etraflarında canlı bir ekosistem kurarak bir hayat kültürü oluşturabileceklerdir.

Her açılan teknokentte de sosyal hayat fonksiyonunu göz ardı etmemeli ve teknokentleri daha farklı düşünebilmeliyiz. Özellikle örneğin İstanbul'da ismi köy olan her koyun kendine özgü bir hayat tarzı vardır ve her biri bir teknokent olabilir.

İlla bir kapısı ve sınırı olmasına gerek yoktur önemli olan o yaşantının parçasına entegre olabilmektir.  Bu tip yapılanmalar ile girişimcinin kendini değerli hissettiği ve motive olduğu bir ortam yaratılabilir. Girişimci hayat boyu öğrenme sürecine sokulmalıdır.

Diğer girişimcilerle tanışma, yatırıma ulaşma, eğitilme ve teknik yardımları sürekli ekspoze edecek bir şekilde yaşamalıdır.  Buralar kişilerin girişimci ruhu taşıdıkları, her konuda etik değerleri abartıp önlerine koyarak hareketsiz bırakılmadığı bir ortam olmalıdır.

“Bu çalışmalar neticesinde şehirler barındırdıkları yeteneklerin enerjilerinden yeni girişimler çıkartırlar, yetenek havuzu başka şehirlere kaçarak azalan değil diğer yerlerden yeni yetenekleri alarak büyüyen bir yapıya dönüşür.

Bir şekilde bu yapı şehrin DNA'sını besleyen bir yapı olarak katkı sunar. Bu şehirlerin ekonomik bağımsızlığını ve sürdürebilir yapısını destekler ve şehirleri çekim yeri yapar.” Girişimci Kapital kitabından devam edelim.

“Artık bölgelerin büyük işletmeleri kendilerine çekerek iş yaratmasından ziyade kendi içlerinden büyük işletmeler çıkarması stratejisine geçilmiştir. Yani yeni teknolojileri ortaya çıkaran imkânlar, şehirleri “girişimci şehir” konseptine geçmeye zorlamaktadır. Girişimci şehrin nüvesi mutlu insanlardır, evleriyle işlerinin ve eğlencelerinin arasında ulaşım zorluğu olmayan, akışkan bir ekonominin parçası olabilen bireyler girişimci şehirlerin nüvesidir. Zaman içerisinde bu şehir konsepti başarıya ulaşırsa sınırları aşarak uluslararası girişimcileri ve yatırımcıları bünyesine çekecek şekilde gelişecektir.

Girişimci şehirde insanlar arası etkileşim üst düzeye çıkmalıdır, tesadüfi etkileşimlerin (serendipity) çokça rastlanılacağı bir sosyal hayat sağlanmalıdır. Toplulukların ve komşulukların artırıldığı bir şehir hayatına ulaşılmalıdır.

Beraber öğrenmenin hayatın her alanına gireceği, üniversitenin kapılarının halka açık olduğu bir yaşam hedeflenmelidir. Hedef ev, iş ve eğlencenin yürüme mesafesinde olmasıdır. Şehrin yaşam kalitesinin ölçümü bu kritere dayandırılmalıdır. Belki bu şekilde şehirleri listeleyen bir endeks çıkartılabilir.

Girişimci şehir toplulukların öne çıkarıldığı dev bir şehir olmalıdır. Mahalle bazında etkileşimin artacağı sosyal hayat desteklenmelidir. Şehir hayatı insanları evlerinden dışarı çıkarmalı ve dışarıda vakit geçirecek şekilde yeniden dizayn edilmelidir.

Yatırım kararları kısa vadede kârlılık üzerine değil, uzun vadede toplum mutluluğunun sürdürülebilirliği ve artırılan etkileşim şansı dikkate alınarak yapılmalıdır.

Bu yapı şehirlerden, şirketlere, okullara doğru gelişmeli ve insanlar arası etkileşim şanslarını artırarak, karşılaşma rahatlığı ortaya çıkarılmalıdır. Bunlar açık kültür, yaratıcı düşünceyi destekleme ve optimist hayat bakışını etrafa yaymayla desteklenmelidir.”

- TERCÜMEİHÂL

-

DİĞER YAZILARI

Yorum Yaz

  456662

-