Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
by Hakkı Uyar
"CHP'nin Avrupa'nın Radikal ve Demokrat Partileri ile İlişkileri (1926-1935)", Mete Tunçay'a Armağan, (Der: Mehmet Ö. Alkan, Tanıl Bora, Murat Koraltürk), İletişim Yay., İstanbul, 2007, ss. 707-724.
2019, HİSTORY STUDİES DERGİSİ
Cumhuriyet'in ilk 27 yıllık evresinde, CHP yönetiminin iktidarlığı söz konusu olmasına rağmen, devlet bürokrasisi tarafından sürekli olarak denetlenmiştir. Bu süreçte devlet ile parti, ülke yönetiminde birlikte çalışmış iki teşkilattır. Ancak bu birlikteliği, parti-devlet beraberliği ile karıştırmamak gerekir. Parti-devlet beraberliği, 18 Haziran 1936 tarihinde başlayıp, 7 Haziran 1939 tarihinde sonlandırılan 3 yıllık bir uygulamadır. Dahiliye Vekili'ne CHP Genel Sekreterliği görevi verilirken, valilere de CHP il başkanlığı görevi verilmiştir. Partinin kuruluştan itibaren denetlenmesi ve gücünün belli bir noktada sınırlandırılması, kendi teşkilatını inşa etmesine yardımcı olmuştur. Genel başkan, genel başkan vekili, genel sekreter, genel başkanlık kurulu, parti divanı, parti üyeliği, taşra teşkilatı, kongre, tüzük ve programlarıyla birlikte, modern dünyanın partilerinden biridir. CHP teşkilatı, devlet teşkilatından ayrı olarak belirli bir hiyerarşiye göre düzenlenmiş kurumsal bir sisteme sahiptir. Bu imkân çerçevesinde, parti ile devlet teşkilatının aynı konuda farklı çalışmalar yapabildiği örnekler mevcuttur. Bu makalede, hem bu örneklerden biri olan Fransa ile kurulan ilişkilere yer verilecek, hem de Türkiye'deki iktidar-devlet ilişkisinin temel özellikleri ele alınıp değerlendirilecektir.
2019, BİRİKİM DERGİSİ
Avrupa'da faaliyet gösteren halkçı, demokrat, radikal ve sosyalist partilerin liderleri, 29 Ağustos 1924 tarihinde Cenevre'de bir araya gelerek, Entente İnternationale des Partis Radicaux et des Partis Démocratiques Similaires (Radikal ve Benzeri Demokratik Partilerin Uluslararası Birliği) adını taşıyan bir teşkilat kurdular. Birliğin ilk kongresi, 1-2 Haziran 1925 tarihlerinde Kopenhag'ta düzenlendi. Birliğe üye olan partiler, eşitlik, vicdan hürriyeti, barış ve demokrasi konularında duyarlı partilerdi. Birliğin amaçları şöyle belirlenmişti: partilerin dünya siyaseti hakkında ortak çalışma şartlarını oluşturmak, demokratik prensipleri propaganda edebilme yolunu açmak, partilerin kendi özgünlüklerini korumalarını temin edebilmek, partilerin diğer partilere müdahale etmeden fikir alışverişinde bulunma şartlarını sağlamak, dünya siyasetindeki çatışmaları etkisiz kılmak ve dünya barışı için çalışmak. Kemalist kadronun kullanmış olduğu halkçı söylem, Üçüncü Fransız Cumhuriyeti'nin siyasetine yön veren Solidarizm düşüncesine yakın bir görüştü. Bu söylem, Birlik yöneticilerinin dikkatini çekmiş ve CHP yöneticileriyle çeşitli yazışmalar gerçekleşmişti.
2016, TOPLUMSAL TARİH DERGİSİ
CHP yönetimi 1930’lu yıllarda Avrupa’da düzenlenen uluslararası kongrelerin bazılarına temsilci göndererek katılım sağladı; bunlardan biri de Hamburg’da düzenlenen İş ve Neşe Dünya Kongresi’ydi. Kongreyi düzenleyen Alman İş ve Neşe Çalışma Teşkilatı, Alman Nasyonal-Sosyalist İşçi Partisi’nin 1933’te iktidara gelmesiyle birlikte toplumsal hayata yönelik çalışmalar yürütmek üzere kurulmuştu. Amacı, bütün işçi örgütlerini ve sermaye gruplarını tek bir merkezden idare edebilmekti.
1926 yazında Fransa Radikal Partisi milletvekillerinden Paul Bastid Ankara’ya gelmiş ve Cumhuriyet Halk Fırkası ile yakın temasa geçerek bu parti hakkında ayrıntılı bilgi toplamıştır. Bir süre sonra CHF bir davet almış ve bu davette CHF programının Avrupa’daki radikal partilerin programıyla tümüyle örtüştüğü ve yapılan uluslararası birliğe, “antant”a, ya da tüzüklerinde kabul edilmese de, o günkü moda deyimiyle enternasyonale CHF’nin de katılması, “iltihakı” önerilmiştir.
Cumhuriyetin genel anlamda Osmanlı Devleti'nden devraldığı sosyal ve ekonomik yapının çok da parlak olmadığını ve sorunlar yumağını barındırdığını söylemek gerekir: " … Türk köylerinin % 80'i sağlığa uygun olmayan çevrelerde kurulmuştu. Halkın % 14'ü sıtmalıydı. Frengi yaklaşık % 9 oranında yaygındı. Köylülerin % 72'si bitli olup her an tifüse yakalanabilecek durumdaydılar. Sağlığa uygun tuvalet vb. kolaylıklar % 97 evde söz konusu değildi. Ve bu koşullara sahip halkın % 7'si okur-yazardı. İstanbul, İzmir, Beyrut gibi birkaç kentin dışında durum köylerden çok farklı değildi. Yüksek Bürokratik kademe, dışa bağlı tüccarlar dışında halk yani esnaf (zanaatkârı da içermektedir bu terim) ve küçük memurlar her gün artan geçim sıkıntısı içersinde yoksullaşmaktaydı. Şehirlerin hemen büyük çoğunluğu batı anlamında kentsel fonksiyonlara sahip değillerdi. Su, elektrik ve havagazı gibi kolaylıkların " birkaç büyük kente girdiği tarihler de 19. Yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başına rastlamaktaydı. Nitekim İzmir'de bu konudaki tarihler şöyle idi 1 : Su Elektrik Havagazı Tramvay 1893 1905 1862 1885 İzmir, 20. yüzyılın başında ülke ortalamasına göre sosyo-ekonomik bakımdan gelişmiş bir liman kentiydi. Kentin bu konumunda zengin hinterlandı ve kozmopolit yapısı önemli bir etkiye sahipti. Ancak, kozmopolit yapı ve farklı etnik/dinsel kimliklerin varlığı siyasal bir kaos ortamını da beraberinde getiriyordu. İzmir, Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki sürece bu ortamda girdi. Kentin Yunanlılar tarafından işgali, şehri Türk Kurtuluş Savaşı'nın sembol şehri haline getirdi. Bu bağlamda İzmir, Milli Mücadele'nin " kızıl elma " sıydı, nihai hedefiydi. Kentin Yunan işgalinden kurtuluşu ile birlikte yeni bir dönem başladı. Nüfus mübadelesi ve diğer yollarla Rum, Ermeni nüfusun kenti terk etmesiyle siyasal kaos ortamı da sona ermekteydi; ama ticareti önemli ölçüde elinde bulunduran gayrimüslim unsurların gitmeleri, kentin eski ihtişamını yitirmesi anlamına da geliyordu. Özellikle bu durum 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ile birleştiğinde kendini çok daha açık bir şekilde gösterecektir. Kentin hinterlandı ile birlikte Yunan işgalinden büyük zarar görmesi, tabloyu daha da olumsuz bir hale büründürüyordu. Nitekim, kentin ve ülkenin kurtuluşundan 5 ay kadar sonra İzmir'de toplanan Türkiye İktisat Kongresi'nde dönemin İktisat Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) Bey, yaptığı konuşmada ilk olarak şunları söylüyordu 2 :
2017, TOPLUMSAL TARİH DERGİSİ
Tek parti yönetiminde Cumhuriyet Halk Partisi teşkilatı devlet bürokrasisi tarafından sürekli olarak denetim altında tutuldu. Bunun en belirgin göstergesi 18 Haziran 1936-7 Haziran 1939 arasındaki uygulamaydı. Parti-devlet bütünleşmesi olarak tanımlanan bu uygulamada CHP genel sekreterliği görevi dahiliye vekiline, CHP il başkanlığı görevi ise valilere verildi. Bu yıllarda düzenlenen ilk büyük organizasyon Üçüncü Türk Dil Kurultayı’ydı.
2015, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Özet Yeni Türk devletinin, 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla kurulduğu kabul edilir. Kuruluşun liderliğini yapanlar devletin demokrasi-cumhuriyet çizgisinde şekillenmesi için önemli adımlar atmışlardır. Seçimler de bu sürecin hayat bulmasında kullanılan en önemli argümanlardan birisi olmuştur. Günümüz demokrasileriyle mukayese edildiğinde şekil ve muhtevası tartışmalı olsa da yaşanan deneyimler bu süreci olgunlaştırarak devam etmiştir. 1920-1938 yılları arasında yapılan genel ve belediye seçimleri CHP ve Mustafa Kemal Atatürk'ün yönlendirmeleriyle sonuçlanmıştır. Anahtar Sözcükler Seçimler, İkinci seçmen, Demokrasi, Müstakil Mebusluk, CHP THE ELECTIONS OF MUSTAFA KEMAL ATATURK ERA AND THEIR CHARACTERISTICS Abstract The new Turkısh state is said to have been founded with the opening of Great National Assembly on 23 rd April,1920. Those who led the process of foundation made efforts to shape the new state on the basis of democracy and republic. Although the form and content of these experiences are debatable when compered to present-day democracies, they continued to make the process more mature. The general and local elections held between 1920 and 1938 ended with the directions of CHP and Mustafa Kemal Atatürk.
1923 yılında Cumhuriyet rejimine geçilmesinin ardından, Mustafa Kemal Atatürk’ün başında bulunduğu CHP, “Ulus Devlet” oluşturma yolunda, batılı değerleri temel alarak aralıksız yürüttüğü devrimler sonucu Türk toplumunu, 20. Yüzyılın modern dünyasıyla sağlıklı ve düzeyli ilişkiler kurabilecek bir düzeye getirmişti. Atatürk hayatını kaybettiğinde, bu modernleşme sürecinin tamamlanamayan tek halkası, ülkede sağlıklı yürüyen bir demokrasinin simgesi olacak olan çok partili siyasi hayattı. İkinci Dünya Savaşı sonrası, Türkiye’de demokrasinin gelişimine yönelik yeni bir süreç başladı. 1945 ile 1950 yılları arasını kapsayan bu çok partili hayata geçiş sürecinde, ülke içinde yeni siyasi partiler kurulurken, basın üzerindeki baskılar hafifletilmiş, muhalif kesimlerin görüşleri kamuoyunda paylaşılır olmuştu. 1946 yılında Celal Bayar tarafından kurulan Demokrat Parti(DP)’nin, halktan destek görmesi ve kısa süre içinde örgütlenerek, geniş bir toplumsal tabana ulaşması, CHP içinde, iktidarı kaybetme endişelerinin yaşanmasına neden oldu. Bu süreci başlatan ve yürüten temel aktörler olan İsmet İnönü ve Cumhuriyet Halk Partisi(CHP)’nin, bu yeni döneme kendisini nasıl hazırladıkları, neler yapacakları, gelişmeler karşısında nasıl bir tavır alacakları cevabı en çok merak edilen sorular arasında yer aldı. Uzun tek parti yıllarının ardından CHP’li idareciler, muhalefetin güçlenmesinin önüne geçmek ve partiyi bu yeni sürece adapte etmek adına, partinin tüzük ve programlarında, dönemin demokrasi ruhuna uygun bir dizi değişikliklere gitti. Siyasi parti kimliğini güçlendirme, geniş halk kitlelerinin desteğini arkasına alma yolunda, halkla direkt temas halinde olan parti teşkilatının görüş, istek ve sorunlarını dikkate alan bir anlayış, parti içinde hakim olmaya başladı. Parti teşkilatlarının yıllardır biriken sorunlarını yerinde tespit etmek, doğru çözümler üretmek adına, partinin yetkili organları arasında yer alan Kurultay ve Müfettişlik kurumları aktif olarak işletildi. Partili delegelerin özgürce görüşlerini ifade ettiği ve sert tartışmalar yaşandığı kurultaylarda alınan kararlar, partinin hızla oy kaybetmesinin önüne geçti. Ayrıca partinin halk nezdinde oy kaybetmesinin nedenlerini ve teşkilatın sorunlarını yerinde tespit etmek adına, müfettişlik kurumu aktif olarak kullanıldı. Ülkenin dört bir yanına gönderilen müfettişler, yerinde, objektif, hiçbir siyasi kaygı taşımadan sorunları raporlarında belirttiler. Halkın partiden uzaklaşma gerekçelerini belirterek, partinin bu sorunları gidermesi yolunda önerilerde bulundular. CHP, bunların bir kısmını hayata geçiren adımlar atarken, bir kısmını gerçekleştirecek zaman bulamadı ve 1950 yılında iktidarı DP’ye devretti. Bu çalışmada, çok partili hayata geçiş sürecinde, kurultay görüşmeleri ve müfettişlik raporlarına göre, CHP parti teşkilatının karşılaştıkları sorunlar ve bu sorunlara yönelik üretilen çözüm yollarına değinilecektir Çalışmanın temel kaynakları kurultay tutanakları ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nden elde edilen müfettişlik raporlarıdır. Ayrıca dönemin tanıklarının anıları ile dönem hakkında yapılan araştırmalardan da yararlanılmıştır.
"Ağaoğlu Ahmet'in 'Liberal Muhalif' Gazetesi: Akın (1933)", Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce cilt 7, Liberalizm, İletişim yay., İstanbul, 2005.
CUMHURİYET TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
2011, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
In the Ottoman State, the Muslim public’s first acquaintance with the election took place in 1840 through the Councils of Taxation, which were formed in the sanjaks. The Ottoman public, which voted in the general elections for the first time –required by the 1876 Constitution-, realized this right to elect and be elected in appropriate with the regulations in the Elections of 1908. The two-stage election system of the Ottoman period, in which only the male population held right to elect and be elected, had been implemented in the Turkish Republic for long years. In almost all elections during the Republican Period, different method was implemented, initially the age of right to be elected was declined to 18, and later on it was increased to 22 –with female population’s recognition of right to elect and to be elected. So as to allow different views in the general elections leading up to the 1946 Elections, in which only one party participated, different practices were implemented. In certain places, not presenting the Republican People’s Party as candidate, forming an independent group within the party, presenting also the minorities as candidate, were some of these practices. By the 1946 Elections, one-stage election system was put into practice, and for the first time multi-party system begun, whereby in accordance with the election regulations, open voting and secret census was implemented. Voting by ballot, elections’ supervision by adjudication and carrying on one-level election system, were part of the system that was implemented by the 1950 Election. In this election, the political power passed from the Republican People’s Party to the Democratic Party. In this study, the elections in the Ottoman period and the election system have been depicted and the elections –including the 1950 Elections- as well as the election system that were practiced in the Turkish Republic, have been dwelled on. Key Words: Election, Member of the Grand National Assembly, Republican People’s Party, Democrat Party. Osmanlı Devleti’nde Müslüman halkın seçimle ilk tanışması 1840 yılında sancaklarda kurulan Muhassıllık Meclisleri ile olmuştur. 1876 Anayasası gereği ilk defa genel seçimlere katılan Osmanlı toplumu bu seçme ve seçilme hakkını kurallara uygun olarak 1908 seçimlerinde yapmıştır. İki dereceli olarak yapılan ve sadece erkeklerin seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu Osmanlı dönemi seçim sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nde de uzun yıllar uygulanmıştır. Cumhuriyet döneminde neredeyse her seçimde ayrı bir yöntem kullanılmış, seçim yaşı önce 18’e indirilmiş, sonra kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanınmasıyla 22’ye çıkartılmıştır. 1946 seçimlerine kadar tek partinin katıldığı genel seçimlerde değişik seslere yer vermek amacıyla farklı uygulamalara gidilmiştir. Belli yörelerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin aday göstermemesi, parti içinden müstakil grup kurulması, azınlıkların da aday gösterilip seçilmesi bu tür uygulamalardan bazılarıdır. 1946 seçimleri ile tek dereceli seçim sistemine geçilmiş, ilk defa çok partili hayatın başladığı bu seçimlerde seçim kanunu gereği açık oy gizli sayım yapılmıştır. Gizli oy açık sayım, seçimlerin yargı denetiminde olması, tek dereceli seçime devam edilmesi 1950 seçimleriyle uygulanan bir sistemdir. Bu seçimlerde Türkiye’de iktidar CHP’den Demokrat Partiye geçmiştir. Bu çalışmada Osmanlı dönemi seçimleri ve seçim sistemi hakkında bilgi verilmiş, 1950 seçimleri de dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan seçimler ve seçim sistemleri üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Seçim, Meclis-i Mebusan, Milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti.
"Tek Parti Döneminde Denizli'de Siyasal Hayat", Uluslararası Denizli ve Çevresi Tarih ve Kültür Sempozyumu, Pamukkale Üniversitesi, Denizli, 6-7-8 Eylül 2006.
2018, TOPLUMSAL TARİH DERGİSİ
Erken cumhuriyet döneminde CHP’nin taşrada oluşturduğu parti teşkilatları, parti işlerinin yürütülmesi ve merkez-taşra bağlantısının sağlanmasının yanında, özellikle Doğu’daki en kuvvetli denetim ve şekillendirme mekanizmaları olma işlevini de taşımaktaydılar. Ancak Doğu vilâyetlerinde başlayan Şark İsyanı’yla birlikte alınan kararlar silsilesi; Takrir-i Sükun Kanunu ve partinin taşrada dayandığı en önemli toplumsal kesim olan asker-sivil bürokratların Şark İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanması gibi çeşitli süreçlerle birlikte, Doğu’daki parti teşkilatlarının bir kısmının ortadan kaldırılması sonucunu da doğuracaktı.
ÖZET II.Meşrutiyet döneminde kurulan " Türklük " gayesine hizmet eden derneklerden en uzun ömürlüsü " Türk Ocakları " dır.Cumhuriyet öncesi ve sonrası faaliyetleriyle " millî devlet " kurulması sürecine olumlu katkılarda bulunan ocaklar, Serbest Cumhuriyet Fırkası ile gerçekleştirilmeye çalışılan çok partili hayata geçiş denemesinin ortaya çıkardığı olumsuz siyasî şartlar içerisinde kapatılmışlardır. Borçları ve menkul-gayrimenkul mallarıyla Cumhuriyet Halk Partisi'ne devredilen Türk Ocaklarının tasfiyesi, 1931 yılından 1944'e kadar uzun bir süre devam etmiştir. Borçları, ocaklara ait emlâkin satışından elde edilen para ile kapatılmış, mallarının bir kısmı da yeni kurulan " Halkevleri " ne verilmiştir. ABSTRACT " Türk Ocakları " is the longest-lived organisations established in the period of Constitutional Monarchy II, to serve the goal of " Turkishness ". These organizations had contributed to the process of establishing " National state " with their activities before and after the Turkish Republic. However they were closed in the political conditions aroused by the experiments made for the transition to the life of many parties system with " Free Republican Party ". The elimination of " Türk Ocakları " which were transferred to " Republican People's Party " with their loans and movable-immovable properties took for a long time from 1931 to 1944. Their loans were paid with the money got from selling the real estate of the organizations and some of their goods were given to the newly set up " Community Centers " .
2019, ÇAĞDAŞ TÜRKİYE TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Tek parti dönemi konusunda yapılan çalışmalarda en fazla başvurulan kaynaklardan biri, Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger'in Siyasi Partiler adlı eseridir. Duverger'in çalışmasında savunduğu tezler, tek parti yönetiminin dışarıdan eleştirisi olarak kabul edildiği için, araştırmalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Duverger bu çalışmasını hazırlarken, Tarık Zafer Tunaya'dan yardım almıştır. Tunaya kendi çalışmalarında Duverger'in tezlerini desteklerken, bir anlamda Türkiye'deki akademik literatürün şekillenmesine de etki etmiştir. Duverger ve Tunaya'nın çalışmaları tek parti dönemi bittikten sonra hazırlanan eserlerdi. Tek parti dönemi sürerken, Türkiye'yi inceleyen ve çağdaşları içerisinde konumlandıran ilk isim, Romanyalı ekonomist Mihail Manoilesco'ydu. Manoilesco 1936'da yayımladığı Le parti unique: Institution politique des regimes nouveaux adlı çalışmasında, tek partili yönetimleri kurumsal olarak tanımlamakta ve o dönemde tek partiyle yönetilen Sovyet Rusya, İtalya, Almanya, Portekiz ve Türkiye'yi ele alıp incelemektedir. Bu makalede hem Manoilesco'nun Türkiye konusundaki görüşlerine hem de iki savaş arası dönemde korporatizmin Türkiye'yi etkileme biçimine yer verilecektir.
2014
1930 yılı Türk İnkılâbı için bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Hem, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kısa sürede halktan aldığı destek, hem de 1929 Büyük Buhranın ekonomideki olumsuz etkileri, tek parti iktidarını politika değiştirmeye yöneltmiştir. 1931 yılından itibaren tek parti yönetimi bir yandan iktidarını güçlendirecek adımlar atmaya başlarken, bir yandan da inkılâbın topluma daha etkili bir şekilde yayılması yönünde arayışlar içerisine girmiştir. Bu arayışlar doğrultusunda Türk İnkılâbı’nın ideolojisi olan Kemalizm’in de temelleri atılmıştır. Kemalizm’in oluşma sürecinde, bu şekilde çeşitli resmi girişimler ortaya konurken, kamuoyunda da bu sürece kendi görüşleriyle eklemlenen çeşitli yazar, düşünür ve siyasetçiler bulunmaktaydı. Bu çalışma, daha çok resmi girişimlerin dışında görece özerk kalan düşünürler tarafından bu ideoloji yorumlamaları üzerine odaklanmaktadır. Bu düşünürler, 1930’lı yıllar boyunca çeşitli yayınlar aracılığıyla fikirlerini belirtip, inkılâp ideolojisinin nasıl olması gerektiği yönünde görüşler beyan etmişlerdir. Tez boyunca, temel olarak 13 düşünür ve dönemin 7 süreli yayını incelenerek, olabildiğince farklı Kemalizm yorumlamaları değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler de çeşitli ortak başlıklar altında karşılaştırmalı bir yöntem izlenerek, Kemalizm bütüncül bir açıdan analiz edilmeye çalışılmıştır. Böylece, bugünde halen tartışmalı bir konu olan Kemalist ideolojinin, oluşum sürecinde nasıl algılandığı tüm yönleriyle ortaya konulmak istenmiştir. Bunun sonucunda da, Atatürk’ün hayatta olduğu dönem boyunca tek bir Kemalizm’den söz etmenin mümkün olup olmadığı hususu aydınlatılmaya çalışılmıştır.
Yapı Kredi kültür-sanat-yayıncılık etkinliği olarak Cumhuriyet'in 75. yıldönümü için düzenlenen sergi bir ulus devlet oluşum sürecinde birey olarak yurttaş, ya da eski kullanım biçimiyle vatandaş kimliğinin oluşumunu ve Cumhuriyet'in yurttaş örüntüsü üzerine inşasını gündeme getiriyordu. Bu metin küratörlüğünü yaptığımız sergi için hazırlanmıştır ve sergi katalogunda yer almıştır. Zafer Toprak
Komintern Tarihi ve o bağlamda TKP tarihi üzerine 2014 yılında yapılmış bir sohbet
Kebikeç, No: 41, 2016
2019, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi
Öz 1930 yılında yapılan belediye seçimleri, Cumhuriyetin ilanı sonrasında iki partinin seçime katıldığı ilk seçim olması ve ayrıca kadınlara da aday olma ve oy kullanma hakkı verilmesi nedeniyle, Cumhuriyet dönemi belediye seçimleri arasında farklı bir yere sahiptir. 12 Ağustos 1930 tarihinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası, 18 gün sonra başlayan belediye seçimlerine katılma kararı almıştı. Balıkesir iline bağlı Ayvalık ilçesinde de teşkilat kurma çalışmaları ve seçim hazırlıkları bir arada yürütülmüş, ülke genelinde benzerleri yaşanan olumsuzluklar Ayvalık ilçesinde de gündeme gelmişti. Ayvalık ilçesinin nüfusunun mübadele sonrası oluşması yeni partiyi destekleyenler veya yaşanan çatışmaların ülke genelinden farklı olmasına sebep olmuştu. Bu makalede Balıkesir iline bağlı Ayvalık ilçesinde SCF teşkilatının kurulması ve 1930 yılı belediye seçimleri yerel basın ve arşiv kaynaklarına dayalı olarak ele alınacaktır. Seçim öncesi ve sonrasında siyasi partiler ve yaşananlar üzerinde durularak ilk çok partili yerel seçim denemesinin Ayvalık'taki etkisi araştırılacaktır. Abstract The municipal elections held in 1930 are important as it is the first election in which two parties participated in the elections following the proclamation of the Republic. women were also given the right to be a candidate and to vote. Therefore, the 1930 municipal elections
2019, Türkiye'de Mason Tarikatı, 1923 - 1935
Türkiye 'nin kuıruluş yılları, 1923'den 1935 'e kadar masonlarla ilgili her konuyu bu kitabımda, belge ve bulguları ile araştırdım ve yazdım. Kurtuluş Savaşında düşman safında kurumsal olarak yer alan mason tarikatı,Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra da emperyalizmin hizmetinde Türkiye Cumhuriyetini ele geçirmek, devrimleri durdurmak için savaşıma girişirken, Atatürk ve Türkçülerin amansız savaşımı ile karşılaşır, sonunda 1935 de Atatürk 'ün tokatı ile kapatılırlar... 1923 - 1935 arasında, masonların yolsuzluklkarı, devlet ve ulus malı üzerinden soygunları; Atatürk ve Türkçülerle ilişkileri ve yalanları; emperyalizm ile ilişkileri ve ihanetleri. Bu dönemde masonlara dair her şey. İlk kez, masonların içinden de gelen belge, bulgu ve kanıtlara dayanarak; bilimsel yöntemle bir Türkçü ve Atatürkçü tarafından, araştırılıp, yazıldı. Hürol
2010, 6. Uluslararası Atatürk Kongresi Bildiriler, C.2, ATAM, Ankara 2010.
ÖZET 19 Şubat 1932 tarihinde yetişkinleri eğitmek amacıyla bir kültür kurumu olarak kurulan halkevleri, ilk açılış tarihinde 14 yerde açılmış, aynı yıl içinde bu sayı 34'e çıkmıştır. Halkın eğitilmesi noktasından özel bir önem verilen halkevleri, faaliyetlerini başlangıçta üçer aylık, daha sonraki yıllarda altışar aylık dönemler halinde CHP Genel Sekreterliği'ne göndermek zorundadır. İlk defa teftişi yapılan 20 halkevinin teftişi " Harici hiçbir tesirin tazyiki altında olmaksızın, mahza kendi vicdanlarının emriyle, halkevlerimizde çalışmağı tekabül etmiş olan arkadaşlarımızın, bu işte hiçbir menfaatları ve binaenaleyh yalan söylemeğe de mecburiyetleri olamayacağı " düşünüldüğünden halkevlerinin çalışanlarıyla toplu olarak görüşülmesi şeklinde yapılmış, ayrıca vatandaşların da düşünceleri sorulmuştur. Teftişlerde en fazla iki konu üzerinde durulmuştur. Bunlardan birincisi, eğitim teşkilatının yetişemediği her yaştan gençleri eğitmek, ikincisi de " vatandaşları, kuvvetli manevî bağlarla birbirine kenetleyerek, bütün Türkleri, bir düşünür, bir duyar bir kütle haline " getirmektir. Bu çalışmada konu arşiv ağırlıklı olarak incelenmiş, teftişi yapılan halkevlerinin bina ve para durumu, üye sayıları, teşkilatı, toplantıları, idare heyetinin çalışmaları, şubelerin çalışmaları hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca halkevlerinden beklentiler ile bu beklentilerin ne kadarının karşılandığı üzerinde durulmuştur. ABSTRACK In 1932, February the 19th, Publichouses were established as a cultural association. Initially they were established in 14 places and their number rised to 34 in the same year. Publichouses that given special importance in educating people must inform their activities as six month reports to CHP General Center. In the check period, maximum two matters have been researched. The first one is; educating young people who were not be able to educated by the general education system and the second one is combining Turks in tight relation as a body. Up to now in the process of researching Publichouses, we hardly encounter archive materials. In this study the mater is completely based on archive materials and also economical state of checked Publichouses, working componenets, organizations and management activities have been mentioned. In addition, expectations from Publichouses and their satisfying rate is mentioned.
Türkiye’nin yaklaşık son yüz elli yıllık tarihi, bir değişim ve yenileşmenin daha fazla hissedilir olduğu bir dönemi göstermiştir. Osmanlı padişahları Batı’nın hızla gelişmesine karşı öncelikli olarak askerî teşkilatın kuvvetlendirilmesi üzerinde durmuş, orduda ve devlet yönetiminde ilk reformları yapmışlardır. Bu reformlar, zamanla bütün topluma etkileyen zincirleme tepkilere yol açarak toplum hayatının her safhasında köklü değişiklikleri zorunlu kılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun orduda girişmiş olduğu az sayıdaki ilk reformlarda ifadesini bulan ıslahat fikri, cumhuriyet döneminde inkılâp veya devrim fikrine dönüşmüştü. İnkılâp, toplumun gelenekçi hayat tarzını, fikirlerini ve müesseselerini baştan sona değiştirmek amacı güden bir devlet teorisini ifade ediyordu. Toplumun hayatta kalabilmesi ve istiklaline sahip olabilmesi için böyle bir değişiklik kaçınılmaz bir zorunluluk halini almıştı. Siyasi değişim, ordu ve yönetim teşkilatında yapılmış olan reformların kökleştirilmesi ve genişletilmesi yolunda atılması gereken mantıklı bir adım olarak görülüyordu. Siyasi reformlar, padişahlar üzerinde aynı zamanda baskısını hissettiren iç ve dış dinamiklerin tesiriyle meydana gelmişti. İçeride yeni açılmış okullarda yetişmiş ve batılı fikirlerin tesirinde kalmış yeni bir aydınlar zümresi ortaya çıkmıştı. Dışarıda ise batılı devletler, siyasi ve ekonomik taahhütlerini yerine getirmeye muktedir nispeten güçlü bir Osmanlı devleti ile iş yapmayı tercih ediyorlardı. Böylece siyasi değişim alanı genişlemiş, bunun neticesinde padişah sahip bulunduğu mutlak iktidarı 1839 yılında Tanzimat ile birlikte bizatihi kendisi sınırlandırmış ve 1876 yılında meşruti idare sistemini kabul etmiştir. 1908’de parlamenter rejimle çok partili sisteme geçilmiş, nihayetinde 1923 yılında saltanatın da kaldırılmasıyla cumhuriyet kurulmuştur. Cumhuriyetin kurulmasından 1946 yılına dek temelde tek parti çevresinde olmak üzere çok partili hayata geçiş aşaması kuvvetlenerek devam etmiştir. Türkiye’nin değişimini tayin eden ve değişimde üstün rol oynayan iç dinamik, temelde muhafazakâr ve yenilikçi iki grup arasındaki mücadele olmuştur. Fransız devriminin bireyci ve laik fikirleri Türk aydınları arasında büyük rağbet görmüş, bu fikirler siyasi dalgalanmalara rağmen devrimci aydınların ulaşmak istedikleri ana amaç olmaya devam etmiştir. Böylece hızla yenileşmek zorunluluğunu hisseden Türkiye, ardı ardına bir sıra reform hareketine girişerek bir dönem tek parti rejimini uygulamış ama yine de bireyci parlamenter sistem fikrini böyle bir sistemin yürütülebilmesi için gerekli maddi ve kültürel temeller atılmasıyla bir ülkü olarak muhafaza etmiştir. Osmanlı son dönemindeki modernleşme hareketleri daha çok bir tecrübe olarak Cumhuriyet’e aktarılmıştır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden belki de en önemli alışkanlık hem Osmanlı’da hem Cumhuriyet’te değişmenin devlet eliyle ve kısa sürede gerçekleştirileceğine inanılmasıdır. İşte Cumhuriyet’in bu seçkinci-devletçi bürokrasi yaklaşımı, o dönemi kasıp kavuran Fransız İhtilalı’ndakinden farklı olarak Osmanlı devlet anlayışının devamı niteliğindeydi. O yıllar Türkiye’sinde, toplumların yaşadığı böylesi değişim ve dönüşüm evrelerinde dinamo rolü üstlenip, öncülük görevi yapan yerli kapitalist sınıfın veya diğer bir isimle ulusal burjuvazi de yoktu. Çünkü Osmanlı’da devlet, saray-bürokrasi egemenliğini sürdürmek için kendinden bağımsız bir şekilde gelişebilecek her türlü unsuru bertaraf etmişti. Bu araştırmada Türkiye’nin çok partili hayata geçişindeki temellerin atıldığı yüce önder Mustafa Kemal’in ve zamanının aydınlarının ülküsünün gerçekleştirildiği erken Cumhuriyet döneminin ilk on beş yılı kavramsal çerçeve içerisinde, çok partili siyasi hayata geçişin nedenleri ve demokratikleşme süreci tarihi perspektif içersinde irdelenerek ülkemizdeki siyasal dönüşümden bahsedilecektir.
Osmanlı Devleti’nde Batılılaşma ile başlayan muhalefet olgusu, Milli Mücadele sonrasında kurulan Büyük Millet Meclisi’nde de etkilerini göstermiştir. Milli Mücadele’nin en etkili gücü Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, mecliste de kendine yer bulmuş ve Halk Fırkası’na dönüşmüştür. Partileşme sonrasında ülke tek parti yönetimine dönüşmüş, Meclis içerisinde de muhalefet devam etmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal durumdan rahatsızlık duyanlar muhalif parti denemelerinde bulunmuş ancak bu denemeler başarısız sonuçlanmıştır. Totaliter ve Faşist rejimlerin sükse yapmasıyla Türkiye de dış ilişkilerinden dolayı bu rejimlerden etkilenmiş ve yönetiminde bu rejimlere benzer değişiklikler yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla demokratik olmayan rejimlere karşı alınan tavır ve savaşın demokrasi yanlılarının zaferiyle sonlanması, Türkiye’yi de kapsayan küresel değişikliklere neden olmuştur. Türkiye de bunlardan etkilenmiş ve esen demokrasi rüzgarına kapılmıştır. İşte bu çalışmada Türkiye’nin çok partili hayata geçişinde rol oynayan iç ve dış faktörler incelenmiş ve karşılıklı değerlendirmelerde bulunulmuştur. Çalışmada, “Türkiye çok partili siyasal hayata geçiş sürecinde dış faktörlerden etkilenmiş midir?”, “Türkiye’de tek partili dönemde muhalif düşüncelere izin verilmiş midir?” gibi sorulara yanıt verilmiştir.
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonraki dönemde ekonomik yapıda ortaya çıkan değişiklikler ve bu değişiklikler sonucu sanayi sektörünün gelişmesi işçi nüfusunun hızla artmasına ve işçilerin örgütleriyle birlikte siyasal arenaya çıkmasına neden olmuştur. Bu süreçte sendikal basına önemli görevler düşmüş; sendikal basın işçilerin talep ve isteklerini haykırabildikleri kanallar olarak nitelendirilmiştir. Bu çalışmayla sendikal basının ilk örneklerinden biri olan Hürbilek gazetesini incelemeyi ve bu incelenen süreçte gazetenin iktidarla olan ilişkilerini değerlendirmeyi amaçladım. Çalışmanın Türkiye’deki sendikal basının özelliklerini ve siyasetle olan bağını anlamaya katkı sağlamasını umuyorum.
Kadın hukuku alanında önemli atılımlar Cumhuriyet’le birlikte güç kazandı. Bu konuda Atatürk’e yol gösterecek eser Duguit’nin anayasa kitabıydı. Nitekim kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması doğrultusunda Cumhuriyet’in devlet ricalini bilgilendirmek için düzenlediği toplantıda manevi kızı Afet Hanım’a, “Türk kadının intihap hakkına dair mühim bir konferans” verdirecekti. Afet Hanım’ın konuşması Léon Duguit’den yapılmış çevirilerden oluşacaktı. Kısa bir süre sonra yerel seçimlerde kadınlara seçme hakkı tanınacak, 1934’te ise düzenlenen bir mevzuatla genel seçimlerde kadınlar Meclis’e seçilebilecekti.
Bu araştırma, iki Dünya Savaşı arası dönemde Dünyanın geniş bir coğrafyasında etkili olan ve siyasal toplumsallaşma bağlamında ulusların dönüştürülmesinde kullanılan işçi sporları hareketlerinin, aynı dönemde kurulan Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki dolaylı veya doğrudan etkilerini ortaya koymak için hazırlanmış betimleyici bir çalışmadır. Araştırmanın başlangıcında siyasal toplumsallaşmanın teorik çerçevesi sunulmuş ve ardından İşçi Sporlarının üzerinde yükseldiği tarihi ve felsefi temeller tartışılarak, bu bağlamda İşçi Sporlarının modern sporla etkileşimi ve kendi içerisinde karşılaştığı ayrılıklar ve çelişkiler üzerinde durulmuştur. Bölümün devamında ise İşçi Sporları örgütlerini ele alınarak, ulusal ve uluslararası örgütlenme modelleri geniş bir biçimde tartışılmış, değişik yapılanma modelleri örneklendirilmiştir. Araştırmanın Türkiye’yi konu alan bölümünde, öncelikli olarak kuruluş dönemi Cumhuriyet Türkiye’sinin ideolojik temelleri ve bu temellerin üzerine yükseldiği toplumsal olgu ve kurumlar ele alınmış, ardından beden eğitimi ve spor politikalarının siyasal toplumsallaşma bağlamındaki etkileri üzerinde detaylı bir biçimde durulmuştur. Araştırmanın sonucunda Türkiye’de gerçek anlamda bir ulusal işçi sporları örgütlenmesi olmadığı tespit edilerek, buna rağmen işçi sporlarının güçlü bir toplumsal ve siyasal kültür hareketi olarak, Türkiye’deki beden eğitimi ve spor politikaları üzerinde çeşitli etkilerinin olduğu ortaya konulmuştur.
2019, Erken Cumhuriyet Döneminde Resmi Tarih Çalışmaları ve Spor Yaklaşımı Arasındaki İlişki (1923-1938)
Spor ve tarih yazıcılığı, on dokuzuncu yüzyılda ulus devletlerin inşası sürecinde devletlerin idare etmek istedikleri ve bizzat ilgilendikleri alanlardır. Türkiye’de de dünyadaki gelişmelere benzer şekilde imparatorluktan Cumhuriyete geçiş ile birlikte hem tarih yazıcılığı hem de sporun, yeni devletin politikaları içerisinde yer aldığı görülmektedir. Çalışmanın amacı, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’deki resmi tarih anlayışı ve yeni devletin spora yaklaşımı arasındaki ilişkiyi incelemek; özellikle spor kavramı içerisinde resmi tarih söylevinin kendisine nasıl bir yer edindiğini analiz etmektir. Çalışmada yararlanılan kaynaklar resmi belgeler ve yazışmalar başta olmak üzere, dönemin dergileri ve gazeteleri ile döneme dair yazılan kitaplardır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi ve tarama modeli ile yapılan bu çalışmada araştırma konusuna dahil olan kaynak ve belgeler incelenmiştir. Erken Cumhuriyet döneminde yayınlanan gazete haberlerinde, makalelerde ve yazılan spor kitaplarında; geleneksel sporların yüceltilmesi, tarih yazıcılığı ile edinilen sonuçların spor içerisinde yeniden üretilmesi noktalarında, Türk Tarih Tezi’nin etkisini görmek mümkündür.
This qualitative research is focused on the use of Workers’ Sport movement, which effected most parts of the world during the inter-war period in terms of political socialization, as a social change device of societies and its direct and indirect effects on Early Republican Turkey which was founded during the same period. At the beginning of the research the conceptual frame of political socialization is presented and afterwards the historical and philosophical foundations of Workers’ Sport are brought into discussion. Thus the relationship between Workers’ Sport and modern sport, the contradictions and internal conflicts of Workers’ Sport movement is debated. In the second part of the research detailed information on national and international organizational models of Workers’ Sport is presented. The second part of the research which focuses on Turkey starts with the discussions on the ideological foundations of Republican Turkey and the social facts and institutions on which these...
Ancak, 30'lu yıllarda Türkiye’de rejim otoriter bir yapıya yönelse de, Cumhuriyet hiçbir zaman Balkan diktatörlüklerinin çizgisine girmiyor. Savaş öncesi halk arasında Avrupa'daki gelişmelerin etkisiyle antisemit görüşler revaç bulduğu bir dönemde Cumhuriyet hükümeti bu esintiye kapılmıyor; hatta ırkçılığın önünü kesme girişimlerinde bulunuyor. Kıta Avrupası'ndaki hakim militer düşünceye prim tanımıyor. II. Dünya Savaşı yaklaştıkça “şef” sözcüğü giderek yaygın kullanım alanı bulsa da meclis hiçbir zaman kapatılmıyor. Bu dönemde Kıta Avrupası’nda, ve yakınımız Balkanlar'da olduğu gibi ne devlet terörü uygulanıyor, ne de kaba kuvvet ve işkenceyle toplumsal katmanlar yıldırılıyor. 1923-1945 dönemi bir bütün olarak algılandığında Türkiye'de Tek Parti rejimi bir tür “otoriter modernizm”.
İçinde bulunduğumuz dönem toplumumuzu yönetmeye talip olan siyasi parti ve kişilerin halk önünde demokrasi sınavı verdikleri bir süreç. Bu sürecin geçmişi de var. Bu geçmişi elden geldiğince tarihsel ve kronolojik bir süreçte inceleyerek Türk Demokrasi tarihinin önemli bir dönemini okuyucularımızın gözleri önüne sermek istedik. Tabii ki yazı dizimizin geniş tabanı Türk siyasi tarihi olacaktır. Ancak Aydın ilinde yaklaşık 138 yıllık bir süreçte tekrarlanan milletvekili seçimleri yazı dizimizin öznesi durumundadır. Tarihsel gerçeklerden sapmayarak, peşin hükümden sıyrılmış, parti taassubu dışında elden geldiğince tarafsız bir şekilde bu süreci yazıya aktarmaya çalıştık. Bu yazı dizisinde siyaset ve günlük olaylarla ilgilenen okuyucuların hafızalarını da tazelemeyi hedefledik. Yazı dizisinin kaynaklarını ise dizi sonunda vereceğiz. Şurası mutlaktır ki meydana gelen toplumsal olaylar ve değişimler ile ekonomik gelişmeler seçim sonuçlarını doğrudan etkilemektedir. Bu bakımdan seçim öncesi ve sonrası siyasi, toplumsal, ekonomik ve uluslar arası olay ve gelişmeleri de özet olarak vermeye çalışacağız.