A. Turan Alkan

Papazdan kaçarken 'Yağmur'a yakalandım!

Geçen sabahlardan birinde ekmek almaya çıkıyorum; baktım aaa... Komşulardan biri üç büyük kara poşet içinde, dışardan bakılınca kitap olduğu ayan-beyan belli bir çöp hamûlesi bırakmış sokağa.

İşin içinde kitap olunca, "Yahu komşular görürse ne derler, koca herif, bu yaşa gelmiş hâlâ çöp karıştırıyor; görmemişin çocuğu, n'oolacak diye bıdı bıdı yaparlar" diye tecelli edebilecek bir mahalle baskısını aklımdan uzak tutarak poşetlere yanaşıp şööle bir göz attım.

Tam takım Meydan Larousse!

Erbâbı bilir; daha doğrusu çoğumuz biliriz, Meydan Larousse'un tam takımı, keresteci hesabı ile şöyle böyle yarım metreküp (mikap) yer kaplar; yan yana dizseniz bir metreyi geçer ciltlerin eni; ancak üç kocaman poşete sığabilmiş.

Orada öylece kalakaldım bir zaman; evet, bin kilometre ötedeki kütüphanemde bundan bir takım var; vaktiyle her gün gazete alıp ilk iş, itina ile ansiklopedi kuponunu kesmek sûretiyle neredeyse bir sene cilt cilt biriktirmiştim bunları; hiç de yüksünmemiş, bilakis Sabah Gazetesi'ne böyle bir "ansiklopedist ihtilâl"in fünyesini çektiği için minnet de duymuştum. Baskısı yalap-şap, kâğıdı dandirik, cildi uydurmaydı ama neticede taş gibi ansiklopedi işte; Türkçenin en büyük ansiklopedik sözlüğü yahu, lâmı-cimi yok!

O zamanlar safım, kitapta okuduğum her şeyi fazlaca ciddiye almak gibi bir iyimserlik içindeyim; diyordum ki kendi kendime, "İşte necib milletim ikiyüz sene fâsıladan sonra Fransız irfânının âbideleştirdiği ansiklopedi ihtilâlinin ilk basamağı ile yüz yüzedir. Artık herkesin muhteşem bir sözlüğü olacak, ilme, fenne, edebiyat ve sanata, felsefeye, dünya düşüncesine ulaşmak kolaylaşacak. Çağ atlayacağız!"

Benimle birlikte -o günlerde gazetenin tirajına bakarak tahmin ediyorum- bir milyon eve ansiklopedi girmişti; müthiş bir rönesans hareketiydi, başım göğe ermişti sanki...

Bugün itibarıyla o kutlu ve mutlu rönesans hamlesinin sona erdiğini herkese duyurmayı vazife bilirim. Dağılabilirsiniz! Halkımız, yirmi sene evvel özene bezene tedarik ederek vitrin doldurduğu kupon kitaplarını şimdi alenen çöpe atmaktadır ve iyimser olmak için hiçbir sebep kalmamıştır. Vaktiyle Larousse'ları ikinci el kitapçılarında görürdüm, birkaç gün önce bir ikinci elci bana dedi ki: "Artık bunlardan almıyoruz, çok yer tutuyor, para da etmiyor!"

Nedir bunun mânâsı ey okur-yazar halkımız; Google cenapları hayatımızda artık bilgi ve irfânın yegâne kaynağı haline mi gelmiştir? Öyleyse eyvah!

Papazdan kaçarken 'Yağmur'a yakalanmak

Siz bu derin suallere cevap veredurunuz, ben ağzımda ıslattığım baklayı müsaadenizle enzâr-ı dikkatlerine arz edeyim ufak ufak. Mâlumunuz geçen hafta Dineyri Papazı isimli romandan bahsederken, "Papazı anladık da, Dineyri ne oluyor, bunun mânâsını bulamadım ey yârenler" diye kendi kendime söylendim idi. Tabii, Dineyri kavramı üzerindeki cehâletimi kamuya ilan etmeden evvel kendimce araştırmış (yani Google'ı didiklemiş) fakat eme yarar bir şeye ulaşamayınca, ciğerimin köşesi Ali Çolak vesâtetiyle (Bkz. Lugât) Selim İleri'den istifsar ettirmiş idim de o dahi, "Vallahi ben de merak ettim idi vaktiyle, bir semt adı olsa gerek" diye tereddüd izhar etmişti.

Böylece mesele kapanıp gider zannederken, ertesi günden itibaren siz aziz okuyucularımdan gelen bilgi mesajlarının yoğunluğu ile abandone (Abondone imlâsı yanlışmış, aman dikkat!) oldum desem yeridir.

-Ee, sayın yazar, biz de sizi bir şey biliyor vehmiyle şunca zamandır okur dururduk; ayol siz "Dineyri Papazı"nın ne mânâya geldiğini hiç duymadınız mı kuzum? Vah vah vah! Ânıyla şânıyla karo papazıdır kendileri. Hani iskambil kâğıtları dört gruba ayrılır ya, maça, sinek, karo, kupa diye; hah, işte dineyri papazı diye karonun papazına derler... Cık cık cık!..

E, okuyucu haklı; hayır, iskambil kültürümün zayıflığını kabul ederim lâkin -Allah affetsin- gençlik eyyâmında bir miktar kahvelere yazılmışlığımız vardır; nasıl duymamış olabilirim ki, üstelik her şeyi bilen bir köşe yazarıyım diye ortalıkta şişinip gezerken?..

Tam, "Neyse yahu, fırtına yatıştı, bu haftayı da kurtardık" derken, trak, trak, trakkk! Star gazetesinde Yağmur Atsız abimiz, eline aldığı badana fırçasıyla beni ve bigünâh Selim İleri'yi bir güzeeel boyadı. Müşârünileyh şu fakirin cehl-i mücesseminden öyle bir nevmîdiye kapılmış ki, attığı meydan köteğinin sonunda yorulup, "Benim neden ara sıra öyle hüzünlendiğimi ve gidcam, anasını satıyım, atcam kendimi bi kör kuyuya, öldürücam kendimi diye huysuzlandığımı bilmem anlatabiliyor muyum?" satırlarıyla bir miktar soluklandıktan sonra yeniden şevke gelüben, "Bir süre önce Avrupa'da ilginç bir îcâd piyasaya sürüldü. Kalın kalın kitablar basıyor ve içine akla gelebilecek her türlü kelimeyle bunların ne mânâya geldiğini belirten açıklamalar ekliyorlar. Adını da 'sözlük' koymuşlar!" diyerek kahhar darbeyi indirmiş bulunuyor.

Eh, Allah için haklıdır. Kendi cehlimden duymam icab eden hicâb ile bundan sonraki hayatımı idâme ettirmeyi göze alabilirim fakat bu meydan sapartasında olan, sadece ve sadece dolaylı sualime dostluk hâtırı için cevap vermek nezâketini gösteren Selim İleri'ye oldu; bu kadarını hak etmemişti ve kendisini hiç istemeden düşürmüş olduğum bu tatsız durum için huzurunuzda Selim Bey'den özür diliyorum.

Larousse'unuzu atmayın, lazım oluyor

Haa, eğer bir Meydan Larousse'un olsaydı şüphesiz açıp bakar, iskambil ilimlerindeki mütebahhiremi ikmâl ile bu hacâletten sıyrılabilirdim; yazının başındaki uzun Larousse faslının sebebi budur işte. Ey evinde hâlâ Larousse bulunduranlar, şu hâlim size ibret olsun; yer yok diye caanım lugati poşetlere koyup kâğıt toplayıcılarının insafına terk etmeyiniz; bakınız lâzım oluyor.

"Vay efendim, her rengi ikmâl ettim de fıstîkî yeşil eksik kalmıştı; bir karo papazını da bilememiş olayım, hiaayt" diyerek ucuz üste çıkma polemiklerine tevessül edemiyorum. Vaktiyle Batı ülkelerinden birinde bir emekli hâkim, kütüphanesindeki kanun kitaplarını elden geçirirken raf üstüne devrilivermiş de, o ağır kanun kitapları adamcağızın kafasını gözünü yarmış. Hâkim demiş ki, "Bana elyakdır; vaktiyle ben bu kitapları çok çiğnedim; şimdi de onlar beni çiğniyor!"

Aşağı-yukarı o hesap; benim gibi üst perdeden elâlemin yanlışını düzeltmeyi tabiat edinenler kendi hatâlarına karşı müşfik davranmak hakkını da kaybederler.

Dineyri Papazı'na açık mektup

Ey Dineyri Papazı, nedir senden çektiğim be lâbis-i lisâs-ı katrânî herif-i nâ şerîf! Vâkıâ, geçen haftaki yazının başına iktibas ettiğim pasajda, senin iskambil ailesine mensup bir kart zampara olabileceğini istidlâl etmiş idik de sadece "Dineyri" lâfzının etimolojisinde meraka kapılmıştık; meğer mezkûr kitabın kapağında herifçioğlu'nun (yani Karo Papazı'nın) resmi bile var imiş; bakmıştım ama görmemişim, vay benim köse sakalım!

N'aapalım? Bu benim gülünesi hâlim gençlere ibret olsun bari; iki ders var burada ey şebâb-ı müslimîn: Kelimelere değer veriyorsanız sözlüklerle yaşayacaksınız (Google ile değil), iki; her vesile ile sözlük karıştırmaktan yüksünmeyeceksiniz. Dalga geçenlerin mukadder âkıbeti için bir ibret nümûnesi olarak ahanda kendimi gösteriyorum.

...

Yağmur Abi'ye Not: "Rache ist blutwurst!" İz üzerindeyim yani!

t.alkan@zaman.com.tr 
http://twitter.com/ahmetturanalkan 

23 Eylül 2012, Pazar


YASAL UYARI:  Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Feza Gazetecilik’e aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen TIKLAYINIZ

YORUMLA
Yazdır


 

GÜNÜN YAZARLARI
Ahmet Çakır
Futboldan kim anlar?

Bülent Korucu
Emri verenle alan bir olur mu?

Hüseyin Gülerce
AK Parti'nin en büyük sıkıntısı...

İhsan Dağı
Erdoğan'sız AK Parti olur mu?

Kadir Dikbaş
Azerbaycan'ın yeni hedefi

Kerim Balcı
İslam düşmanlığını BM nezdine taşımak

Mümtaz'er Türköne
'Laik nihilizm' ne durumda?

Mustafa Ulusoy
Müslüman depresyona girer mi?

Mustafa Ünal
Herkes yerini bilecek

Süleyman Sargın
Tepkileri Efendimiz onaylamış mıdır?

 

TÜM YAZARLAR
A. Ali Ural
Orman ve vahşet

A. Turan Alkan
Neşat Baba

Abdülhamit Bilici
Ankara'nın Suriye'ye bakışı

Abdullah Aymaz
Mustafa Birlik Ağabey

Ahmed Şahin
Sahabedeki komşu hakkı, 'Asr-ı Muhabbet' kitabından...

Ahmet Yavuz
Vergi ve primde 'zamanaşımı' kolay değil

Ahmet Kurucan
Hac ve iradî eziyet

Ahmet Selim
Akl-ı selim ve tefekkür (1)

Ali Aydın
Yardımcılar Aydınus'u yalnız bıraktı

Ali Bulaç
Siyasette ayrışma faktörleri

Ali Çolak
Gökdelenden düşen yatak!

Ali H. Aslan
Komplocu olmayan zaviyeden Amerika ile Ortadoğu nereye?

Ali Ünal
Darbeler dönemi kapandı mı?

Atıf Keçeci
BAL takımı Niğde'nin hatırlattıkları

Beşir Ayvazoğlu
Bozlaklar Neşet Ertaş için bozlasın

Ekrem Dumanlı
Ne gereği vardı?

Etyen Mahçupyan
Sol'un ikinci aşaması

Fikret Ertan
Bingazi saldırısının mahiyeti seçim sonrasına kaldı

Günseli Ö. Ocakoğlu
Yıkılacaklarla, tadilat yapılacaklar belli değil, inşaat sektörü durdu

H. İbrahim Ekiz
Takım yalan, veda gerçek

Hamdullah Öztürk
SENAİ

Hayri Beşer
Olcan bu maçı unutamaz...

Hekimoğlu İsmail
Ayakları yere basan Müslüman olabilmek...

Hilmi Yavuz
'Sıfırcı Hoca' için

İbrahim Öztürk
Krizler gerçek, tepkiler sanal

İskender Pala
Şairlerin anlam sarmalı

Joost Lagendijk
Bunlar yaşandı

Kurşunkalem
Cumhurbaşkanı Gül'den gülümseten krizler!

Leyla İpekçi
'Güzel'in anadilini konuştuğumuzda...

M. Ali Yıldırımtürk
Altın yeniden para birimi olur mu?

M.Nedim Hazar
Çağrı tekrar çekilir mi? (4)

Mehmed Niyazi
Takvimin bu yaprağı siyah kalmalı

Mehmet Kamış
Güneydoğu'da en kritik evre

Melih Arat
İlham veriyorlar!

Murat Yülek
Bütçe, harcama ve vergi tedbirleri gerektiriyor

Mustafa Armağan
Peygamberimiz'e hakaret krizini Abdülhamid nasıl çözerdi?

Nazan Bekiroğlu
Bir romandan ayrılmanın acısı

Nevin Halıcı
Sonbahar ve besinleri saklama yöntemleri

Nuriye Akman
Ajda'dan öğrendiklerim

Okay Karacan
Dikkat Şahan çıkabilir!

Ömer Erdem
Kahvaltı çağı...

Şahin Alpay
Nefret yayma özgürlüğü olamaz

Saruhan Özel
Herkes giderken Mersin'e, gidiyoruz tersine...

Selçuk Gültaşlı
Zamanlaması harika bir toplantı

Selim İleri
Yazmak sıkıntısı...

Selim Işıklar
FED'den sonra Japonya da 'parasal genişleme' dedi

Semih Yuvakuran
Önemi kavranamamış milli maç

Ufuk Bozkır
Bir evin sınırları

Zeki Çol
Fenerbahçe sundu Trabzon geri çevirdi