Content on this page requires a newer version of Adobe Flash Player.

Get Adobe Flash player

Ali Suavi ve Çırağan Sarayı Baskını – 1. Bölüm

17 yaşında Hacı olan Ali Suavi’nin gazetecilikten Kastamonu’ya sürülüşüne, Marie ile olan evliliğinden Galatasaray Sultanisi’ne kadar geçen maceralı hayatına bir göz atalım

Ali Suavi Kimdir?

O, 1839 yılında İstanbul`da Cerrahpaşa’da orta halli bir kâğıt tüccarı olan Çankırılı Hüseyin Ağa’nın oğlu olarak dünyaya geldi. İlköğrenimini Davutpaşa’daki rüştiyede (Orta Okul) gördü. Daha sonra; Kanuni Sultan Süleyman’ın (1820 – 1520 ve 1866 – 1566) çok sevdiği oğlu şehzade Mehmet Efendi için, Fatih ilçesinde 1848 yılında Mimar Sinan’a yaptırdığı Şehzadebaşı Camiinin medrese ve okulunda din ve genel kültür dersleri aldı. 1856 yılında henüz 17 yaşındayken babasıyla Mekke`ye gidip hacı oldu.

İstanbul’da bir askerlik şubesinde kâtip olarak memuriyet hayatına başladı. Üç yıl kadar bu görevde bulunduktan sonra, öğretmen seçimi için yapılan sınavı başarıyla kazandı. Muallimi evvel oldu. 1858`de Simav’da Kuşu Medresesi’nde hocalık yaptıktan sonra Bursa’daki rüştiyeye öğretmen olarak atandı. Ardından Rumeli’de Sofya ve Filibe illerinde idari bir görevde bulundu, bilâhare Filibe`deki bir rüştiyeye öğretmen olarak tayin oldu. Bu arada Yeşiloğlu Camiinde verdiği saray karşıtı vaazlar ve diğer nedenlerle bölgenin mülki idare amiri tarihçi Ali Bey’le arası açıldı ve görevinden azledildi. 1866 yılında İstanbul`a döndü.

Ali Suavi’nin Çelişkiler ve Maceralarla Dolu Sonraki Yaşantısının Hikâyesi

İstanbul’a dönen Hacı Ali Suavi Efendi Şehzadebaşı Camiinde yakışıklı görüntüsü, tatlı sesi, etkili üslubu ve heyecanlı vaazlarıyla şöhret kazandı. İstanbul’da Filip Nord isimli bir Ermeni vatandaşın çıkarmaya başladığı Muhbir isimli gazetede 1867 yılı Ocak ayından itibaren makalelerinin yayınlanmaya başlamasıyla Suavi’nin yazarlık ve gazetecilik kariyeri başladı. Şehzadebaşı Camiinde verdiği vaazlar ve Muhbir gazetesinin 32’nci sayısında yayınlanan siyasi makalesi nedeniyle Ali Suavi hükümeti kuşkulandırdı, kızdırdı. Bir gece evinde ansızın tutuklanarak Kastamonu’ya sürüldü. 01 Mart 1867 günü yayınladığı makale nedeniyle Muhbir gazetesi de 1 ay süreyle kapatıldı.

Aynı tarihlerde Tanzimat dönemi edebiyatçılarından Namık Kemal ve Ziya Bey (daha sonra paşa) siyasi görüşleri ve faaliyetleri nedeniyle İstanbul’daki görevlerinden alınıp Anadolu’daki illere atanmışlardı.

Mısır hidivi (genel vali) İsmail Paşa, Padişah Abdülaziz’den 1866 yılında almayı başardığı bir fermana dayanarak veraset kanununu değiştirmiş, kardeşi Prens Mustafa Fazlı Paşayı (Kahire 1829 – İstanbul 1875) yasal haklarından ve miras almaktan mahrum bırakmış, ayrıca kendisinden sonra Mısır Hidivi olmasını da engellemişti. Oysa Mustafa Fazıl Paşa Osmanlı devletinin çeşitli nazırlıklarında bakanlık yapan ve önemli diğer görevlerinde’de başarılı hizmetler veren tecrübeli ve değerli bir kişiydi.  Fazıl Paşa uğradığı bu haksızlık nedeniyle Sadrazam Ali ve Fuat Paşalara ve de Sultan Abdülaziz’e düşmanca bir tavır takındı.

Mağdur ve küskün Fazıl Paşa Şubat 1866’da İstanbul’u terk edip Paris’e gitti. Namık Kemal, Ziya Bey ve Ali Suavi’nin son durumlarını öğrenen ve yeteneklerini bilen Fazıl Paşa onları Avrupa’ya davet etti. Türkiye’den kaçmalarını planlandı ve sağladı. Üçü Marsilya’da buluştular, 30 Mayıs 1867 tarihinde trenle Paris’e geldiler.

Prens Mustafa Fazıl Paşa Paris’de Hürriyet ve Meşrutiyet taraftarı Genç Osmanlıları ve diğer aydın kişileri etrafına topladı. Genç Osmanlıların, sonra da Jön Türklerin başkanı oldu. Paris’te Hürriyet, Ulum (ilimler), Muhbir gibi gazeteleri yayınladılar. Bir Fransız tüccarı bu yayınları dağıtılmak üzere İstanbul’a gönderiyordu. Genç Türkler saray ve rejime karşı mücadelelerini artırarak sürdürdüler. Fazıl Paşa zengin, cömert ve bilgili bir kişi olarak ünlüydü.

1867 yılı Haziran ayında yanında oğlu Veliahd Yusuf İzzettin Efendi, (1857 – 1916) yeğenleri V. Murat ve onun kardeşi II. Abdülhamit olduğu halde Sultan Abdülaziz (1861 – 1876) Avrupa seyahatine çıktı. Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’nın Fransız makamlarına Padişahîn Paris’te bulunduğu sırada Genç Osmanlıların Fransa’da bulundurulmaması şeklindeki talebi üzerine Fransız polisi bunların Paris’ten ayrılmalarını istedi. Bunun üzerine Namık Kemal, Ziya bey, Ali Suavi, Agâh Efendi ve bazıları Paris’ten ayrılıp Londra’ya gittiler. Mustafa Fazıl Paşa ise Paris’te kalarak padişahı karşıladı, Fransa’daki seyahati sırasında sultana refakat etti, güvenini kazanarak kendisini affettirdi ve Türkiye’ye döndü. Fazıl Paşaya 07 Eylül 1867 günü İstanbul’da önemli bir görev verildi.

Selahattin ÇETİNER

Em. Korgeneral İçişleri Eski Bakanı

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*
*