06- Alişer ve Zarife

               ALİŞER VE ZARİFE
ALİŞER VE ZARİFE               Alişer:
              “Dersim’in Şeyh Hasenanlı aşiretine mensup olan Alişer, Koçkiri’nin Ümraniye nahiyesinde ki çiftliklerinde doğmuş (1865, y.n), öğrenimini Sivas’ta yapmıştır. Üstün zekası, kuvvetli mantık ve muhakemesi,  olağanüstü güzel dizeleriyle çok ün kazanmış büyük bir Kürt şairdir.
               Sultan Hamid döneminde, Koçkiri aşiret liderlerinden Mustafa Bey’e katiplik yaptı. Sultan Hamit, Mustafa Bey’ e fahri paşalık rütbesi vermiş olduğundan, artık o havalide Alişan Beyzade Mustafa Paşa , en büyük nüfuza sahip Kürt emiri olmuştu. Mustafa Paşa’nın vefatından sonra, Alişer merhumun büyük oğlu Alişan Bey’e vasi tayin edilmiş ve bu nedenle de,   bütün Koçkiri aşireti üzerinde büyük etki sahibi olmuştu. Alişer, bu nüfuzunu kelimenin gerçek anlamıyla, Kürtlük ve bağımsızlık davası uğrunda kullanmış ve bu amaçla, Dersim aşiretleri arasında kuvvetli bir birlik yaratmıştır…(N.Dersimi)”
               Zarife:
               “ Alişer, kendi akrabası zarife adında bir kızla evlenmiştir. Zarife dahi kocası gibi Kürt milli davasına bağlı, aynı yüksek gayeleri takip eden eşsiz bir Kürt kızı olduğunu, yaşamında doğrudan ispat etmiştir. Zarife, Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve Alişer’in milli faaliyetlerinde O’nun sağ kolu ve iş arkadaşı olmuştur. Ne yazık ki, duygu ve fikir itibariyle tam bir birlik içinde olan bu ailenin çocuğu olmamıştır. Zarife, uzun boylu, iri-yarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip, simasında bir erkek cesareti ve yiğitliği okunan eşsiz bir Kürt kızı idi. Her yıl, Dersim’e gider, aşiretler arsındaki çelişkileri ciddi bir hakim gibi hallederdi…” (N.Dersimi)
                Alişer, kendini iyi yetiştirmiş, yörenin sorunlarını iyi bilen ve kendini halkına adayan bilge bir kişi… Türkçe, Kürtçe, Dımıli dillerinde şiir, deyiş, taşlama ve kasideleri var. Dersim’in doğasını  ve insanını çok sever.  ­                                                                                                                                                                                                                          
Gönül  gel gezelim Munzur Dağı’nı
Ne hoş memlekettir, ili Dersim’in
Seyran eyliyelim Sultan Dağı’nı
Ne hoş çiçekler var gülü Dersim’İn
              Nice padişahlar geldi cihana      
              Bunu almak için düştü gümana   
              Her biri bir çeşit attı bir yana
               Kesilmedi kolu kılı Dersim’in
Aslanlar yurdudur tilkiler girmez
Gerçekler sırrıdır akıllar ermez
Kürtler’in gülüdür kafirler derrmez
Onlara bağlıdır yolu Dersim’in
              Dersim eline kim ki bulaşır
              İmdada kavuşur hemen sataşır
              Coşa gelip şimşekle ulaşır
              Etrafı yıkar eli Dersim’in

Alişer  “Hasta Adam” denilen Osmanlı topraklarının emperyalist güçlerce paylaşılmasına, bir hareketin devamı olarak karşı çıkar. 10 Şubat 1908 tarihli Amerikan Konsolosluğu raporunda Dersimliler için; “ Bunların değişmez amacı Osmanlı Hükümeti’nden  bağımsız olmaktır ve 50 yıl önce yabancı himaye sağlama ve  Türkiye’den  kurtulma ümidiyle Amerikan  misyonerleri tarafından protestan olarak kabul edilmeleri için bir hareket başlatmışlardır.” Denir. (A. Haluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, s.274) Bunun için, Bey-Ağaların, dolayısıyla aşiret sisteminin kendi çıkarları için böldüğü şeyh ve seyitlerin belirsizliğe sürüklediği, yerleşik halkın milli şuurunu uyandırmaya kendini adar. İstanbul Hükümeti’ne gönderdiği uyarılarda; “Dersim ve Koçkiri Kürtleri’nin kendilerine bağlı olduklarını” belirtir. Bu, Dersim’e hiçbir zaman egemen olmayan, olamayan Osmanlı’dan ayrılma, dolayısıyla bölgelerini emperyalist devletlere kaptırmama çabasıdır. Bu çaba, 1914 yıllarında başlar, Kurtuluş Savaşı’yla devam eder. Sonunda “Koçkiri İsyanı” ve “Dersim İsyanı” olarak karşımıza çıkan isyanlar, aynı liderlerce sürdürülmüş, aynı amaçlıdır. Osmanlı’ya ve emperyalizme karşı “Cumhuriyet” isteminin ilk adımlarıdır. Destancı :

ne var ki
      güney ve batıdaki
          dostlar bölük bölüktür
ter tende kurumuş
        tükenmiş gözlerden gözyaşı
             ve akan kan
                     oluk oluktur
vurulmuş bahri ve sabit beyler
       ciğer delik deliktir
” 

                Koçkirili  Mustafa  Paşazade Alişan Bey, M. Kemal’e:
              “Amerikan Başkanı Wilson, Sivas’ın Kızılırmak sınırına kadar Ermeniler’ e verildiği ve Kürtler’in haklarının  dikkate alınmadığı ve bu nedenle Kürt çoğunluğu bulunan yerlerde Osmanlı egemenliğinden ayrı bir özerk Kürt yönetimi kurulması için bir çalışma içinde olduklarını” bildirir. Ayrıca, 1918’de Dersim’e gelen Alişer, aşiret reisleriyle birlikte Sevr Antlaşması gereğince Kürtler’in bağımsızlığının onaylanması için, Dersimli liderlerle beraber yöreyi, emperyalist güçlere karşı korumak için söz birliği, yemin ederler. Durumu Ankara’ya telgrafla bildirirler.
                Özü sözü bütün, halkın çıkarını kendi çıkarı bilen Alişer, sonradan sözünden ve yemininden dönen aşiret liderlerine kırgınlığını şu dizelerle belirtir:

Yemin ederler elmaya
Zülfikarı Murtaza’ya
Geriden teller çektiler
‘Biz uymayız eşkiyaya’
                Gönül yeman aman aman
                 Dağları sardı kar duman
                 Bize gönder Şahı Merdan
                 O’dur bütün dertlere derman”

Sözünden dönen bu aşiret reisleri? Bunları destancı şair,şöyle sıralar:
                “meço ağa/diyap ağa
                        dersimli Mustafa
kongo oğlu ahmet ahmet Ramiz
      ve kürt hasan Hayri
            bizden değil gayri
                      bunlar
kapılanıp ankara’daki meclise

          siyaset tuzağına
                  hakkının uzağına düşmüşler”

                Alişer’in kişisel davranmadığı, bir yanlışlığa yol vermemek için, olayları gelişmeler içinde değerlendirdiği, silahtan önce diplomasiye öncelik tanıdığı görülüyor. Sanatkar olduğu kadar iyi bir uzlaşmacıdır . 1915-16’da Dersim sınırına dayanan Ruslar’ı ustalıkla ve kendine özgü diplomatik tavrı, kıvrak zekası, “yılanı deliğinden çıkaran” tatlı diliyle engeller, Ruslar’la bir anlaşma da yapar.
               1917’de, K.T. Cemiyeti’ne bir yazı gönderir. Koçkiri ve Dersim Kürtleri’nin, Cemiyete bağlılıklarını bildirir. Kurtuluş Savaşı sırasında, Ankara’ya gönderdiği bir telgrafta aynı uzlaşmacı tavrını sergilediği görülür:

                “Büyük Millet Meclisi Riyasetine
                Nefsi  Zara hariç olmak üzere ekseriyeti azimesi Kürtler’le meskun olan Koçkiri, Divriği, Refahiye, Kuruçay ve Kemah kazalarının mümtaz bir vilayet haline ifrağ ve teşkiliyle yerli  Kürtler’den bir valinin tayinini, memurin-i adliye ve mülkiyenin yine vazifeleri başında bulunmasını dileriz.”

Koçkiri Aşiret Reisi         Dersim Aşiretlerinden
     Mehmet Taki               Mustafa Seyyit Han           Mahmut Manzur       Sadetten   Alişer

             Görüldüğü gibi, Alişer, devletten, yöre halkını anlayacak,sorunlarını çözecek bir valinin atanmasını istemekte.
              Alişer’in, yaşamında  karşılaştığı tüm sorunları “diyalog” yoluyla, danışma içinde çözmeye çalıştığı görülür. Arkasındaki en büyük güç, eşi Zarife’dir. Doğu kültüründe çok az görülen bu mitos yaşam, bu ikili için destanlara konu olmuş ve olmaya devam etmektedir.
              Eşlerin birbirlerine “heval” (eş, arkadaş) demeleri, çok uçlu yaşamlarında, onlara mitolajik bir değer kazanmıştır. Bugün bile öldürüldükleri mağaranın önünden geçenler, onların ölmediğini, birinin “hevale mı” diğerinin de “hevala mı” diye birbirine seslendiklerini söylerler.
                Alişer ve Zarife’nin birlikteliği, bilgeliğii dostluğu üzerine öyküler yazılır, destanlar dizilir. Cemşid Mar, onları şu dizelerle ölümsüzleştirir:

“…… ……                    musa oğlu Alişer
         imranlı’daki dernekte sekreter
     ‘Jin’ adlı bir gazete çoğaltan
devrim ateşinin rüzgar soluklu körüğü
      bir toprak köz gibidir yüreği
           eli yazandır
                dili ozandır
              kavgamıza sevgimize
        türkü düzendir
‘dılo yeman yeman yeman’

     İKİ  DURU SU
ozan Alişer
      ateşe tapmış
              toprağı öpmüş
                        içmiş suyu
ve sunmuş akça gönül kuşunu havaya
       bu kutsal davaya
              baş koymuş
                      ışıktan
                          renkten
                                   sesten
ter türküsü söyleyip

         kanıyla destan
               yazar Alişer
                     maden eritmiş
                             demir dövmüş
taş oymuş koçkiri’de dersim’de
          nice nice alayları
                      bozan alişer…

               Araştırmacı Mehmet Bayrak’ın yayınladığı N.Dersimi’nin “Hatıratı”na eklediği notlardaki açıklamalarda;  “Rehber’in kalleşçe öldürülüp Alişer’in ve Zarife’nin başlarını kesip teslim ettiği kişi, katlıama bizzat katılan Jnd. Alb. Nazmi Sevgen’dir. Nazmi Sevgen, Alişer’in kesik başını ilk kez ‘Koçkirili Alişer’ adlı yazısında yayınlamış ( Tarih Dünyası, Sayı: 9/;1950), aynı resim Niyazi Ahmed Banoğlu’nun  ‘Dersim İsyanı’nın İçyüzü’ başlıklı yazı dizisinde tekrarlanmış (Yeni İnci Mecmuası, Sayı: 1-10/1950), Nuri Dersimi tarafından bu dergiden alınarak ‘Kürdistan Tarihinde Dersim’de yayımlamıştır. Nazmi Sevgen’in doğrudan Dersim’deki aşiretler üzerinde yoğunlaşan bir yazı dizisi de şudur: ‘Yaşayışları Şimdiye Kadar Gizli Kalmış Bir Aşiret: Zazalar’ (Tarih Dünyası, Sayı:10-13/1950)
               Dersim Hareketine doğrudan katılan Jnd. Alb. Nazmi Sevgen,Alişer’in ve karısı Zarife’nin öldürülmesinden sonra, bir sandık dolusu kitabına el konduğunu bildiriyor. Bunların bugün Genelkurmay Arşivlerinde  olabileceğini sanıyoruz (bkz. N.Sevgen: a.g.y.)”
                Dış ülkelere gönderilmesi kararlaştırılan Alişer’in siyasi karizması ve öldürülmesi konusunda şu bilgiler veriliyor:
                “Şahin Bey’den sonra Gogan’a gelenlerden birisi de Koçgiri aşireti reisi Alişer Bey idi. Kendisi, yeğeni ve karısıyla birlikte Seyid Rıza’nın yanına, Piştik’e sığınıyor. Alişer Bey’i bizzat görmedim. Ama kesik kellesi ve cesedini gördüm. O zaman anlatılanlara göre, Alişer, çok önemli biriydi. Türkçe, Fransızca, İngilizce ve Rusça bilirmiş! Tahsilli biri. Dünyayla ilişkileri olan biri. Lenin zamanının Rusyası ile bağları olduğu sanılıyor. Kimine göre (sonradan işittim) Alişer Bey, Mustafa Suphi ile temas bile kurmuş, Atatürk bunun kokosunu almış… Kısacası hükümet, Alişer’in dışarıyla, özellikle Rusya ve M. Supuhi ile temasa geçtiği ve bu meyanda örgütlenme işine girdiğinden kuşkulanıyor!…
               Bu yüzden, Alpdoğan Paşa, Reybere Qop’u (S. Rıza’nın yeğeni işbirlikçi Rehber) yanına çağırıyor. Çok para ve talimat veriyor: ‘ Ya amcan Seyid Rıza’nın kellesi ya  da Alişer’in kellesi… Tercih sana ait…’ Reybere Qop,  ne yapıp edip aşiretin en iyi direnişçilerinden Zeynel’i kafaya alıyor. Bol miktarda para veriyor. O da aldığı talimatı, aynen Zeynel’e aktarıyor: ‘Ya Seyid Rıza’nın ya da Alişer’in kafası…’ Feodal bilince bak… Askere karşı en iyi dövüşen Zeynel paraya tamah ediyor. Alişer’in kafasını getirmek için birkaç adamını yanına alarak amcası olan Seyid Rıza’nın mekanını ziyaret ediyor.
                  Nihayet fırsat çıkıyor: Zeynele Aliye Topi, artık yaşlanmış Alişeri yeğeni ve karısını mağarada ziyaret ediyor. Eller tüfeklerin tetiğinde. Hoşbeşten sonra Zeynel ve adamları gitmeye hazırlanırken , birden dönerek Alişer ve ailesine kurşun yağdırıyorlar. Alişer Bey ve yeğeni hemen oracıkta ölüyorlar. Karısı Zarife Hanım ise, atik davranıp bir silah kapıyor, mağaranın içlerine doğru çekilirken Zeynel’in adamlarına kurşun atıyor. Burada Zeynel’in adamlarından birinin kafasını dağıtıyor.Gülabi’nin amcası Efendi’ydi bu. Ben paramparça olan bu beyni gördüm. O kadar etkilendim ki, günlerce kabus bastı. Geceleri beni ‘hortlaklar yakalıyor’ sandım.
                 Olaydan sonra Zeynel’in  adamlarından vurulanların cesetlerini telise koyduktan sonra  getirip Seyid Rıza’nın önüne koydular. Alişer ve ailesinin cesetleri (başları kesilmişti) çürümeye terk edildi.” (bkz. Faik Bulut: Belgelerle Dersim Raporları, Yön Yay., İst.1991, s.192-193
).  

                İnsanlardan “hain ol” istemi hain olmaya eşdeğerdir. Alişer be Zarife’nin başlarına kurulan tuzakta, Alişer’in kirvesi Zeynel, yem olarak kullanılıyor. Bu, güvenin, itibarın, dostluğun, inancın, insanlığın kalleşçe yok sayılmasıdır. Bunu, C. Mar, şiirsel coşkuyla anlatır:

                “öldürülmeli alişer
          buyruğunu verdi
şevket tuzağını kurdu
         rehber kop
                 zeynel top
                      ve zeynel efendi
                  derken bir kancık çete
          bunlar satılıp lirasına
soyundular ihanete
           yürekleri kuşkulu ve korkak
                  gözleri ürkek
                         yüzleri çirkin
                   üzengide karıncalı ayakları
           elleri tetikte tedirgin

koyuldular karanlık koynuna gecenin
         bir süre sonra
tujik dağındaki mağaraya vardılar
              ses verip/ses alıp
       içeriye bir dost gibi girdiler
kendilerine ekmek ve cephane hazırlayan
        alişeri arkasından vurdular
                 ve alişer’in eşi zarife
                           ne söze gelir/ ne tarife
                                   öylesine görkemli
                                         güzel
                                     yiğit bir insan
                                ilkin şaşırdı bir an
              arkasından atıldı üstüne alişer’in
-“havalı mı” vurmayın aman
            dedi
                   ve çekip silahını can yoldaşının
                              vanklı’yı yere devirdi
                        sonra satılmışlar
               soluğunu söndürdüler onun da
         ve Zarife
çiçekli bir dal gibi düştü alişer’in üstüne
         yıl otuzyedi
                  ay temmuz
                           gün karalı dokuzdu
                                    ve sehere doğru
                            esilmiş iki ışıklı baş
                paşa alpdoğan’a teslim edildi
yel sustu

                ay bulutu kuşandı
                            su akmadı bir an…
.”

Şair Vecihi Timuroğlu da bu olayı şöyle yansıtır:
Atıyor zarını Ali Şir
Oynuyor ve yiğitliğini veriyor
Ardıcın kolu deli divane
Bir teli aşıkane
Bir telini tarih boyadı kane”
    (Bir Sürgünün Ezgileri)

Alişer’in sonu, Dersim sonunun başlangıcı oldu. 1938 Dersim’inde ırmaklar kana doydu. Halk ozanı Sefil Gazi’nin, Koçkiri-Dersim üzerine söylediği güzellemelerde, Alişer için bir dörtlüğü şöyle:
Görülüyor Alişan’ın söğüdü
Alişer oturmuş verir öğüdü
Acep n’oldu Koçkiriler’in yiğidi
Kırıldı kanadı kolu Koçkiri’nin

                                                                                     ***

Arama

ARŞİV

Temmuz 2013
Pts Sal Çar Per Cum Cts Paz
« Şub    
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031  
Ziyaretçi Sayısı: